TERÖR VE ŞİDDET İNSAN HAKLARI KONUSUNDA BİR YOL AYIRIMIDIR
Latif EPÖZDEMİR
Bu yıl (2016) İnsan hakları gününde şer ve şiddeti amaç edinmiş olan ve terörden medet uman karanlık odakları, İstanbul’da onlarca kişinin yaşam hakkını elinden aldı. Bu insanlık dışı eylemi; kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, hangi amaca hizmet ederse etsin, şiddetle ve nefretle kınıyorum. Bu eylemden ötürü sevinenleri, eyleme arka çıkanları, bu katliamla övünenleri, bu vahşeti haklı ve meşru görenleri de, insanlık ve yaşam düşmanı olarak ad ediyorum. Terör ve şiddet kimden gelirse gelsin; kime uygulanırsa uygulansın, asla tasvip edilemez, meşru görülemez, arka çıkılamaz.
Türkiye de dâhil Ortadoğu’daki terör, şiddet ve çatışmaların altında yatan gerçek etnik ve dinsel-mezhepsel sorunların varlığıdır. Bölgedeki eski şekillenmenin, çoğunluk iradesini temsil etmiyor olmasındandır. Yerel inançların ve halkların etnik haklarından yoksun bırakılmasındandır. Bu nedenle bölgede hala baskı ve tehditlerin devam ediyor olmasıdır.
Başta Kürt sorunu olmak üzere, Suriye, Lübnan ve Filistin sorunu çözülmeden bölgede barış kalıcı hale gelemez. Bölge terör ve şiddet yanlılarının arenası olmaya devam eder. Bölgemiz adeta bir örgütlü şiddet deposu haline gelmiştir.
Bölgemizdeki şiddet ve terörü amaç edinmiş örgütlü güçlerin çoğu, siyaseten halka anlatacakları bir meram bulmakta güçlük çeken, demokratik olanaklar içinde kendini ifade etmekte zorlanan, demokratik ve barışçıl ortamlarda halka anlatabilecek bir şeyi olmayan, halk kitlelerini ikna edebilecek politik söylem ve malzemelerden yoksun, demokratik ve sivil yollarla, şiddete başvurmadan halk muhalefetini örgütleyemeyen, politik irtifa kaybı yaşayan ve halk nezdinde itibarsız ve güvensiz duruma düşmüş, halkta yüzlerinin bir karşılığı olmayan örgütlerdir.
Şiddeti amaç edinmiş olan örgütler, kendi egemenliklerini halka dayatmak ve şiddetlerini meşrulaştırmak konusunda halkı büyük acılar yaşatırlar. Halk nezdindeki itibar ve güven kaybı onları reyting kaygısına sürüklemektedir. Halktan yüz bulamayan bu örgütler reyting elde etmek, bu yolla yeni taraftarlar bulmak için ses getiren eylemlere girişmeyi çıkar yol olarak seçerler. Fedai eylemlerinde, canlı bomba eylemlerinde, kaç kişinin yaşamına son verildiği onların umurunda değildir. Onlar uzun bir süre o eylemi gerçekleştiren kişilerin “kahramanlığı” ile övünüp “şehitlik” “yiğitlik” edebiyatı yaparlar.
Halktan ölen kişiler konusunda vicdanları suskundur. Halka verdikleri zararlar, halkın geleceğini karartan kararlar onların umurunda olmaz. Varsa yoksa şiddet. Nerede hareket orada bereket.
Siyasal muhalefeti, ayrışmaları, kutuplaşmayı tırmandırıp ”kısasa kısas” ya da “mukabeleyi bir misil” haline getirmek, karşıtlık siyasetini silahlı yollarla, şiddet ve terör yolu ile sürdürmek akıl karı değildir. Muhalefet ve karşıtlık yapanların, şiddeti temel mücadele yöntemi sayanların, insan yaşamını hiçe sayması, cana ve mala yönelmesi, çevreye, doğaya ve kültürel değerlere karşı duyarsız olması nedeni ile halk ile aralarındaki duygusal kopuş giderek güçlenir, sonuçta halktaki kredileri kesilir.
Terör ve şiddetten başka siyaset üretemeyenler, son tahlilde terörden beslenmek durumuna düşerler. Soylu değerleri yok olur, ahlaki, vicdani ve insani değerlerini yitirirler. Bu kişi ve örgütler şiddeti amaç edinmiş, şiddeti kendi dükkânlarının rafına koymuş, müşterisini beklemeye koyulur. Terör ve şiddeti vekâleten sürdüren ve bu nedenle bölgede ” taşeron” örgüt sıfatı kazanmış olan örgütler, bir yandan kendi örgütlerini bu yolla diriltmeyi ve canlandırmayı, diğer yandan da büyük bir “kira geliri” elde etmeyi hedeflerler.
Terör üreten örgütler, terörü amaç edinmiş örgütler, kar ettiren işletmelerdir. Bu nedenle “kar ettiren” bir işletmenin kapanması, siyasal üstünlük kurma sevdasındaki ülkelerin yararına değildir.
Bu gün Ortadoğu’da küresel güç olma sevdasındaki kimi ülkelerin “tedhiş ve terör” örgütlerinden bir türlü vaz geçmemeleri bundandır. Onlar her zaman “fason terör örgütlerine” ve “vekâlet savaşı sürdürecek örgütlere” siyaseten ihtiyaç duyarlar. Bu ülkeler de tıpkı örgütler gibi “terörden beslenip terör üreten” ülkelerdir.
Demokrasiye, insan haklarına ve barışa gönülden bağlı örgütler ve ülkeler, terör nereden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin karşı koyarlar. Terör üreten işletmelere ( örgütlere) terör sektörüne gizli- açık arka çıkmazlar, tedhiş örgütlerine destek sunmazlar. Terörü ve şiddeti caydırmak konusunda ellerinden geleni yaparlar.
Ne var ki silahlar konuşunca insanlar susar, merhamet uzaklaşır, sevgi donar ve vicdanlar susar. Silah sesleri, kan ve barut manzaraları, yıkımlar, yakmalar, gözleri kör eder, akılı ve feraseti seyahate çıkarır. Şiddet sarmalındaki örgütlerdeki akıl tutulması gerçekleri görünmez kılar.
Demokratik yaşamı olmazsa olmaz gören örgütlerin ve bu biçimdeki yönetimlerin terör sektöründe pazarı olmaz. Terörist işletmelerle bir alış-verişleri olmaz. Onların pazarı demokrasi, özgürlük ve eşitlik pazarıdır. Bu güçler, İnsan haklarının genişletilmesi, yaşam standartlarının yükseltilmesi gibi sorunlara zaman ve beyinlerini harcarlar. Şiddet ve baskı onların kitabında yer almaz. Bu nedenle şiddet ve terör, onlardan yüz ve arka bulamaz, onların diyarından terör ithal edemez. Çünkü özgürlük ve demokrasi genişledikçe, şiddet ve terör daralır, şiddetin kolu ve kanatları kırılır.
Terörle beslenip terör üretenler için önemli olan insan yaşam, hak, hukuk ya da vicdan değildir. Onlar için varsa yoksa kan, intikam, tedipleştirme, korku salma, korku psikolojisi ile kendi şiddetlerini meşrulaştırma, halkı kendi koydukları kurallara riayet ettirme, kendi gündemlerini halka dayatma, halkı egemenlik ve etki alanlarında tutma ve böylece kendi varlıklarını sürdürmektir esas olan.
Her terör eylemini incelerken onun yarar verdiği ya da zarar verdiği kesimler bakımından değerlendirirsek onu kimlerin yapabileceğine dair fikirler edinmiş oluruz. Türkiye ve Orta doğuda “terör işletmelerinin “bol olduğu yerlerde, hemen tüm terörist faaliyetlerde benzer yol ve yöntemler kullanılır. Canlı bombalar, çalıntı araçlarla yapılan bombalı saldırılar, el yapımı bombalarla düzenekler kurmak, mayınlar ve uzaktan kumandalı patlayıcılar, silahlı taramalar vs.
Hemen her terörist örgüt bunlardan bir ya da birkaç yöntemi seçer ve kullanır. Bu nedenle olayın biçimi ya da yönteminden hareketle olayın faillerine ulaşmak zordur. Failler ya önceden biliniyordur, ya da olay bir örgüte fatura edilecek, birilerine yıkılacaktır ve böylece siyasal propaganda malzemesi elde edilecektir. Terörden medet umanların yaptığı budur. Eğer bir teröristin yaptığı eylemin ilk dakikasında, kimliği dile getiriliyorsa bu “haberdar” bir eylemdir.
Çünkü terör ile beslenenler terör de üretirler. Onların terör imalathaneleri sürekli çalışır durumdadır.
Bir devlet ya da güç ya da örgüt, terörle arasına mesafe koymuşsa, her türlü terörist eylemi kınar, teröre malzeme olabilecek tavır, davranış ve söylemlerden kaçınır. Şiddet ve teröre karşı ürkek, çekingen ve utangaç kalmaz.
Şiddet ve teröre karşı vicdan sessiz kalamaz.
Şiddet ve terör işletmeleri masum görülemez, taltif edilemez, onların dükkânından gıda alınamaz. Şiddeti amaç edinmiş örgütlere selam verilemez, onlarla hasbi -hal edilemez, düğünlerine, cenazelerine gidilemez, tasalarına ve kederlerine, sevinçlerine ortak olunamaz. Terör imalathanelerinin kar ortağı olunamaz. Onların ürettiği malzeme üzerinden hesap kitap yapılamaz. Terör yoluyla elde edilmiş olan malzeme siyasal mücadelede kullanılamaz.
Terör ve şiddet insan hakları mücadelesinde bir yol ayırımıdır. Çağımızda terör ve şiddeti meşru kılacak hiçbir kutsal dava yoktur. Terör ve şiddet bir ulusal kurtuluş mücadelesi yolu değildir. Bu bir çıkmaz yoldur.
Ortadoğu yeniden şekillenmelidir. Bu yeni şekillenme mutlaka özüne ve realitelerine uygun olmak zorunda.