GÜNCEL

ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ VE TÜRKİYE’NİN ÇEKİNCESİ

Latif EPÖZDEMİR

Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca (BM) 20 Kasım 1989 günü kabul edildi. Bu sözleşme 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girdi. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu BM üyesi 193 ülkenin taraf olduğu sözleşme en çok ülkenin onayladığı bir insan hakları belgesi olarak kabul edilmektedir.


Türkiye, ÇHS’sini 14 Ekim 1990’da,sözleşmenin 17, 29 ve 30 maddelerine çekince koymak kaydı ile imzaladı. Bu sözleşme Türkiye’de 27 Ocak 1995’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşme çocuk haklarının korunmasını hedeflemiştir ve taraf devletlerin bu hakların yaşama geçirilmesi için yükümlülüklere uymaları gerektiği konusunu hükme bağlanmıştır.


Bu sözleşmeye ilişkin giriş bölümünde şu sunum yapılmıştır.

 

“ Bu Sözleşmeye Taraf Devletler, Birleşmiş Milletler Antlaşmasında ilân edilen ilkeler uyarınca insanlık ailesinin tüm üyelerinin, doğuştan varlıklarına özgü bulunan haysiyetle birlikte eşit ve devredilemez haklara sahip olmalarının tanınmasının, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu düşünerek,

Birleşmiş Milletlere (BM) mensup halklar, insanın temel haklarına ve bireyin, insan olarak taşıdığı haysiyet ve değere olan kesin inançlarını Birleşmiş Milletler Antlaşmasında bir kez daha doğrulamış olduklarını ve daha geniş bir özgürlük ortamında toplumsal ilerleme ve daha iyi bir yaşam düzeyi sağlama yolundaki kararlılıklarını hatırda tutarak, Birleşmiş Milletlerin, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmelerinde herkesin, bu metinlerde yer alan hak ve özgürlüklerden ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuştan veya başka durumdan kaynaklanan ayırımlar dahil, hiçbir ayırım gözetilmeksizin yararlanma hakkına sahip olduklarını benimsediklerini ve ilân ettiklerini kabul ederek(…….) imzaladılar.”(UNİCEF Türkiye ÇHS Sunum yazısından)


ÇHS BİLDİRGESİ HANGİ HAKLARI TEMEL ALIR


“ÇHS tarihte en geniş kabul gören insan hakları belgesidir. İlk kez 1989 yılında onaylanan sözleşme bugün ikisi hariç BM üyesi bütün ülkeler tarafından onaylanmıştır ki, bu 191 ülkenin onayı anlamına gelmektedir.

ÇHS, üzerinde uluslararası planda mutabakata varılmış, üzerinde pazarlık yapılması mümkün olmayan standartlar ve yükümlülükleri içermektedir. Belge, nerede doğduklarına, kim olduklarına; cinsiyetlerine, dinlerine ya da sosyal kökenlerine bakılmaksızın bütün çocukların haklarını tanımlamaktadır.”


BU SÖZLEŞME AŞAĞIDAKİ HAKLARI KAPSAMAKTADIR


Yaşama hakkı; eksiksiz biçimde gelişme hakkı; zararlı etkilerden, istismar ve sömürüden korunma hakkı; aile, kültür ve sosyal yaşama eksiksiz katılma haklarıdır.

ÇHS medeni, siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlardaki insan haklarını en geniş biçimde tanımlamaktadır.

ÇHS’YE YÖN VEREN TEMEL DEĞERLER


Ayrım gözetmeme; çocuğun yararının gözetilmesi; yaşama ve gelişme; katılım;

ÇHS, on sekiz yaşın altında olanları çocuk olarak tanımlar. ÇHS’de özetlenen haklar, dünyanın tüm çocukları için geçerlidir. Buna göre, on sekiz ve daha altı çocuklarla ilgili bütün konularda, çocuğun yüksek yararı gözetilecektir. Devletler, çocukların haklarına eksiksiz biçimde saygı gösterilmesini sağlayacak önlemleri almakla yükümlüdürler. Ülke anayasaları ve yasaları bu sözleşmelere aykırı olamaz.


ÇHS ÇERÇEVESİNDE ELE ALINMIŞ BAŞLICA KONULAR ŞUNLARDIR


“ Ana–babanın rolü ve sorumluluğu; bunun ihmal edildiği durumlarda ise devletin rolü ve sorumluluğu;

Bir isme ve vatandaşlığa sahip olma ve bunu koruma hakkı; yaşama ve gelişme hakkı;

Sağlık hizmetlerine erişim hakkı; eğitime erişim hakkı; sosyal güvenlik hizmetlerine erişim hakkı; insana yakışır bir yaşam standardına erişim hakkı; eğlence, dinlenme ve kültürel etkinlikler için zamana sahip olma hakkı; istismar ve ihmalden korunma hakkı; uyuşturucu bağımlılığından korunma hakkı; cinsel sömürüden korunma hakkı; ekonomik sömürüden korunma hakkı; satış, kaçırılma ve zorla alıkoymadan korunma hakkı; diğer suiistimal biçimlerinden korunma hakkı; işkenceden korunma hakkı; özgürlükten yoksun bırakıcı uygulamalardan korunma hakkı; siyahlı çatışmalardan dolaylı ya da dolaysız korunma hakkı; ifade özgürlüğü hakkı; düşünce özgürlüğü hakkı; din ve vicdan özgürlüğü hakkı; dernek kurma özgürlükleri hakkı; çocukların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirme hakkı; gerekli bilgilere ulaşma hakkı; özel yaşamı saklı tutma hakkı. Özel gereksinimleri olan çocukların hakları: çocuk mülteciler; özürlü çocuklar; azınlık ve yerli gruplara mensup olan çocuklar gibi; evlat edinme işlemlerinin belirli bir düzene bağlanmasını da kapsamak üzere aileleri olmayan çocukların hakları.(…..)” ( Unicef Türkiye Sunum makalesinden)


TÜRKİYE’NİN ÇEKİNCE KOYDUĞU ÇHS MADDELERİ


MADDE:17

Taraf Devletler:

A-Kitle iletişim araçlarını çocuk bakımından toplumsal ve kültürel yararı olan ve 29 uncu maddenin ruhuna uygun bilgi ve belgeyi yaymak için teşvik ederler;


(B……) ( C…….)


D-Kitle iletişim araçlarını azınlık grubu veya bir yerli ahaliye mensup çocukların dil gereksinimlerine özel önem göstermeleri konusunda teşvik ederler;

(E…….)

MADDE 29:

Taraf Devletler çocuk eğitiminin aşağıdaki amaçlara yönelik olmasını kabul ederler:

(A…) (B….)

C-Çocuğun ana–babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygısının geliştirilmesi;

D-Çocuğun, anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik ve ister etnik, ister ulusal, ister dini gruplardan, isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhuyla, özgür bir toplumda, yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması;

(E….)


MADDE 30:


Soya, dine ya da dile dayalı azınlıkların ya da yerli halkların var olduğu Devletlerde, böyle bir azınlığa mensup olan ya da yerli halktan olan çocuk, ait olduğu azınlık topluluğunun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve uygulama ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılamaz.


TÜRKİYE’NİN ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN BAZI MADDELERİNE ÇEKİNCE KOYMASI KONUSU İÇİN SUNULAN DAYANAKLAR


Türkiye Lozan Antlaşmasını gerekçe göstererek bu hakların (ÇHS de işaret edilen hakların) sadece azınlıklara tanınmış olduğunu, bu nedenle Kürtlerin böyle bir hakkı olmadığını, çünkü Kürtlerin azınlık değil kurucu asli unsur olduğunu, Kürtlerin bu ülkenin esas evlatları olarak, herkes gibi kanunlar karşısında eşit olduklarını gerekçe göstermiştir. Bu gerekçelere dayalı olarak da yukarıdaki maddelere çekince koyup diğer maddeleri imzalamıştır.


Kürtlerin azınlık olmadığı doğrudur. Ama bu Kürtlerin haklarının olmadığı anlamına gelmez. Lakin Kürtler toprağa bağlı, tarihsel ve psikolojik ilişkilerle birbirine bağlı ve ortak bir coğrafyaya ait ortak dilsel ilişkiler içinde olan bir toplulukturlar ki bu tanım bilimsel tanımlama ile bir ulus tanımıdır.

Elbette ki Kürtler Türkiye’de “azınlık” değildir. Bunun, kimilerinin vurguladığı gibi, ne psikolojik bir tepkiyle, ne de sayı hesabına kapılarak salt nüfus kriteri ile bir ilgisi yoktur. Kürtler, bu devletin çatısı altında bir ulus olarak bulunmaktadır.


Lakin azınlık; bir devletin egemen nüfusunun geri kalanını oluşturan ve egemen durumda olmayan, üyeleri etnik, dini veya dilsel özellikleri dolayısıyla farklı olan, nüfusun diğer kesimleriyle farklı özelliklere sahip olan ve açıkça kendi kültürlerine, geleneklerine, dinlerine veya dillerine yönelik bir birliktelik gösteren, fiilen ve hukuken devletin egemen çoğunluğu ile eşit haklara sahip olmayan bir kategoridir.

Ulusların ulus olmaktan kaynaklanan Ulusal ve demokratik hakları olur.


Azınlıkların ise, dilsel, dinsel, kültürel ya da ulusal azınlık hakları bulunmaktadır.

Ulusal azınlıkların, ulus (millet) olmaktan dolayı değil, bir etnik unsur, azami olarak milliyet olmaktan doğan haklarına, milletlerin hakları olarak razı olmak yanlıştır.


Bilindiği gibi, “azınlık”, “milliyet” gibi kategoriler, millet (ulus) olmaktan daha önceki bir evreyi, kategoriyi ifade eder. Bu nedenle de, “ulusal azınlık” kavramı, “ulus” kavramıyla özdeş tutulamaz. Bundan ötürü de, “ulusal azınlık” kavramına denk gelen haklar, “ulus” kavramına denk gelen haklarla ne eşitlenebilir ne de daha geri bir kategoriyi ifade eden hakları, ondan ileri olan bir kategoriye ait haklar olarak algılanabilir.


Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklanan vazgeçilmez, devredilmez temel ve doğal olan hakları var. Kürtler eşitlik temelinde adil ve demokratik bir biçimde Türklerle gönüllülük temelinde federatif bir cumhuriyet koşullarında birlikte yaşayabilirler. Ya da ayrılıp bağımsız bir devlet de kurma haklarını kullanabilirler. Üçüncü bir yol olarak da özerklik gibi bir statüyü de seçebilirler. Bu yollardan her hangi birini tercih etmek Kürt halkının özgür iradesi ile mümkün olacaktır. Hiçbir güç, hiçbir parti ya da sosyal katman kendi iradesini Kürt halkının iradesi yerine ikame edemez.


Federasyon birlikte yaşamanın çağdaş bir biçimidir. Federasyon eşit ve adil bir temelde olmalıdır. Türkiye’de bu sistemin yaşam bulması için mevcut üniter yapı terk edilmeli ve âdemi merkeziyetçi bir siyasal yaşama geçilerek sistem yeniden yapılandırılmalıdır.


Esas itibarı ile Türkiye bakımından böylesi bir yeniden yapılanma gereklidir. Türkiye’deki mevcut potansiyellerin harekete geçirilmesi için mevcut temel sorunların demokratik ve barışçı yöntemlerle çözülmesi en arzulanan yoldur.


Türkiye devleti istese çok kısa bir sürede bu değişimi gerçekleştirebilir. Mevcut hükümetin güçlü bir kitle desteği var ve o böyle bir irade kullanabilecek güce sahiptir. Kürtlerin tüm alıkonulmuş ulusal ve demokratik hakları yeniden tanınabilir. Ana dilde eğitim hakkından tutunda, eğitim-öğretim müfredat programlarının çoğulcu ve demokratik bir yapıya kavuşturulması, özel ve genel okullarda anadil eğitim diploma ve sertifikaların muadil kabul edilmesi, yeterlilik statüsüne kavuşturulması, siyasi partiler yasasının değiştirilerek etnik temelde örgütlenme özgürlüğünün sağlanması ve daha sayamadığımız diğer tüm haklar, hiç kimse muhatap alınmadan, kimse ile pazarlık yapılmadan Kürtlere iade edilebilir ve yeni bir anayasa ile tüm eşit haklar yasal güvence altına alına bilir.. Eğer bu yapılırsa bazı kesimlerin şiddete gerekçe yaptıkları Kürt sorunu da kalıcı bir çözüme kavuşacağı için, şiddetin toplumdan tecridi daha da kolaylaşacaktır.


Kürtler Türkiye’de ayrılıp ayrı ve bağımsız bir devlet kurmaktansa Türklerle bir arada yaşama arzusundadır. Bu nedenle halkın bu eğilim ve arzusu dikkate alınarak devlet bu yönde yeniden yapılandırılmalıdır. Herhangi bir modeli alıp aynısını uygulamaktan çok günümüz gerçeklerine uygun düşebilecek ve ama eşitlik ve adaleti esas alacak yeni bir model de bulunabilir. Kanada Quebec, KKTC, İrlanda, Katalonya, Flamanlar, Bask ya da Güney Kürdistan modelleri incelenip ona göre uygun bir model bulmak mümkündür.


Türkiye bu yüzyılda Kürt sorunundan ve diğer azınlık sorunlarından ötürü çekince koymuş olduğu tüm uluslararası sözleşme ve antlaşmalardan çekincelerini geri çekmeli ve hukuk sistemini uluslararası hukuka uygun hale getirmelidir. Uluslararası sözleşmeler ışığında mevcut sorunlarını kendi öz gücü ve iradesi ile çözme yoluna gitmelidir.


21. 11. 2015

Latif Epözdemir

HAK-PAR Gnl. Bşk. yardımcısı.

About Post Author