SEÇİM SONUÇLARINDAN NE ANLAMALIYIZ
Latif Epözdemir
Seçim sonuçlandı. Katılım yüzde seksenin üstünde. Parlamentoya 10 a yakın parti girmiş oldu. Cumhurbaşkanlığı için hiçbir aday gerekli olan yüzde 50 artı 1 sayısına ulaşamadığı için ikinci tur seçim yapılacak ve bu turda bu şart aranmayacak en çok oy alan aday cumhurbaşkanı olacak. Her iki aday arasındaki oy farkı yüzde 4 ün üstünde. Erdoğan yüzde 49.5 te kaldı, Kılıçdaroğlu ise yüzde 45 civarında oy toplayabildi.
İktidar seçim öncesinde içte ve dışta “başarı hikâyeleri” derlemek konusunda usta davrandı. İktidar Medya ve devletin de imkanlarını kullanarak içte,EYT düzenlemesi, en düşük emekli maaşının 7500 e yükseltilmesi, kamu işçilerine beklentinin üzerinde zam ( 22000 civarında) deprem bölgelerine yapılan nakdi ve ayini yardımlar,TOGG,Karadeniz gazı, doğalgazın bir yıl boyunca bedava dağıtılması, seçim öncesinde Diyarbakır ve dolaylarına yapılan “terör operasyonu “Huda-Par üzerinden Kürtlere mesaj verilmek istenmesi, ,,Akkuyu santral açılışı, deprem konutlarının teslimi hamleler düzenleyerek kamuoyunda başarılı olduğu algısını oluşturdu.
Dışta ise Süriye, Yunanistan, Mısır, Ermenistan ve Mısır ile olan ilişkilerin yeniden düzeltilmesi çabaları, Suriye yönetiminin meşruiyetini tanıma tutumu, Ukrayna buğday koridoru, Rus gazının pazarlanması ve Türkiye’ye akımı, Batılı ülkeler ve ABD konusundaki sert söylemlerden geri durulması, bazı batılı ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesi gibi adımlar atmak sureti ile de dış politika alanında düzelmeler olacağına dair işaretler ve mesajlar verdi, bu alandaki gelişmeleri bir “başarı” olarak kamuoyuna yansıttı.
Tüm bunlar yetmedi. İktidar tüm güçleri ile işi kaptırmamak için ne gerekiyorsa yaptı. Örneğin; Bilinçaltındaki korkular tetiklendi. Bu da seçim sonucuna etkili oldu. İktidar kas gücünü göstererek devletin tüm olanaklarını kendi iktidarı emrine seferber etti. Adeta bir korku iklimi yarattı.” İstikrar ve güven” adı altında aba altından sopa gösterdi. Kitlelere benden sonra ülke işgale ve istilaya uğrar anlamına gelecek mesajlar verdi, terör tehlikesi pompalandı, ülkenin bölüneceğini ima etti. Tüm bu seçim davranışları bir yandan “milliyetçilik ve ırkçılığı da” körükledi.
Muhalefet ise “kuşku iklimi” ile seçimlere girdi. İktidarın tavır ve tutumları karşısında herkes kuşkulu ve kaygılıydı. Yansıra bir de, Tuncay Özkan gibi adı “Ergenekon” ile birlikte anılan bir şahıs partinin iletişim ve iç işleyişini tamamı ile kontrol altında tutmaktaydı ve bu süreci yönetemedi, parti destekçileri arasında hiç haz edilmeyen Özkan, Kılıçdaroğlu tarafından sürekli “taltif” edildi.
Muhalefet bol keseden vaatlerde bulununca seçmen bu abartıları gördü ve devlet kasasının bu vaatleri yerine getirmek için uygun olmadığını biliyordu. Bir de bu vaatleri hayata geçirecek kudretin muhalefette olmadığını gördü. Seçmen bu kötü ekonomik koşulların sorumlusu olarak iktidarı görse de” yine en iyisini o yapar” kanaatini korudu. Erdoğan’ın “güçlü” ve “güvenilir” olduğu algısı toplumdaki etkisini korudu. Muhalefet bu algıyı değiştiremedi.
CHP-HDP-YSP/PKK ile ilişkilerini kendine yararlı olacak derecede düzenleyemedi, o düzeyi tutturamadı.HDP cephesindeki davranışları doğru anlayamadı. Aslında HDP Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçince CHP bunu kendi yararı gibi gördü. Oysa ki,bu tavır en çok iktidara yaradı.CHP, Muharem İncenin adaylığını önleyemedi.CHP’nin HDP görüşmesi planlıydı.İktidar buradan bolca malzeme çıkardı. CHP bu görüşmenin içeriğini gizli tutmakla ayağına sıktı.Ardından Ahmet Türkün “Bu dönem Öcalan’ın özgür olacağı dönme olacak” söylemi, Kandil yöneticilerinin ard arda “Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz, AKP^yi devireceğiz” nutukları, Sırrı Sakık ve diğer bazı adayların seçim çalışmalarında kullandığı söylem ve belgiler,bizat Kılıçdaroğlunun “Demirtaş ve Kavala’yı serbest bırakacağız” söylemi, en önemlisi de CHP-HDP ilişkilerinin sınırlarının belirsizliği bu seçimlerde gözden kaçmadı ve seçmen galeyana gelerek Kılıçdaroğlu’na ilk turda geçit vermedi, ikinci tur gibi yeni bir şans verdi.
karşılık bulmadığı anlaşıldı. Sonuç olarak doğru yolda olmak, güçlüden yana değil de doğrudan yana olmak, her zaman başarıyı getirmeyebilir. Başarmak için başka şeylere de ihtiyaç vardır. Başaramamış olmaklık, doğruların halkla buluştutrulup başarıya ulaşılamamış olması, umutsuzluk ve kararsızlık getirmemelidir.
Eğer siz bir dava güdüyorsanız başarmak için önünüzde uzunca bir yol vardır demektir. Dava Partilerini diğer sistem partilerinden ayıran en önemli şey, dava partilerinin ne derece davalarına hizmet ettikleri ile ölçülmelidir. HAK-PAR bu konuda oldukça başarılıdır ve ödün vermeden bu misyonunu korumuştur.
Seçmenler her zaman doğru partilere oy vermeyebilirler. Onların bu eğilimi doğru konusundaki bilgi eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu durum sadece Türkiye’de değil, dünyanın bir çok yerinde de bu böyledir. Her seçimde demokrasi havarileri ortaya atılarak çeşitli manipülasyonlar yaparlar. Egemenler bu yolla seçmen kitlesinin kafasını karıştırırlar.
“Hatta çoğu insan, parti olarak bizim farkımızda değil! Çünkü biz, elimizdeki dar olanaklarla geniş yığınlara ulaşamadık. Çünkü kitlelerin bilinci on yıllar boyu feci şekilde çarpıtılmıştır. Çünkü kitlelerin oy verirken tercihlerini etkileyen pek çok başka etken var. Biz bu insanların bir bölümüne sesimizi duyurmuş olsak bile, onların hemen aydınlanıp kitleler halinde bize koşup gelmelerini bekleyemeyiz. Bir başka deyişle, kitlelerin bize yönelmesi için onlardan yana doğru bir program tek başına yetmez. Kitleleri kazanmak sabır, emek ve uzun soluk isteyen bir iştir” (Kemal Burkay Makalesinden)
Kuşkusuz ki Ekonomik veriler, krizler ve buhranlar seçim sonuçlarını belirliyor, seçimin kaderini tayin ediyor, ancak seçim bir siyasal sonuç üretiyor, değişimi gerçekleştirmesi durumunda ise sadece ekonomi değil bir bütün halinde siyasal iktidar değişiyor.
Manidardır ki, seçimlerin hemen ardından; her ne kadar S.Soylu sayıları parmak sayısı kadar kaldı dediyse de Şırnak’ta üç asker yaşamını yitirdi. Bu eylemi PKK’ nin yapmış olduğu kabul gören egemen anlayıştır. Yada bu tür zamanlarda yapılan benzeri eylemler PKK’ye mal edilmektedir. Bu olayların arkasındaki odaklar PKK’yi “kar ettiren” bir işletme olarak el altında tutmaktadırlar.
Şırnak’taki bu olay 2015 te seçim yenilgisinin ardından Ceylanpınar’daki polis infazını hatırlattı. Gizli el anlaşılan kritik dönemlerde kamuoyunu etkilemek için bu tür davranışlar tertipliyor. Burası böyle de, peki ya tetikçiler ve arkalarındaki güç bu eylemlerle kime alan açıp fırsat doğurduklarını biliyor mu, ya da bu eylemlerin kime yarar getirdiğini, kime zarar verdiğini biliyor mu.? Bu sorgulanmalıdır.
Sonuç olarak seçimler sona erdi. Elde edilen bu sonuçlarla ülkenin zor günler geçireceği bir gerçek. Özgür ve demokratik bir gelecek, eşitlik, özgürlük ve demokrasi başka zamanlara kaldı gibi görünüyor. Yazımızı “Zeki bir insana en büyük işkence, cahillerin tercih ettiği düzende yaşamaktır.”(George Orwell) tespiti ile bağlayalım.