19 Kasım 2022 tarihinde Ankara Genel merkezde toplanan Parti Meclisimiz, gündemindeki konuları görüştü ve aşağıdaki açıklamayı kamuoyu ile paylaşmayı kararlaştırdı.
BASINA VE KAMUOYUNA
Dünyada ve bölgemizde başta Rusya/Ukrayna savaşı ve Suriye iç savaşı olmak üzere tüm kriz alanlarında olumlu yönde kayda değer bir değişiklik görülmemektedir. Mevcut çatışma ve savaşlar ile yarattıkları olumsuz sonuçlar devam etmektedir.
Son günlerde İran bir kez daha Dünya’nın gündemindedir.
6 Eylül 2022 tarihinde 22 yaşındaki Kürt genç kızı Mahsa Jina Amini’nin ahlak polisi tarafından tutuklanması ve öldürülmesi ile başlayan protestolar büyüyerek devam ediyor.
Yaklaşık 2 aydır başta kadınlar, Kürtler, Beluciler olmak üzere, tüm İran toplumu ve dünya ilerici kamuoyu bu gerici rejimi protesto ediyor. Sokaklara dökülen göstericiler pek çok yerde hükümet binalarını ele geçiyor. Artık ‘kahrolsun diktatörlük ‘sloganları daha çok duyuluyor. Gerici Molla rejimi bu güne dek 328 kişiyi öldürdü, 15 bine yakın kişiyi de gözaltına aldı.
Barbar rejim protestoların önüne geçebilmiş değil.
Hem kendi toplumunu hem de başta Güney ve Batı Kürdistan olmak üzere tüm Ortadoğu’yu kana bulayan bu gerici-çağdışı rejim sarsılıyor.
HAK-PAR olarak idamlarla, işkencelerle, yasaklarla ayakta duran bu kanlı rejimin kendi döktüğü kanda boğulmasını diliyoruz. İnsanca yaşamak için başkaldıran ve özgürlük isteyen başta Kürtler olmak üzere, tüm İran halklarının yanındayız.
Ciddi siyasi krizlerle boğuşan Irak’ta yaklaşık 1 yılın ardından nihayet 27 Ekim 2022 tarihinde Muhammed Şiya es-Sudani başkanlığında bir hükümet kurulabildi. İran’a yakın Şii Koordinasyon Çerçevesinin adayı olan Sudani’nin; etnik ve mezhepsel olarak bölünmüş, uluslararası güçlerin ve bölge devletlerinin de elinin içinde olduğu Irak’ın sorunlarını çözmesi, yolsuzluk ve yoksullukla boğuşan halkın yaşam standartlarını yükseltmesi mümkün görünmüyor.
1.Dünya savaşının galipleri eliyle ve onların çıkarları esasa alınarak, bölgesel gerçekliğe ters inşa edilen Şii ve Sünni Arapların, Kürtlerin, Türkmen ve diğer etnik grupların birlikte yaşadığı çok uluslu bir ülke olan Irak, yıllarca Sünni Arap egemenliğinde diğer etnik grupların hak ve hukukunu gözetmeyen, hatta soykırımlara varan şiddet politikalarıyla yönetildi. Bugün Kürtler kendi bölgelerinde federal bir yönetime sahipler. Ancak, Şii ve Sünni Arplar da neredeyse yüz yıldır barış içinde birlikte yaşamayı başaramadılar.
Doğrusu Irak’ın bölünmesidir.
Diğer etnik grupların da haklarını garantiye almak koşuluyla Kürtler, Şii ve Sünni Arapların üç ayrı devlet biçiminde birbirine komşu olarak yaşamaları gereklidir. Böylece Irak istikrara kavuşur. Zenginlikleri ile çok daha huzurlu ve müreffeh birer toplum inşa edilebilir.
Türkiye de ise tablo yine karanlıktır.
Türkiye bir kez daha terör saldırısı ile sarsıldı. İstanbul’un Beyoğlu İlçesi’nin en kalabalık yerlerinden olan Taksim İstiklal Caddesi’nde meydana gelen patlamada 6 kişi yaşamını yitirdi, 81 kişi de yaralandı.
Sözkonusu bombalı terör eylemi tüm yönleriyle araştırılarak gerçekler kamuoyuna en doğru şekilde açıklanmalıdır. Bu karanlık insanlık suçunu işleyenler ve arkasındaki güçler bir an önce yakalanarak yargı önüne çıkarılmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
HAK-PAR olarak masum insanları hedef alan bu kör terör eylemini gerçekleştirenleri ve arkasındaki güçleri lanetliyoruz.
Yaşamını yitirenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Öte yandan, Türkiye 2023 seçimlerine kilitlenmiş durumdadır.
Türkiye de toplumun ezici çoğunluğu ağır ekonomik sıkıntılarla karşı karşıyadır. Halkın alım gücü yüksek enflasyon altında her gün daha çok azalmakta, temel tüketim mallarına erişimi zorlaşmaktadır.
Yüksek işsizlik bir yana, asgari ücretin 5500 TL olduğu Türkiye’de açlık sınırı 8 bin, yoksulluk sınırı ise 24 bin TL civarındadır.
İktidarın izlediği ekonomi politikası, orta sınıfı eritmekte, gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da artırmakta, bir avuç zengini daha çok zenginleştirirken, küçük üreticileri ve emeğiyle geçinenleri katlanılamaz bir sefalete sürüklemektedir.
Ne yazık ki bu kara tablonun daha uzun bir süre devam edeceği, seçim sürecine giren Türkiye de uygulanacak seçim ekonomisi nedeniyle daha da ağırlaşacağı öngörülmektedir.
Patlama noktasına gelen toplumda sosyal barış tehlike altındadır.
Bir an önce gelir dağılımında adalet sağlanmalı, emekten, dar gelirli kesimlerden ve üreticilerden yana politikalar hayata geçirilmelidir.
Görülmesi gereken gerçek şudur; Türkiye de geniş halk kesimlerinin her gün biraz daha yoksullaşmasına neden olan temel meselelerden biri de AKP/MHP iktidarının, önceki iktidarların izlediği yanlış politikalarda ısrar etmesi, kaynakların önemli bir kesimini militarist kesimlere aktarmasıdır.
Kürt sorununu adil bir çözüme kavuşturmak yerine bastırma siyasetini güden iktidar, hem içeride, hem de sınırları dışında Kürtlerin herhangi bir kazanım veya statü elde etmemesi için ülke kaynaklarını savaşa ve savaş mekanizmalarına aktarmayı sürdürmektedir. Bu yanlış politikayı sürdürülebilmek için de ülkede ırkçılığı, şovenizmi, PKK ile özdeşleştirerek Kürt düşmanlığını körüklenmektedir.
Son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir milletvekili eşine çocuk yapmasını önerirken söylediği ‘Çocuk çok önemli. Bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var’ sözleri, Kürtleri PKK ile özdeşleştiren zihniyetin dışa yansımasıdır. Zira PKK’lilerin dağda çocuk doğurmadıkları herkesçe biliniyor.
İçeride ve dışarıda Kürt karşıtı politikalarla toplum kutuplaştırılmakta, yaratılan ’beka‘ korkusu ile kitlelerin ekonomik, hak ve özgürlük talepleri bastırılarak demokratikleşmenin de önüne geçilmektedir.
İktidar da muhalefet de gelecek seçimlerde oylarını artırmak için Kürt düşmanlığı üzerinde şekillenen Türk ırkçılığına, Türk milliyetçiliğine sarılmakta yarış halindedirler.
Türkiye 2023 seçimlerine hazırlanırken ne iktidar, ne de muhalefet bloklarından topluma, Türkiye’nin temel yapısal sorunları olan Kürt meselesinin, Alevi meselesinin ve çağdaş bir demokratikleşmenin inşasına yönelik en ufak bir program sunulmamaktadır.
Türkiye’yi yönetenler gerçekten toplumsal barışı sağlayacak çağdaş bir sivil anayasa yapmak yerine, 12 Eylül 1980’de darbeciler tarafından yazılan anayasaya sarılmakta, sadece işlerine gelen tadilatlar yapmaya yeltenmektedirler. Bugüne dek otoriter, baskıcı, yasakçı, tekçi, toplumun farklı kesimlerini düşman olarak gören ve askeri zihniyetle yaratılan 82 anayasasındaki bazı maddeler en az 20 kez değiştirildi. Her gelen iktidar muhalefetteyken sivil, yeni ve çağdaş bir anayasa yapma sözü verse de iktidara geldikten sonra bu otoriterlik üreten, yasakçı anayasaya sarılmakta ve sadece kendi alanını genişletecek değişikliklerle yetinmektedir.
Son günlerde muhafazakâr kesimlerden oy alma kaygısıyla CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun türbana serbestlik için yasa çıkarma önerisini AKP ‘pas’ olarak değerlendirmiş ve zaten serbest olan türban takma meselesine, esasen farklı cinsel tercihleri olanları bir kez daha ötekileştirmek ve düşmanlaştırmak için ‘ailenin korunması’ maddesini de ekleyerek anayasal güvenceye kavuşturulması için harekete geçmiştir.
Kısacası anayasa bir kez daha kendi istedikleri kadar ve kendi istedikleri şekilde olmak şartıyla tadilata alınacaktır.
HAK-PAR, devletin vatandaşların giyim kuşamlarına karışmasını kabul edilemez bulmaktadır. İsteyen türban takar, isteyen takmaz. Biz gerek giyim kuşam alanında gerekse diğer inanç, etnik kimlik, kültürel yaşam ve cinsel tercihler konusunda tam bir özgürlüğü savunuyoruz.
İlginçtir ki Anayasa değişikliği için Parlamentodaki partilerle görüşmeler gerçekleştiren AKP heyeti PKK ile özdeşleştirerek düşmanlaştırdığı HDP ile de görüşmekte ve samimi pozlar vermektedirler.
Esasen olması gereken budur.
Demirtaş’ın, PKK’nin Ekim ayında gerçekleştirdiği Mersin saldırısını kınaması ve PKK yöneticilerinin sert açıklamalarına rağmen geri adım atmamasının ardından, hasta tutuklu milletvekili Aysel Tuğluk’un serbest bırakılması, AKP heyetinin HDP’yi ziyareti ve Demirtaş’ın Edirne cezaevinden Diyarbakır’a götürülerek hasta olan babasıyla görüştürülmesi gibi gelişmeler; seçim sürecine girildiği bu süreçte siyaset sahnesinde yeni senaryoların gösterime gireceğinin göstergesidir.
Öte yandan, HDP mevcut yasalara göre kurulmuş ve ciddi bir oy alarak Parlamentoya girmiştir. Türkiye’nin 3. büyük partisidir. İktidarın da muhalefetin de HDP ile diyaloğu ve kimi zaman iş birliği yapmaları eşyanın tabiatına uygundur. Kendisi dışındaki herkesi düşman görmek, kutuplaştırma siyasetinin bir öznesine dönüştürmek akıl dışıdır.
Bu zihniyet diyalog ve uzlaşmayı içeren siyaset yapmanın engellenmesidir ve terkedilmelidir.
Türkiye için gerekli olan tekçi, yasakçı, otoriterlik üreten 1982 anayasasında tamirat yapmak değil, temel hak ve özgürlükleri garanti altına alan, başta Kürt meselesi ve Alevi meselesi olmak üzere tüm yapısal sorunlara çağdaş çözümler üreten yeni, sivil, çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik bir anayasadır. Bunun için sadece Parlamentoda bulunan partilerle değil, tüm parti ve sivil toplum örgütleriyle diyalog kurmalı ve toplumsal uzlaşma esas alınmalıdır.
HAK-PAR bu yöndeki çabalarını sürdürecektir.
Halkımızın meşru taleplerini barışçıl demokratik yollarla ve kararlıca savunan HAK-PAR, bir dava partisi olma bilinciyle her süreç gibi seçim süreçlerini de tutarlı ve akılcı siyasetler üreterek halkımızın lehine sonuçlar üretmek için değerlendirmekte kararlıdır.
19.11.2022
Hak ve Özgürlükler Partisi
Parti Meclisi