GÜNCEL

CUMHUR VE MİLLET İTİFAKININ PROGRAMINDA NE VAR NE YOK

CUMHUR VE MİLLET İTİFAKININ PROGRAMINDA NE VAR NE YOK

Latif EPÖZDEMİR

Türkiye’de siyaset kurumu, ülkenin temel sorunlarının çözüm yöntemi konusundaki siyasi tutumlardan ziyade karşıtlık üzerinden siyaset yapmayı alışkanlık haline getirmiştir. Muhalefetin de iktidarın da olmazsa olmazı tekçi yapının korunması, 100 yıl önce ilan edilmiş ve tekçilik ile Türkçülük üzerinde bina edilmiş olan ve ama günümüzün toplumsal gereksinmelerine yanıt veremeyen devletin ve cumhuriyetin başlangıç ilkelerinin değişmesi gereğini “ülkenin bekaa” sorunu olarak görmesidir. Oysaki ülke dinsel ve etnik yapı bakımından çok renkli ve çok sesli bir ülkedir. Buna rağmen bu ülkede çoğulcu demokratik bir sistemin hayata geçmesi ne iktidarın ne de muhalefetin gündeminde yok.

Muhafazakâr ve milliyetçi hassasiyetler gözetilerek oluşmuş olan “6’lı masa” ya da “Millet İttifakı” başlangıçtan beri “güçlendirilmiş parlamenter siteme geri dönüş” esasında şekillendi. Bugünkü “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini” bir rejim değişikliği olarak algılayan Millet İttifakı, genelde bu rejim ve özelde de Cumhurbaşkanı RT Erdoğan karşıtlığı üzerinden çalışmalarını bugüne dek sürdürdü. Gelinen noktada Millet ittifakı şimdi bir ”Cumhurbaşkanı Adayı” açıklamak durumunda. Bu ittifak, TC kurucusu “sözde sosyal demokrat” CHP ile İYİ Parti gibi MHP türevli bir partiden; AKP Parti türevli DEVA ve GELECEK partileri ile “Milli Görüşçü” Saadet Partisi ve toplumda hiç karşılığı olmayan ve ama “muhafazakâr” olarak bilinen Demokrat Partiden oluşmaktadır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, millet İttifakı karşı olduğu bir yönetim modeline, bu modeli idame etmeye yarayacak bir aday çıkarmakla mevcut sistemi kabullenmiş görünüyor. Mevcut rejim referandum ile sağlanmışsa o zaman hareket noktası yine referandum olmalıydı ve referandumla gelen rejim referandum ile gönderilmeliydi. Bunun içinde kuşkusuz ki anayasal düzenlemelerin olması da zorunlu olarak var olacaktı.

Ama onlar önce Cumhurbaşkanlığını kazanıp daha sonra yine bu makamın vereceği kararla rejim değişikliğini sağlayacaklarına inanmaktadırlar.

Mevcut koşullarda bugünkü rejim nasıl değişir. Bunun yolları şunlardır: Ya Cumhurbaşkanı Meclis de dâhil olmak üzere sistemi fesih ederek referanduma gider ve referandumda öngörülen sistem değişikliği kabul görürse değişir. Ya parlamentoda 360 milletvekilinin oyu ile referandum kararı çıkar referanduma gidiliri; ya da 400 milletvekilinin oyu ile mevcut sistem oylanır ve hayatına son verilir. Mevcut durumda bu üç yol da olanaksız gibi görünüyor. Millet İttifakı da Cumhur ittifakı da parlamentoda gerekli çoğunluğu elde edemiyor. Cumhurbaşkanı da fesih yetkisini kullanmak istemiyor. Bu nedenle seçime gidilecek.

Cumhur ittifakı bakımından bu seçim mevcut rejimin devamı, Millet İttifakı bakımından da bu sistemin süreç içinde yok edilerek yerine eski parlamenter sistemin geri getirilmesi anlamına gelmektedir. Yani eğer seçimin galibi Cumhur ittifakı olacaksa RT Erdoğan bir dönem daha bu sistemin başında göreve devam edecek. Eğer seçimin galibi Millet ittifakı olacaksa Partili Cumhurbaşkanı RT Erdoğan dönemi kapanacak.

Millet İttifakının açıklanan programı beklentilere yanıt veren bir program olmaktan uzak. Bu Programda geri getirilmesi düşünülen birçok şey eskiden bu ülkede yaşanılmış şeylerdir. Yani eskilere benzemeyen bir “yeni” yok bu programda. Lakin bir şeyin “yeni” sayılabilmesi için onun “eskilere” benzemiyor olması gerekir. Örneğin programda yer verilen “Askeri okullar, liseler, hastaneneler yeniden açılacak “ gibi birçok madde zaten eskiden vardı ve pek de verimli bir durum değildi. Bu tür kurumlar “Askerlere” imtiyaz yaratmaktan başka bir şeye yaramıyordu.

Şimdi Millet İttifakı’nın Programı ile Cumhur İttifakının Vizyon belgesinin ortak yanlarına şöyle bir göz atalım. Her iki programda da olmayan ortak müşterekler şunlar;

1–Dış politikanın değişimine dair bir şey yok. Ortak savunulan şey Mülteci sorunu ve onların geri gönderilmesi. Türkiye’nin bölgedeki yayılmacı emellerine hizmet eden güvenlikçi ve askeri dış politikalarında değişiklik ön görülmüyor.

2-Devletin “tekçi” yapısı kutsal olarak görülmeye devam ediliyor. Anayasanın değiştirilerek demokratik, çoğulcu, temel hak ve hürriyetlere güvence getirecek bir Yeni Anayasa ön görülmüyor.

3-İnsan Hakları alanında uluslararası standartlara uygun bir değişim ön görülmüyor. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin kararlarına uygun davranma taahhüdü yok, Kopenhag Kriterleri, Paris Şartı, Yerel Yönetimler, Self ve Determinasyon gibi uluslararası hukukun öngördüğü değişim ve dönüşümler yok, bu hukuka bağlılık konusunda Anayasal dönüşüm sözü de yok.

4-Temel hak ve Hürriyetler alanında yeni bir şey yok, bu hakların anayasal güvence altına alınması gereğini öngören bir öneri de yok. Anayasanın başlangıç maddelerinin çoğulcu esasa dayalı olarak re organize yapılmasına dair bir öneri yok.

5-Müşterek hayat alanlarında ( Anadiller Hukuk, Adalet, Ekonomik kaynakların eşit dağılımı vs.) eşitlik sağlanması konusunda ve Kolektif Hakların korunup geliştirilmesi konusunda Anayasal güvence sözü yok.

6-Alevi sorununa dair yeni bir yaklaşım yok. Görmezden gelme konusunda her iki kesim de hemfikir. Laiklik konusunda yeni bir anlayış yok., Devlete sızmış Cemaatler ile Diyanet işleri başkanlığı konusunda hiçbir belirleme yok.

7-Kürt sorunu konusunda görmezden gelme, inkar ve manipülasyon konusunda her iki kesim de hemfikir. Bu alanda da yeni bir şey yok. Kürlerin ayrı bir millet olarak varlığının kabulü ve Anayasal güvenceye kavuşturulması konusunda bir belirleme yok.

8-Ana dilde eğitim ve gerekli çoklu resmi dil konusunda herhangi bir taahhüt yok. Milletvekilliği yemininin çok dilliliğe kavuşturulması, içeriğinin ırkçı söylemlerden arındırılmasına ilişkin öneri yok. Ders kitaplarından ırkçı-gerici ve inkârcı ünite ve kavramların çıkarılmasına dair bir öneri yok.

9-İstanbul Sözleşmesinin geri getirilmesi konusunda bir öneri yok. Cinsel Tercih, evlilik yaşı, Aile kurumu gibi alanlarda bir yeni anlayış yok. Kadın cinayetlerinin önlenmesi için tedbirlere dair yeni bir şey yok.

10-Çevre ve İklim koşullarına dair yeni bir öneri yok. Yenilenebilir Enerji ve Çevrenin korunması için yeni bir öneri yok. Maden çıkarma yasası, madenlerin işletmesi hususu ve madencilerin korunmasına dair yeni bir şey yok.

11- Hayvanları koruma kanunu var temel hak ve özgürlükleri koruma kanunu yok.

12-Avrupa Birliği ile ilişkilerin düzeltilmesi, uyum yasalarına uyulması doğrultusunda yeni bir şey yok. Avrupa Birliği ve Nato ile ilişkilerin nasıl olacağına dair yeni bir şey yok.

13-Adil yargılama, hukukun üstünlüğü, hâkim ve savcıların siyasal vesayetten kurtarılması konusunda yeni bir öneri yok. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay gibi yüksek yargı organlarının yapısının yeniden düzenlemesine dair yeni bir şey yok.

14-Seçilmişlerin atanmışların emrinden çıkarılması konusunda yeni bir yasal düzenleme önerisi yok.

15- Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası konusunda yeni bir şey yok. Etnik temelde siyasi parti kurulabilmesini sağlayacak yeni bir düzenleme yok. Siyasi Parti kapatılmalarının yasaklanması konusuna dair bir öneri yok
Her iki İttifak arasında bunca ortak müşterek varken bunların hangisinin yaptığına/ yapacağın evet denilmelidir. Aslında Türkiye’nin çözüm bekleyen temel sorunları konusunda aralarında bir farklılık yok. Bunların yaptığı siyaseti kutuplaştıran ötekileştiren ve karşıtlık üzerinden sürdürmeye niyetli olan bir muhalefet yürümek olduğu açıkça görülmektedir.

Bize göre sistemin ya da rejimin değişiminin gerçekleşmesi için yukarıda saydığımız 15 maddenin hayata geçirilerek Anayasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir. Gerisi sıkça duyduğumuz, duymaya alışık olduğumuz demagojilerden başka bir şey değildir.

Bu nedenle bu her iki ittifakın programında da kendisinin ifadesine rastlamayan Kürtler, Aleviler, LGBT’liler, Çevre ve İklim Savunucuları, İnsan Hakları Savunucuları ve toplumun diğer etnik ve dini kesimleri; herhangi bir ittifaka eklemlenmek zorunda değildir. Bu kesimler bu ittifakları desteklemeden önce iyi düşünmeli, kendi geleceklerine dair yeni Anayasal düzenlemeler yapılması garantisi vermeyen/veremeyen herhangi bir partiye/ ittifaka destek vermemelidir.

Yukarıda saydığımız on beş maddenin gerçekleşmesi, gerçek bir demokrasinin ve değişimin olmazsa olmaz kuralıdır. Demokratikleşmenin yolu buradan geçmektedir. Bu nedenledir ki Türkiye’de çoğulcu, demokratik bir yeniden yapılanmayı ön görmeyen partilere itibar edilmemelidir.

Bu değişimlere öncülük eden, bu yapısal değişimlere programında yer veren, Türkiye’nin çoğulcu demokratik eşit, adil ve özgür bir yapıya kavuşmasını savunan ve seçimlere bu anlayış ile katılma hakkı olan tek parti, Hak ve Özgürlükler Partisi HAK-PAR’dır. Bu nedenle Türkiye’deki değişim ve demokrasi güçlerinin gerçek adresi HAK-PAR olmalıdır. Gerçek bir demokrasi ve değişim istiyorsak HAK-PAR’ı desteklemeli, politikalarının gelişip güçlenmesi için çaba göstermeliyiz.

About Post Author