GÜNCEL

HAK-PAR GENEL BAŞKANI DÜZGÜN KAPLAN’IN 10.KONGRE KONUŞMASI

HAK-PAR GENEL BAŞKANI DÜZGÜN KAPLAN’IN 10.KONGRE KONUŞMASI

Değerli konuklar, sevgili partili arkadaşlarım;
Partimizin 10. Olağan kongresine şeref verdiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama vefat eden Kurucu genel başkanımız Abdulmelik Fırat ve eski Genel başkanımız Fehmi Demir şahsında tüm şehitlerimizi saygıyla, hürmetle, rahmetle anarak başlamak istiyorum.
Bildiğiniz gibi HAK-PAR, 60’lı yıllardan bu yana, Türkiye’de farklı kollardan gelişen Kürt yurtsever hareketinin, olumlu- ortak mirasını sahiplenen bir birlik partisi olarak kuruldu.
Kürt meselesinin barışçıl demokratik yollarla, eşitlik temelinde, adil çözümünü; en azından federasyonu programının merkezine koydu.
Demokrasi mücadelesini önemsedi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi ve gelişmesinin ancak Kürt meselesinin adil çözümüyle mümkün olduğunu savundu.
Tüm olumsuz konjonktüre rağmen 22 yıldır, ısrarla Kürt halkının meşru taleplerinin sözcüsü olarak istikrarlı bir mücadele içinde oldu.
Bugün 10. kongremizi gerçekleştirmenin gururu içindeyiz.
2 yıl önce göreve geldiğimizden bu yana yaptıklarımız, çalışma raporumuzda özetlenecek.
Ancak şunu özel olarak belirtmek isterim ki; 2 yıl önce görev talep ettiğimiz 9. kongreye verdiğimiz sözleri tuttuk, Partimizi en az 43 ilde ve bu illerin 3’te bir ilçelerinde teşkilatlandırdık. Ve bunu 6 ay içinde gerçekleştirdik. Gasp edilen seçimlere parti olarak katılma hakkımızı yeniden aldık.
Yine Kürt hareketine de sirayet eden yozlaşmaya, şahsi menfaatleri için siyasi cambazlığa, savrulmalara pirim vermedik, partimizin politik duruşunu, bir dava partisi olma perspektifini koruduk. Verdiğimiz sözleri tutmanın huzuru içindeyiz. Emeği geçen tüm fedakar arkadaşlarımı kutluyorum.
Değerli Konuklar ve Partili arkadaşlarım;
Ben iki kongre arası yaşanan önemli bazı iç ve dış politik gelişmelere de kısaca göz atmak istiyorum.
Öncelikle 1. dünya savaşının ardından dünyada oluşan statüko çözülüyor.
2. Dünya savaşını takiben oluşan 2 kutuplu dünya dengeleri de, sosyalist sistemin çökesinden sonra değişti.
Bazı uluslar kendi devletine kavuşsa da dünya güllük gülistanlık olmadı.
Baskı, sömürü ve eşitsizlikler ortadan kalkmadı. Milyonlarca insanın ölümüne, kentlerin yerle bir olmasına, büyük göçlere neden olan savaşlar, etnik boğazlaşmalar, iç çatışmalar azalmadı. Küresel ısınmaya yol açan, doğanın geri dönülmez biçimde tahrip edilerek, insanlığın ve tüm canlıların varlığına kasteden tehdit giderek büyüyor.
ABD ve NATO ülkelerinin de dâhil olduğu Ukrayna ile Rusya’nın savaşı devam ediyor.
Bu savaş bir yandan küresel ekonomik krizi büyütüyor diğer yandan başta Avrupa devletleri olmak üzere tüm bölge devletlerinin daha çok silahlanmasına ve militarize olmasına da neden oluyor.
Ortadoğu ise kan revan içinde. Irak’taki istikrarsızlığa, Suriye’deki, Libya’daki iç savaşlara ek olarak, İran’ın bölgede istikrarsızlığı körükleyen yayılmacı siyaseti, HAMAS’ın İsrail’e başlattığı terör saldırıların ardından başlayan savaş, ardından büyük dramatik gelişmeler bırakarak ve tüm bölgeyi enfekte etmeye, fitili ateşlenmiş barut fıçısına çevirmeye devam ediyor.
Biz HAK-PAR olarak bu gelişmeler hakkındaki görüşlerimizi ve tutumumuz defalarca kamuoyu ile paylaştık. Burada tekrar etmeye gerek görmüyorum.
Ancak Kürdistan’ın güney ve batı parçalarını da içinde barındıran Irak ve Suriye’deki durum ile alakalı olarak bir kez daha görüşlerimizi özet olarak tekrar etmekte yarar görüyorum.
Irak ta İngiliz manda rejiminde de, Krallık döneminde de, peşisıra gelen askeri darbeler dönemlerinde de iktidarda olan Arap Sünni yöneticiler de, 90′ lı yıllardan sonra iktidarda olan Şii yöneticiler de Kürtlerin ve diğer etnik grupların meşru haklarını tanımaya yanaşmadılar. Irak devletinin Kürtlere yönelik soykırım girişimleri, katliamları hiç eksik olmadı. Bugün de Güney Kürdistan Federe Bölgesi’ne yönelik düşmanca siyaset, elde edilen hakları kısıtlama veya geri alma gibi tutumları devam ediyor. Eğer Irak’ta Araplar mezhep kavgalarını, kanlı boğazlaşmaları aşarak Kürtlerin de meşru haklarını kabul edip, barış içinde yaşanılan demokratik ve federal bir Irak yaratmayacaklarsa, yapılacak şey Kürdistan’ın bağımsızlık iradesini tanımak ve komşu iki ülke olmaktır.
Bağımsız bir devlet Kürdistan halkının da hakkıdır.
Tüm büyük devletlerin, sömürgeci bölge devletlerinin elinin içinde olduğu Irak’ta, olanaklarla ve tuzaklarla da dolu bir zeminde Güney Kürdistan’daki kardeşlerimizin tarihsel hafızalarını diri tutarak, ulusal birliklerini kuvvetlendirmeye yönelik güçlü politikalar üreteceklerine, aralarındaki sorunları diyalogla, uzlaşarak çözeceklerine inanıyoruz. Biz Güney Kürdistan’daki kardeşlerimizi yürekten selamlıyoruz. Başarılarından gurur duyuyor, canı gönülden destekliyoruz.
Öte yandan, Arap, Kürt, Dürzi Şii/ Sünni Müslümanların bulunduğu Suriye ise, Esad rejiminin gerekli reformları yapmak yerine baskıcı politikaları sürdürmesi nedeniyle 2011 den bu yana, pek çok devletin de dâhil olduğu kanlı bir iç savaş içindedir. Oysa yapılması gereken çoğulcu yapıya uygun, toplumsal talepleri gözeten federal ve demokratik bir yapılanma inşa etmekti. Yapılmadı… Bugün başta Batı Kürdistan; olmak üzere tüm Suriye, Rejimin, ABD, Rusya ve Bölge devletlerinin savaş alanı halindedir.
Kürt karşıtı politikaları ısrarla sürdüren Türkiye de, Batı Kürdistan’a sürekli olarak askeri müdahalelerde bulunuyor. Kürtlerin sınırları dışındaki bir yerde dâhi statü sahibi olmasını kendisi için ‘bekaa’ sorunu olarak görüyor. Bu politikanın Türkiye’ye de bölgeye de yıkımdan, acıdan ve ekonomik kayıplardan başka bir şey üretmediği görülmelidir. Türkiye elini Suriye’den çekmeli, Kürtlerin de meşru haklarına kavuşmasına saygı duyarak, Suriye’nin çokuluslu gerçeğine uygun federal tarzda yeniden yapılanmasına yardımcı olmalıdır.
Güney Batı Kürdistan’daki kardeşlerimiz de Sayın Mesud Barzani’nin çabalarıyla oluşan DUHOK MUTABAKATINA uygun olarak diyalog ve iş birliği içinde birlikte mücadele mekanizmalarını oluşturmalıdırlar.
Biz HAK-PAR olarak hem Güney Kürdistan, hem de Güneybatı Kürdistanlı kardeşlerimizin yanındayız.
Değerli konuklar, değerli partili arkadaşlarım;
Geçmişte de Lozan antlaşmasından sonra da neredeyse 100 yıldır Kürt ve Kürdistan sorunu adil bir çözüme kavuşturulmadı.
Meşru haklarından, özgürlüklerinden asla vaz geçmeyen Kürt halkı büyük acılar çekti.
Kürdistanı aralarında bölüşen devletler de kaynaklarını bu sorunu bastırmaya harcadıklarından büyük ekonomik ve insani kayıplara uğradılar. İzledikleri şiddet politikaları militarizmi, şovenizmi güçlendirerek, refahı, huzuru, demokratikleşmeyi, çağdaş dünya ile bütünleşmeyi engelledi.
Görülmelidir ki Kürt meselesi adil bir çözüme kavuşturulmadan başta Türkiye, İran, Irak ve Suriye olmak üzere tüm Ortadoğu’da barış da, huzur da, istikrar da sağlanamayacaktır.
Kürt ve Kürdistan sorunu bir ulusal sorundur, ülkesi parçalanmış, 50 milyona yaklaşan bir halkın sorunudur.
Bu sorunun çözümü iki biçimde mümkündür: Ayrı devlet ya da federasyon. Eğer Kürt halkı yan yana yaşadığı halklarla bir arada barış içinde yaşayacaksa bunun biçimi eşitlik temelinde bir çözümdür, federasyondur.
Türkiye’yi de içeride sürekli ekonomik krizlere iten, demokratikleşmesini engelleyen, dışarıda komşuları başta olmak üzere tüm dünya ile kavgalı hale getiren, Suriye’de Irak’ta büyük kaynak ve insan kaybına yol açan askeri müdahalelerinin en önemli nedeni Kürt karşıtı politikasıdır.
Türk devleti yüz yıllık deneyimlere rağmen şiddet ve bastırma siyasetinden vaz geçmiyor. Hâlâ Kürt sorununu adil bir biçimde, eşitlik temellerinde çözmeyi düşünmüyor. Kürt halkının meşru haklarını tanımaya, Kürtlere federal, hatta otonom bir statü tanımaya yanaşmıyor.
Osmanlı dönemi bir yana Türkiye devletinin kuruluşundan bu yana sadece Türkiye sınırları içinde 29 Kürt ayaklanması gerçekleşmiş.
Geçmişte de bu günde iktidarda olanlar Kürt/Kürdistan meselesini, kabullenmek, yüzleşmek ve çözmek yerine bu meselenin kaynaklık ettiği sorunları bastırmayı seçiyorlar.
Bugün de aynı politikayı tekrarlıyorlar.
Kuzeyde 70 li yıllarda barışçıl ve demokratik yollardan gelişen Kürt yurtsever hareketinin önünü ustaca kestiler.
Kürt meselesini kendi yarattıkları ve terörle özdeşleştirdikleri PKK ile mücadeleye indirgediler. ‘Kürt meselesi eşittir PKK, PKK de eşittir terör!’ formülü ile hem içeride, hem de Irak’ta Suriye’de Kürt karşıtı politikalarını sürdürüyorlar. Güney Kürdistan’da askeri üsler kuruyorlar, Batı Kürdistan’da Rojava da Kürt kentlerini ele geçirip demografık yapısını değiştiriyorlar, Kürtlerin statü sahibi olmasını bu yolla bastırmaya çalışıyorlar…
Hem içeride hem Irak ta Suriye’de Kürt karşıtı politikalarını PKK nin silahlı eylemlerini gerekçe yaparak, PKK ile mücadele perdesi altında yürütüyorlar.
Bu politika yanlıştır, faturası çok ağırdır ve bir an önce terkedilmelidir.
Bu sorun, Kürt kimliğinin anayasal olarak tanınması, Kürtçenin de resmi ve eğitim dili olarak kabul edilmesi başta olmak üzere Kürt halkının tüm temel haklarını tanıyarak çözüme kavuşturulmalıdır.
Biz HAK-PAR olarak, federal bir sistemde, eşit haklara sahip olarak Türk halkıyla bir arada yaşamak istiyoruz ve inanıyoruz ki böylesi bir çözüm hem Kürt halkının hem de Türk halkının ezici çoğunluğunun çıkar ve isteklerine de uygundur.
Değerli konuklar, Değerli partili arkadaşlarım;
Türkiye’de Kürt meselesinin dışında bir dizi sorun da var. Gelir dağılımındaki adaletsizlik hayat pahalılığı kitleleri bunaltmış durumda. Bırakın kadın erkek eşitliğini, her gün erkek şiddetine maruz kalarak öldürülen kadınların haberleri manşetlerden eksilmiyor. Son maden faciaları da gösterdi ki işçi hakları, çevre sorunları da öncelikle ele alınması çağdaş çözümler üretilmesi gereken sorunlar hailinde.
Diğer bir önemli sorun da Türk devletinin tekçi zihniyeti nedeniyle çözümlenemeyen Alevi sorunudur. Bu sorunun çözümü; Alevilerin meşru talepleri karşılanarak, inanç alanına özgürlük tanınarak, yani gerçek bir laiklikle mümkündür.
Öte yandan; Türkiye’de kendisi soruna dönüşen ANAYASA meselesi var.
Bugün yürürlükte olan anayasa 1980 yılında yapılan askeri faşist darbenin ürünüdür.
Şimdiye kadar 23 kez değiştirilse de, neredeyse 100’ü aşkın maddesinde tadilat yapılsa da, demokratik olmayan, tekçi, otoriter zihniyeti değişmedi.
Aşırı merkeziyetçi, vesayetçi, yasakçı, otoriter ve tekçi, Kürt karşıtı bir zihniyetle yazılan bu anayasadan neredeyse tüm toplumsal kesimler rahatsız.
20 yıldan fazla bir süredir Türkiye’yi bu anayasa ile yöneten AKP de bu anayasanın değişmesini istiyor.
Burada sorulması gereken soru şu; Gerçekten çok uluslu çok kültürlü toplumun ihtiyacı olan yeni, sivil, demokratik bir anayasa mı hedefleniyor?
Irkçılarla ve militaristlerle kol kola yürüyen iktidarı partileri ve Kürt karşıtlığında onunla yarışan muhalefet partilerinden yeni çağdaş bir anayasa umut edilebilir mi?
Cevabımız hayırdır!
Ancak yine de; ‘ Yeni anayasa’ tartışmalarına Kürtler de taraf olmalı, bu tartışmaları, taleplerini öne çıkaran bir zemine dönüştürmelidirler.
Öncelikle ‘yeni anayasa’ tartışmaları resmi ideolojinin sınırlarına hapsedilmemeli, tam bir özgürlük ortamında yapılmalı, herkes/her kesim düşüncelerini özgürce açıklayabilmeli ve önerilerini sunabilmelidir.
Anayasa da değişmez maddeler olmamalıdır. Bu anayasada herkesi Türk sayan tekçi zihniyete yer verilmemeli. Devletin adı, vatandaşlık tanımı, kurumları çok uluslu çok kültürlü yapısına uygun hale getirilmelidir. Kürt sorununun eşitlik temelinde ve adil biçimde çözümüne de olanak sağlamalıdır.
Türkçü, İslamcı, aşırı merkeziyetçi, üniter devlet yapılanması yerine; çok uluslu, çok kültürlü gerçeğine uygun, federal tarzda yeniden yapılanmaya imkân sunmalıdır.
Kürt dili de Türkçenin yanı sıra, resmi dil olmalıdır.
Temel hak ve özgürlükler çağdaş standartlarında olmalı, gerçekten demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletine dönüşmeyi içermelidir.
Buradan çağrı yapıyoruz; Gelin başta Kürt meselesi olmak üzere tüm toplumsal meselelere çözüm olacak, herkesi kucaklayan çağdaş, demokratik, sivil bir anayasayı birlikte yapalım.
Tüm taraflar, gelecek kuşaklara barış içinde, huzurlu, güvenli bir gelecek için ne yapılabileceğimizi konuşalım.
Bu süreçte HAK-PAR taraftır ve üzerine düşeni yapmaya hazırdır.
Değerli konuklar, Değerli partili arkadaşlarım;
Kuzeyde Kürtlerin durumuna bir göz atmak istiyorum;
‘Maalesef, 100 yıl önce olduğu gibi bugün de Kürtlerin bir kısmı, Kürt karşıtı sözde sol Kemalistleri iktidara taşımak için seferberdir. Diğer bir kısmı ise Sağ Kemalistlerin başarısı için çırpınmaktadır. Kürtleri Kemalistlere eklemlemekle meşgul kimi proje yapılardan da bahsetmeye gerek yok….
Kısacası; Kürtlerin sömürgeci partilere akışı, yönelimi devam ediyor.
İttihat ve Terakkicilerin başlattığı ve gelmiş geçmiş tüm iktidarların da uygulamaya özen gösterdiği Kürdistanı Kürtsüzleştirme politikası aralıksız sürdürülüyor.
Sömürgeci politikalara ek olarak PKK eliyle yürütülen danışıklı döğüşün sonucu olarak; Başta bu davaya kaynaklık etmesi gereken Kürt sermayesi, sonra Kürt okumuş/ aydın takımı ve halk akın akın Kürdistanı terke diyor.
Artık kuzeyde 30 milyonu aşkın Kürt nüfusunun üçte ikisi metropollerde yaşıyor.
Ağır asimilasyon nedeniyle bırakın çocukları, gençleri, ninelerimiz bile Kürt dilinden, kültüründen uzaklaşıyor.
Bu süreci durdurmak zorundayız!
Bu nedenle daha çok kararlı, birikimli kadroya, daha çok emeğe ve daha çok ortak akla ihtiyacımız var.
Özetle;
Kürt halkını sömürgeci partilerden ve onların proje yapılarından uzaklaştıracak, kendi davası için çalışan, kendi evlatları eliyle yönetmeye aday kadrolardan oluşan, şiddete karşı, demokratik, güçlü- legal bir seçenek olan HAK-PAR’ı güçlendirmeliyiz.
Sadece tespit yaparak, eleştirerek, suçlayarak hiçbir şeyi değiştiremeyiz, Güçlü bir seçenek yaratmadan kitleleri kendileri için, meşru hakları için siyaset yapmaya yönlendiremeyeceğimizi bilmeliyiz.
Kürdistan’ın Kürtsüzleştirilmesi politikasına hizmet eden, ülkemizi savaş alanı halinde tutan, göçü teşvik eden, yıkım ve acı üretmekten başka bir sonuç üretmeyen şiddetin son bulmasını sağlayacak politikalar üretmeliyiz.
Kürt sermayesinin Kürdistan’da kalmasını, yatırım yapmasını teşvik edecek yollar bulmalıyız.
Kürt aydınlarının kendilerini özgürce ifade edecekleri ve üretecekleri koşulları yaratmalıyız.
Bugün, şahsi menfaatlerini siyasetlerinin merkezine alan kadrolar eliyle Kürt siyasetinde savrulmalara, umutsuzluğa, güvensizliğe neden olan istikrarsızlık ve yozlaşma sürecine dur demeliyiz.
Güçlü bir HAK-PAR ile samimi Kürt yurtseverlerinin, siyasi parti, grup, STK ve kanaat önderlerinin, de içinde olacağı istikralı bir temsil mekanizmasının oluşturulmasına zemin hazırlamalıyız.
Tüm bunlar için el ele vermeliyiz.
Bizim, daha çok kararlı, birikimli kadroya, daha çok emeğe ve daha çok ortak akla ihtiyacımız var.
HAK-PAR reel gündeme, seçimlere, parlamento zeminlerine önem veren, ideallerimize ulaşıncaya kadar tüm olanaklardan ustaca yararlanılması gerektiğine inanan bir partidir.
Bundan sonraki süreçte enerjisini öncelikle, örgütsel yapısını güçlendirmeye ve kurumsal yapısını istikrarlı hale getirmeye harcayacaktır.
Sürekli bir devinim içinde olan Kürt sosyolojisini tahlil ederek yurtsever aşiretlerle, inanç gruplarıyla, kanat önderleriyle daha sıkı bir diyalog içinde olmaya özen gösterecek, kendisini günün koşullarına uygun olarak yenileyecektir.
Hem iç disiplinini sağlayarak birliğini pekiştirecek, hem de yeni kadro ve kesimlere açılmanın olanaklarını yaratmak için çalışacaktır.
HAK-PAR kendi dışında kalan Kürt yurtsever parti grup ve kanaat önderleriyle daha sıkı bir iş birliği ve diyalog içinde olacak, samimi kesimlerle örgütsel birlik veya iş birlikleri konusunda daha çok inisiyatif alacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum..
26.05.2024

Düzgün Kaplan

Hak ve Özgürlükler Partisi

HAK-PAR Gnl.Bşk.

About Post Author