25 Kasım gününün kadınlarla ilgili diğer günlerden önemli bir farkı vardır.Tarih bugüne kadına yönelik şiddet olgusunun dünyanın gündemine taşıma gibi bir görev yüklemiştir. Şiddetin her türlüsünü katmerli bir şekilde yaşayan Kürt kadını için ise bugün daha önemli ve anlamlı hal almıştır.
Bugünün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Dominik Cumhuriyeti’ni diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo’ya karşıtlığı ile bilinen ve direniş sergileyen Mirabal kardeşler adlı üç kız kardeşin tecavüz edilerek öldürülmelerinin tarihidir. Bu nedenle Birleşmiş Milletler 1999’daki kararı ile 25 Kasım tarihini ‘Kadına yönelik şiddete karşı uluslararası dayanışma günü’ olarak kabul etmiştir.
Kadına yönelik şiddet “kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma” olarak tanımlanıyor. BM Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi, kadına yönelik şiddetin kadınlara yönelik, toplumsal cinsiyete dayalı ve bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen bir şiddet olduğunu belirtiyor.
Birleşmiş Milletlerin verilerine göre tüm dünyada kadının şiddete uğrama oranı %17-75 arasında değişmektedir. Bu oran Kanada’da % 25, Japonya da %59 iken, Hindistan’da %75‘e çıkmaktadır. Günümüzde, hala bazı ülkelerde kadınlar o ülkelerin kanunlarına göre taşlanmaya, kırbaçlanmaya, öldürülmeye devam ediyor. Şiddet cezasının nedenleri olarak Sudan’da pantolon giymek, İran’da erkeklerle birlikte müzik dinlemek, Suudi Arabistan’da tek başına araba kullanmak gibi gerekçeler kullanılmıştır.
Türkiye genelinde fiziksel şiddet yaşayan kadınların oranının % 42 olduğu eğitim düzeyi ile şiddet oranları arasında tersine ilişki bulunmuştur. Eğitimsiz ve ilkokul düzeyinde eğitimi olan kadınlarda şiddete maruz kalma oran %56 iken, Lise mezunu olanlarda % 32’dir. Üniversite mezunu olanlarda ise % 17’dir.Lise ve üstü eğitim alan evli 10 kadından 3 ünde şiddet öyküsünün olması dikkat çekicidir.
Bu oranlar batıdan doğuya yani Kürt coğrafyasına yaklaştıkça kadına yönelik uygulanan şiddet oranı ve dozuda artmaktadır. Kürt kadınları şiddet olgusunu katmerli bir şekilde yaşamaktadır. Kürt kadını bir yandan erkekler tarafından saldırılara, taciz ve tecavüzlere uğrarken öte yandan da devletin şiddetine maruz kalmaktadır. Kürt kadını neredeyse toplumun vazgeçilmez kanunu haline getirilen ‘namus’ adı altında işlenen töre cinayetleriyle katledilmektedir.
2004 yılında yayınlanan Uluslararası Af Örgütü Türkiye Raporunda dayaktan, töre cinayetlerine, küçük yaşta evlilikten beşik kertmesine ve intihara varan toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin varlığını açıkça belirtiyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden (AİHM) aile içi şiddet nedeniyle ceza alan ilk ülke Türkiye’dir.
Kadın hakları konusunda yasal düzeyde önemli adımlar atılmış olmakla birlikte “kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddete ilişkin” veriler kadın cinayetlerinin arttığını göstermektedir.Yapılan duzenlemelerin birçoğu kadını değil, aileyi korumayı amaçladığı için istenilen sonuç alınamamaktadır. Devlet, kadınların şiddete maruz kalmaması için önleyici yaklaşımla hukuki, idari, kültürel ve siyasi tedbirler almak zorundadır. Devlet, Kadına uygulanan şiddeti soruşturacak veya yargılayacak kolluk ve yargı görevlilerinin şiddet mağduru kadınların ihtiyaçlarına duyarlı olmaları için donanımlı bir eğitim almalarını sağlamak zorundadır.
Devlet, şiddet mağdurlarını korumak, şiddete başvuranları cezalandırmak, şiddet mağdurunun uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Şiddet mağduru kadına psikolojik ve ekonomik destek sağlanmalıdır.
Kadına yönelik her türlü şiddeti KINIYORUZ.
Av.SEMRA ARCAN
HAK-PAR GENEL BAŞKAN YARDIMCISI