ÇÖZÜM VE ÇÖZÜMLEME -2-
EĞRİ CETVEL İLE DOĞRU ÇİZGİ ÇİZİLMEZ
Mevcut iktidarı ülkeyi ciddi bir ekonomik krizin içine sokmuş bulunuyor. Bu nedenle ülkeyi yönetmek konusunda sıkıntı yaşıyor. Ekonomideki kötü gidişat her gün biraz daha insanların günlük hayatına nüfuz ediyor. Bu ekonomik koşulların kısa sürede düzeleceğine dair bir güvence de yok. Yoksulluk ve işsizlik her geçen gün biraz daha büyüyor.İktidar inandırıcı olmaktan uzaklaştı,şu anda güven yitirmeye de devam ediyor.Bu durum 2028 yılına kadar kim bilir hangi aşamaya gelecek. İktidarın bu gidişat ile normal seçim takvimine kadar dayanabileceğini sanmıyorum. Bu nedenle bir erken seçim kararı ile seçime gitmek durumunda kalınabilir. İktidarın ayakta kalması için yapacak başka bir şey yok. Kaotik ortam yaratarak ekonomik krizi bir kenara bırakmak istiyorlar. İktidar kutuplaşma ve gerilimden medet umuyor. Yoksulluk işsizlik ve pahalılık had safhada ve buna çözüm bulunamıyor.
Cumhur İttifakı bileşenleri bu nedenle Yeni bir Anayasa yapılmasını istiyor. Ama eskilere benzeyecek bir anayasa. İlk dört maddeye, kısıtlayıcı, engelleyici ve özgürlükleri sınırlayan maddelerin korunacağı bir anayasa isteniyor. Yeni olabilecek tek şey olarak cumhurbaşkanlığı görev dönemini uzatmak. Yani en azından üç döneme çıkarmak. Eğer bu olmadı ise de Anayasanın kısmen değiştirilmesi ile bu yolun açılmasını sağlamak istiyor. Şayet bunu sağlarsa Kürtleri de bir biçimde ikna ederek oylarını kazanmak ve bir erken seçime isteyerek gitmeyi de planlamaktadır. Seçimden kazançlı çıkmanın en sağlam yolu Kürt oylarıdır.
Son günlerde baldıran zehirini içme sırasını Devlet Bahçeli almış görünüyor. Devlet Bahçeli Öcalan’ı meclise davet ediyor, “umut hakkından” söz ediyor,”tecridin kaldırılmasından” söz ediyor.Özcesi “Tayib beyi bir dönem daha cumhur başkanı yapabilmek için” Aponun eteklerine sarılmış görünüyor.İktidar zaten uzun süredir kaybetmiş olduğu Kürt seçmenin oy tercih yönünü değiştirmek için her şeyi mübah görüyor.
Cumhur İttifakı Öcalana çağırıda bulunmakla,DEM Parti sıralarını dolaşıp ellerini sıkmakla Kürt sorunundan ya da onların deyimi ile” terörden” kurtulacağını sanıyor. Oysa ki bu ham bir hayaldir, bulanık suda balık avlamaktan başka bir şey değildir.
Öte yandan, İktidar Öcalan kozunu oynarken CHP de, Demirtaş’a yöneliyor. Dem Partinin işi hepsinden daha zor. Onlar hangi tarafa döneceklerini şaşırdılar. Nereden ya da kimden gelecek talimata uyacakları konusunda bunalım yaşıyorlar. Kendi başlarına kaldıklarında neyi nasıl konuşacaklarını bilemiyorlar. Parti tamamen bir gurup sol Kemalist kadronun himayesinde ve kontrolünde devam ediyor.”Eş başkanları ”AKP ve MHP faşizmi Türkiyelileşmeyi engelliyor” diyor.Oysa ki AKP ve MHP onlara el uzatıyor gelin silahları bırakın ve Türkiye partisi olun diyor.Tam da onların arzuladığı bir şey öneriyor.
Dem Parti, Kandil, Apo ve Demirtaş arasında şaşırmış durumda. Hangi yöne bakacaklarını bilmiyorlar. Sadece “Biz muhatap değiliz” demekle yetiniyorlar. İktidar ve muhalefet yükselen Kürt oyları konusunda parsa kapma mücadelesindeler.
Yeni açılım milliyetçi,ırkçı ve ulusalcı kesimleri tedirgin etti.Bahçeli için ciddi bir durum meydana geldi. Bu tutum partisinde oy kaybına sebebiyet vereceği gibi kendi istikbalini de tehlikeye düşürmektedir. Bahçelinin kalması artık tek başına Tayip Erdoğanın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesine yetmiyor.Dem Partinin önemi burada ortaya çıkıyor.Erdoğan bunu görüyor.
Anlaşılan o ki, iktidar,radikal olaylar karşısında radikal tutum takınma sürecini güdüyor.Ama Kandil “muhatap benim” diyerek Öcalan üzerinden geliştirilmek istenen ilişkileri kabul etmiyor. Cevaben de Usaş olayı tezgahlanıyor. Bu kez iktidar da “mukabeleyi bil misil” olabilecek şekilde önce Ahmet Özeri görevden alıp cezaevine atıyor, Esenyurt belediyesine kayyum atıyor; daha sonra da Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atıyor. Sırada nereleri var o da belli değil. Sanırım süreç izlenecek ve adımlar öyle atılacak.
Esenyurt örneği pratikte yeni denendi. Özünde Dem Partili olan bir aday CHP saflarından aday oldu ve kazandı.Taraflar bu duruma “Kent Uzlaşısı” dedi.İktidar işe buradan başlamak sureti ile bir taşla iki kuş vurmak istedi.
Ancak Esenyurt giderek Kürtleşmiş bir ilçe haline geldi. Nüfusun %80 ninden fazlası Kürtlerden oluşuyor. Esas itibari ile bu nedenle Esenyurtta Kürtlere ceza kesilmiş oldu.Esenyurt olayı bir gerçeği daha ortaya çıkarmıştır.Devlet ve iktidar arasında hatta devletin kendi içinde de son zamanlarda farklı görüş ve anlayışlar kendini açığa vurmaktadır. Görünen o ki,devletin içinde ciddi bir kavga var.
Bu kavga Kürtleri iktidara yakınlaştırma çabasında olan kesimler ile Kürtlerin CHP ye destek vermesini isteyenler arasında devam etmektedir. Belli ki devletin derinlerinde bir kesim Cumhur İttifakından desteğini çekmiş ve CHP nin iktidar olmasının yolunu kolaylama uğraşındalar. Esenyurt olayı kuşku yok ki en çok CHP nin işine yarayacaktır. Buradan da anlaşılacağı gibi devlet içindeki kime kesimler CHP ve Kürtlerin arasını bulmak istiyor.CHP ve Kürt seçmenin önümüzdeki süreçte birlikte davranmasını sağlamaya çalışıyor.
Diğer yandan İktidar bu vesile ile DEM ve CHPyi aynı safa doluşturup bunun üzerinden CHP ye yüklenmek istiyor. Dem Parti CHP yakınlaşması ve ortaklaşması İktidar bakımından iyi bir ideolojik malzeme üretiyor.
Son gelişmelere tepkiler ne oldu,biraz da oraya bakalım:
Sürece dair yapılan kamuoyu araştırmalarının sonuçlarına bakılacak olursa; MHP oyları ciddi oranda düştü. CHP’nin oyları da isabet bulmayan karşı ataklar sonucunda düştü. CHP’nin ulusalcı ve statükocu kesimleri demoralize olmuş durumda. Parti içindeki muhalif kesimler durumdan vazife çıkarma uğraşındalar.
İyi Partinin de az oranda oyları yükseldi. Ama Irkçı/ Türkçü Zafer Partisinin ise barajı aşacak boyutta oyları artış gösterdi.DEM Parti ise küçük oy kayıpları ile süreci atlatmaya çalışıyor.AKP ise sessiz kalarak oylarını yükseltti.Bu sürecin en çok kazananı AKP oldu.
Bu otoriter açılımın ardından gelen panik ile beraber “ırkçı/ Türkçü kesimler “Titreyerek Kendine gelmiş” olacak ki Bahçeli aslına rücu ederek ”Kürt sorunu yoktur” dedi.Bahçelinin aba altında sopa gösteren mesajları ise bu çıkıştan ne beklediği konusunda bilgi vermektedir. Kandil “Muhatap benim” demesine karşın Bahçelinin Öcalanı işaret etmesi maksatlı ve bilinçli bir tutumdur.
Toplum Çalışmaları Enstitüsü son gelişmelere ilişkin Terör ve Açılıma dair bir anket yaptı..Türkiyede siyasal gündem adı ile yapılan ve 1500 denek üzerinden yapılmış olan kamuoyu araştırmasından ilginç sonuçlar çıktı.
Buna göre:
Bahçelinin “Apo gelsin Mecliste konuşsun” önerisine % 78 bu görüşe katılmıyor.
-Terör nasıl son bulur sorusuna şu yanıtlar verilmiş:
a-müzakereler yolu ile %32,b-fikrim yok %20,c-Silahlı mücadele ile %45
-Apo ile ilgili soruya ise:
a-Apo idam edilmelidir diyenlerin oranı %45;b- Ömür boyu hapiste kalmalıdır diyenlerin oranı ise %35
Denilebilinir ki aslında Kürtler bu didişmelerin öznesi değil, yapılan tartışmaların hiç biri de samimiyetle Kürt sorununa kalıcı bir çözüm bulunmasına dair içten ve samimi tartışmalar değil. Ne var ki Türk siyaset kurumu çok iyi biliyor ki bugün Kürtlerin desteğini almadan iktidar olmak olanaklı değildir. Bu nedenle bu itişip-kakışmaların tek amacı var: Kürtlere şirin görünerek desteklerini kazanmak.
Gerçekte ise,Kürt sorunun adil bir çözüme kavuşturulmaması durumunda, bu sorun giderek daha ağır hale gelecek ve kan kaybettirecektir.Bu durum askeri ve güvenlikçi anlayışlarla çözülmeye çalışıldığı sürece,ülke kaynakları heba olacaktır ve ama sorun da yerinde duracak belki torunlara miras kalacaktır.
Oysa Bölgesel yangınlardan, ekonomik ve siyasal krizlerden kurtulmanın tek yolu iktidarıyla, muhalefetiyle tüm yöneticilerin ‘Kürt karşıtlığı’ üzerine inşa edilen ve sürekli olarak ekonomik ve siyasal krizler üreten tekçi zihniyetten kurtulmalarıdır.
CHP gündemden düşmemek ve muhalefet yapmak adına son gelişmeler karşısında tabir yerinde ise “direniyor”.Her gün Esenyurta gidip nöbet tutuyor.Bu süreçte DEM Parti ile de aynı safta yer almış oluyor.CHP-DEM parti fiili ortaklaşması iktidara malzeme de oluyor.İktidar “teröristlerle birlikte” söylemine kanıt yapıyor bu durumu. Oysa ki CHP onlardan daha fazla “teröristlere” karşı.Bunu zaten alanda da gösteriyorlar.Tüm açıklamaları bu yönde.
Türk siyaset kurumunun Öcalan üzerinden hesaplar yapmasının anlaşılır yanı var.Öcalanın onların gözünde etkili ve yetkili olarak kalması arzulanıyor. Yakalanıp Türkiyeye gelir gelmez” fırsat verilirse hizmete varım” demişti., “koşullar oluşursa sorunu çözmenin teorik ve pratik gücüne sahibim.”demişti. Ne var ki geçen 25 yıllık süreye karşın bu yönde hiçbir adım atmadı.Böylece kendisine verilen krediyi tüketmiş oldu. İleriye sürmüş olduğu paradigmalar kitleler nezdinde karşılık bulmadı. Tam tersine Kürtler her seferinde milli aidiyet ve Kürtlük edası ve motivasyonu ile davrandı, destek oldu, arka çıktı ve oy verdi. Kürtler oylarını “kendilerine, kendinden olanlara” vermeye devam etti.”Bu motivasyon yakın zamanda Kürtler arasında azımsanamayacak bir milliyetçi tabakanın da doğmasına olanak verdi.
Diğer yandan PKK ve Öcalanın “Türkiyelileşme/ Türkiyelilik” projesi Türklere hiç inandırıcı gelmedi. Çok az Türk bu söylemi ciddi bulup inandı.Gelinen noktada ırkçılık da önemli ölçüde tırmandı. Yani geçen 25 yıl içinde ne PKKnin ne de Öcalanın hatırı sayılır “teorik ve pratik” bir başarısı yok.
Burada Rojava örneği Ocalan’in başarısı olarak gösterilebilir, ancak bu da doğru değildir. Öcalan ve onun örgütü/ örgütleri, hararetli bir biçimde bugüne dek “devletsiz toplum” teranelerini çağlayıp durdu. Oysaki Rojavada onların paradigmalarının dışında gelişmeler izlendi/ izlenmekte. Orada de-facto bir devlet örgütlenmesi var.İki süper güç tarafından da kabul edip ,destek ve itibar gören buradaki yapılanma Öcalan’ın paradigmasının tersine ilerlemektedir. Eğer bu destekler olmazsa bir gün bile ayakta kalamaz.
PKK silah bırakmalı iktidarın ağzından ve dilinden propaganda malzemelerini almalıdır.İktidar terörle mücadeleyle yatıyor, terörle mücadele ile kalkıyor. Eğer bu malzeme de olmazsa kitlelere inandırıcı gelebilecek hiçbir söylem ya da vaatleri yok. Bu İktidar bir bakıma “Terörle Mücadele” sayesinde ayakta kalmaktadır.
Sözün kısası, Kürt sorununun çözümünün ilk adımı Kürtlerin ulusal varlığını kabul etmek ise ikinci adımı da bir toplumsal kabul alanını yaratmaktır. Bu yaşanılan süreç toplumsal kabulü demokratikleşme üzerinden arayan bir süreç değil görüşündeyim. Toplumsal kabulü inşa etmek için demokratik kanalların açılması zorunludur. Sorunun tartışmaya açılması, PKK ve türevleri dışındaki Kürt çevrelerinin de sürece dahil olması için gerekli koşulların yaratılması gerekir. Başından beri Kürt sorununun legal demokratik zeminde eşitlik temelinde adil ve demokratik yollarla çözümünü istikrarlı bir biçimde talep eden Hak Ve Özgürlükler Partisinin görüşlerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Toplumsal kabul taraflarından en önemlisi de kuşkusuz ki Türk siyasetinin iktidar dışı kesimleridir. CHP ve diğer partiler bir biçimde razı edilerek sürece katılmalıdır. Türklerin razı ve ikna olacağı Kürtlerinde tatmin ve memnun olacağı bir uzlaşı sağlamak gerekir. Bu da zaman alabilir.
Yani durumdan çıkarılması gereken sonuç şudur. Eğri cetvelle doğru çizgi çizilmez.