GÜNCEL

SURİYE İÇİN NASIL BİR ÇÖZÜM?

SURİYE İÇİN NASIL BİR ÇÖZÜM?

Kemal Burkay

Şam hükümeti ile ona muhalif güçler, Rusya’nın arabuluculuğu, Türkiye ve İran’ın da katkısı ile bir ateşkes sözleşmesi imzaladılar. Ateşkes dün gece yarısı başladı. Rusya ile Türkiye bu ateşkese garantör oldular.

Bu sevindirici bir gelişmedir. Dilerim ateşkes kalıcı olur ve Suriye halkının acılarına son verecek, yaralarını sarmasını sağlayacak bir barış ve adil çözümle son bulur.

Öteden beri, eğer ABD ve Rusya gibi büyük devletler ile Türkiye ve İran’ın da içinde olduğu Suriye’nin komşuları isterlerse, Suriye’yi yakıp yıkan bu yangın söndürülebilir diyorduk. İlk elde yapılması gereken tarafları bir masa başında bir araya getirerek silahların susmasını sağlamak, ardından soruna adil bir çözüm bulmaktır.

Öte yandan, IŞİD ve Nusra gibi örgütler bu ateşkeste taraf değiller ve zaten böyle bir şey beklenmiyordu. Belli ki bu tür acımasız, barbar terör örgütlerine karşı mücadele, onlar etkisiz kılınıncaya kadar devam edecek ve etmeli. Suriye’de ve Irak’ta durumun normalleşmesi, iç barışa ve demokrasiye ulaşmak, aynı zamanda bu tür örgütlerin etkisiz kılınması ile mümkündür.

Daha işin başındayız. Ateşkes önemli, ama ilk adımdır. Öncelikle ateşkesi kalıcı kılmak gerekir ki, bu o kadar kolay değil. Çatışan taraflar arasında birikmiş kin, öfke, nefret öylesine büyük ki her han ateşkesin bozulma riski vardır.

İkinci ve daha önemli adımsa, Suriye sorununa ilgili tarafları memnun edecek adil bir çözüm bulmaktır. Öteden beri söylediğimiz gibi, eğer bu ülkeye barış gelecekse ve onun birliği korunacaksa, bunun biçimi ancak demokratik ve federal bir sistemle olabilir.

Bu aşamadan sonra Esad’ın ve onun Baas Partisi’nin eskisi gibi Suriye’yi bir başına yönetmesi beklenemez, bu artık mümkün değil. Yeni ve demokratik bir anayasa oluşturulmalı, serbest genel seçimlerle Suriye’deki tüm halk kesimlerinin, etnik grupların ve mezheplerin parlamentoya yansıması sağlanmalıdır. Ama bu kadarı tek başına Suriye’nin derdine çare olmaz. Farklı etnik grupların ve mezheplerin (Arap, Kürt, Dürzi, Sunni, Nusayri, Hıristiyan) bir arada veya yan yana, barış içinde yaşamalarına elverir bir sistem ancak federal bir sistemdir.

Ateşkes sözleşmesinin 1. Maddesinde de Suriye’nin çeşitli etnik gruplardan ve mezheplerden oluştuğu dile getirilmektedir ki buna uygun sistem federasyondur.

Böylesi bir çözüme ulaşmak da elbet kolay olmayacak. Yakın zamanda Kazakistan’ın başkenti Astana’da barış için görüşmelerin başlaması bekleniyor. Bu görüşmelere BM Örgütü’nün, ayrıca sahada olan ABD’nin de katılması muhtemeldir ve iyi de olur.

Şam hükümetinin ne derece demokratik bir Suriye istediği tartışılır. Çünkü demokratik bir genel seçimde parlamentonun ağırlığı Sünni çoğunluktan yana oluşabilir. (Irak’ta Şii çoğunluktan yana oluştuğu gibi). Böyle bir durumda Sünni çoğunluğun ve onun oluşturacağı bir hükümetin ne ölçüde demokrasiye sadık kalıcı ve barışı koruyacağı, şüphelidir. Bu nedenle, diğer etnik gruplar ve mezhepler için güvence federal sistemdir. Yani onların her biri, nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları bölgelerde federal bir yapılanma ile bölgesel yönetimlerini oluşturmalıdırlar.

Kanımca böylesi bir çözüm yalnızca Kürtlerin ve Dürzilerin, ayrıca laik bir sistemden yana olan Hıristiyanların ve diğer kesimlerin değil, bizzat Esat ailesinin ve onların mensup olduğu Nusayrilerin de yararınadır.

Öte yandan, federal çözüm konusunda Türkiye ve İran’ın kaygı ve korkularını da biliyoruz. Sovyetler Birliği’nin dağılmasını alkışlayan, Yugoslavya’nın parçalanmasında aktif rol alan bu devletler, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda çok hassaslar! Türkiye PKK ve onun Suriye kolu olan PYD’yi gerekçe gösteriyor, güneyde bir Kürt devletine şiddetle karşı olduğunu beyan ediyor. İran’ın tutumu da malum; o Güney Kürdistan’daki federe yapılanmayı bile sindiremedi ve bu bölgeye yönelik tehdit ve provokasyonlarını sürdürüyor.

Ne var ki Suriye’deki Kürt halkının da kendi kaderini özgürce belirlemesi, federe biçimde de olsa temel haklarına kavuşması onun hakkıdır. PYD’ye gelince, o, bugünkü etkinliği ne olursa olsun, Suriye Kürt halkı demek değildir. Bir silahlı örgüt olarak, Şam hükümetinin desteğiyle bugün Kürt bölgesinde etkin olsa bile, çözüm süreci ve silahların devreden çıkması ile birlikte bu etkinliğini koruması mümkün değil. Serbest seçimler sonucu yerel yönetimini belirleyecek olan bölgedeki Kürt halkının bütünüdür. PYD’nin başkalarınca belirlenmiş rolü daha şimdiden sonuna yaklaşmış görünmektedir. Böyle olacağını Suriye iç savaşına ilişkin daha önceki yazı ve yorumlarımda dile getirmiştim.

Türkiye ve İran için de ülkelerinde var olan etnik sorunların çözümü ve demokratikleşmenin vakti geldi ve geçiyor. Bu ülkelerin de iç barışa ve demokrasiye ulaşmaları için artık değişmeleri gerekiyor. Federal bir sistem aynı zamanda onlara da gerekli. Onlar da tarihi fobilerinden artık kurtulmalı.

Kendi Kürt sorununu federal biçimde çözen bir Türkiye’nin sınırlarının ötesindeki özerk bir Kürt bölgesinden korkması için neden kalmaz. Bugün Güney Kürdistan’la var olan ve iki tarafa da yarar sağlayan dostça ilişkiler gibi. Türkiye sınır ötesini, ora halkının hak ve özgürlük taleplerine karşı tutum alıp düşmanlaştıracağına, pekala destek verip dost kazanabilir. Aynı şey İran için de söz konusudur.

Kaldı ki Ortadoğu ülkelerinin kendi iç sorunlarını çözüp iç barışa ve demokrasiye ulaşmaları bölgede sınırların önemini azaltacak, ülkeler arasında ekonomik, sosyal, kültürel ilişkiler arttıracaktır. Kürt sorununun çözümü, Filistin-İsrail barışı çok şeyi değiştirecektir. Böyle bir durumda sınırların mayınlarla, tel örgülerle, duvarlarla tahkim edilmesine gerek kalmayacak, insanlar AB’de olduğu gibi vizesiz ve sınır kapılarında herhangi bir denetim olmadan gidip gelecektir.

Er ya da geç, Ortadoğu’nun geleceği de budur. Kimse bugünkü durumu ebedi sanmasın.

30 Aralık 2016

About Post Author