Latif EPÖZDEMİR
HDP İzmir il binasına bir saldırgan elini kolunu sallaya sallaya giriyor, silahını çekip Deniz Poyraz’ı üç kurşunla öldürüyor, sonra cam çerçeve indiriyor, hızını alamayıp binayı yakmaya çalışıyor sonra da çatıya çıkarak yakalanmayı bekliyor.
Aralıksız şekilde gözetim ve koruma altında tutulan HDP İzmir İl Örgütü’ne nasıl olurda bir katil böyle rahatlıkla girebilir? Açıktır ki, katil bu saldırıyı tek başına planlamadı; bu saldırı bazı Kürd karşıtı odaklar tarafından tasarlandı sonra bu ırkçı-faşist katile ihale edildi, eylemin gerçekleşmesi için katil kollandı, korundu.
Irkçı-faşist Kürd düşmanı tüm katillerin yaptığı gibi bozkurt işareti ile ve Türk bayrağı ile poz veren katil belli ki “amirlerine” bir mesaj vermektedir. Bu durum bile katilin tek olmadığının en önemli delilidir. Keza ilk sorgusundaki tutarsız cevaplar onu ele vermektedir. Olayın kısa sürede çözülmesi için yapılması gereken çapraz sorgulamadır. Bu sorgulamada ezberi bozulacak katilin tüm sorgu süreçlerine tarafsız avukatların dahil edilmesi bu anlamda çok önemlidir.
Bu saldırı sıradan bir saldırı değildir. Bu saldırıda HDP’nin şahsında Kürd halkının ulusal demokratik mücadelesi hedef alınmıştır. Bu saldırı Kürd milletini “tehdit” olarak gören ve Kürdlerle eşit koşullarda adil ve özgür bir düzen içinde birlikte yaşama olasılığını “bekaa” sorunu kabul eden Türk siyaset kurumunun yıllardır besleyip büyüttüğü “inkarcı ve düşmanca” politikaların bir sonucudur.
Bu saldırının fikir ve algısında payı olan ve Kürd karşıtlığı algısında ortaklaşan Türk siyaset kurumu, uzun süredir Kürdleri ötekileştirdi, dıştaladı, Kürd milli iradesinin sonuçlarına tahammül etmedi, onu yok saydı, Kürd seçmenin tercihlerine saygı göstermeyerek hukuku ayaklar altına aldı.
Türk siyaset kurumu başından beri Kürd sorununun çözümü konusunda askeri ve güvenlikçi politikalar konusunda “mutabık” davrandı. Kürd halkının ulusal demokratik taleplerini savunmayı “terörist” olmak olarak algıladı. Kürdlerden ve haklarından söz eden herkesi “bölücü, terörist” ve “vatan hayini” ilan etti.
Türk siyaset kurumunun başından beri sürdürdüğü bu gerilim politikaları, beraberinde ırkçı-faşist; kin ve nefret politikalarını da körükledi. Ardından silahlı saldırıları da adeta hoş gördü, bu saldırıları meşru algılayarak “bekanın korunması” gibi kabul etti. Gelinen noktada bu gerilim tehlikeli bir hale dönüştü.
Defalarca söyledik; HDP ve arka bahçesinin sürdürdüğü politika doğru değil. HDP ve arka bahçesi Kürd enerjisini boşa tüketmekten, Kürd potansiyelini heder etmekten vazgeçmelidir.
HDP’yi bugünkü moral değerlere taşıyan Kürd milleti, açık bir saldırı altındadır.
Kürd karşıtı bölgesel nizam her koldan Kürd milletine karşı saldırıya geçmiş durumdadır. Bu durumda Kürd milletinin varlığı ve hukuku tehlike altındadır. HDP kendisine destek veren Kürdlere sırtını çevirerek hayal peşinden koşmayı bırakmalıdır. ”Türkiyelileşme” sevdasından vazgeçmelidir. Kürd ulusal demokratik mücadelesinin asal unsurları arasına katılmalı ve yüzyıldır siyasal bir statü bekleyen Kürdlerin meşru haklarına arka çıkmalı Kürd sorununun demokratik ve barışçı zeminlerde çözümü için çaba göstermeli, taraftar olmalı ve temsil ettiği Kürd kitlesinin ulusal çıkarlarının ve kolektif haklarının kazanılması için taraf olmalıdır.
HDP irade olarak bağımsız hareket etmeli, özüne dönmeli ve “hayalperest” politikalar peşinde koşmayı bırakmalıdır. HDP Kürd milletine ve onun meşru hukuk mücadelesine zarar veren şiddet ve savaş politikalarına arka çıkmamalı, şiddete dayalı siyasetlere bel bağlamaktan vazgeçmelidir.
HDP ve onun arka bahçesi Kürd karşıtı bölgesel nizamın Kürdlerin meşru demokratik hak ve hukuk mücadelesine zarar veren yaptırımlarına karşı gelmeli, Kürd milletinin ulusal demokratik kazanımlarını korumalı ve savunmalıdır. Bu kazanımları ortadan kaldırmaya yönelik çabalara ortak olmamalı, Kürdlere zarar veren tahrik ve provokasyonlara gelmemelidir.
HDP ve arka bahçesi “üst aklın” dayattığı Kürd karşıtı politikalara boyun eğmemelidir.
Bugün Türk siyaset kurumlarının İzmir olayı konusunda adeta kınama yarışına girdiklerini gözlemlemekteyiz. Türk egemen milli siyaseti iktidarıyla muhalefeti ile siyasi partilerin, yıllardır Kürd halkının ulusal demokratik mücadelesine karşı takındıkları ortak tavrı bilinmektedir. Türk Siyasilerin hemen hepsi “Dikkatli olup oyuna gelmeden, oynanan oyunun bilincinde olunması” yolundaki telkinleri de gözden kaçmamaktadır.
HDP her fırsatta Kürd partisi olmadığını iddia etse de, Kürd halkının ulusal demokratik mücadelesine kayıtsız davransa da; “ortak vatanı, tek dil, tek bayrak, tek millet” vs. gibi safsatalara meyil verse de, “üniter” yapıya bağlılık yeminleri etse de; Türk siyaset kurumu HDP’yi Kürd tarafı olarak görmeyi tercih etmektedir. Çünkü böyle bir algı yaratılmıştır. Bu nedenledir ki Türk siyaset kurumunun mevcut siyasal partileri, bir bütün olarak HDP’ye karşı ortak bir tavır içindedir.
Türk siyaseti tarafından Kürd partisi olarak algılanan HDP ve onu destekleyen Kürd seçmen her zaman aktör olarak görüldü. Ülkesi ve milleti ile varlığı inkar edilen Kürd milletini kendi siyasetlerine oy deposu yapmak konusunda yarışan Türk siyasi partilerinin hiç biri de Kürdlerin temel hak ve özgürlüklerinin tanınması konusunda bir anlayışa sahip değildir.
HDP’nin yakın geçmişte sürdürdüğü “karşıtlık ve eklemlenme” politikaları, mevcut kutuplardan birine tarafgir davranışları Kürdleri iktidar cephesinin hedefi haline getirdi. Cumhur ittifakının etkin ve yetkin kişileri HDP’nin bu “taraf” politikalarını gerekçe göstererek Kürd halkının haklı ve meşru taleplerini dahi terörle özdeşleştirdiler. Kürd ulusal sorununu yok saydılar ve ”Kürd sorunu yok, terör sorunu var” algısını geliştirdiler.
İZMİR CİNAYETİNE İLİŞKİN AKLA TAKILANLAR
Katilin devlet yetkililerinden Soylu, Akar ve Mevlüt Çavuşoğlu ile birlikte resimleri çıktı sosyal medyada. Bu çok vahim bir durum. Keza Suriye’deki kamplarda çekilmiş silahlı resimleri, özel eğitim gördüğü kamp görüntüleri de yine sosyal medyada mecralarında görüntülendi. Katile bu olanakları tanıyan kim? Görüntüler ne zaman ve niçin çekildi?
HDP cinayet günü toplantıyı son anda neden iptal etti? Deniz’in annesi kendi yerine kızını ofisi açmaya gönderirken o da saldırı olacağından haberdar mıydı? HDP üst yönetimi bu yönde bir bilgiyi nasıl edindi? Böyle bir bilgi edindiyse neden gerekli önlemleri almadı, polisi uyarmadı, bilgi vermedi? Suruç’ta buna benzer bir olay yaşanmıştı çünkü…
Katil kapı önündeki polis barikatını nasıl aşıp yukarı gitti? Katile destek veren ya da yardımcı olanlar içeriden mi dışarıdan mı? MİT ve polis istihbaratının nasıl olur da böyle bir saldırıya ilişkin istihbaratı olmaz? Cinayet sonrası polisin katil ile ilk karşılaşmasında “adın nedir abi” diye hitap etmesi nasıl açıklanabilir?
Sedat Peker’in kısa süre öncesinde ifşa ettikleri doğru muydu? Bir plan hayata geçirilmek isteniyor ve bu saldırı da o planın ilk adımı mıydı?
Bu soruların cevabını kamuoyu merak ediyor. Bu cevaplar ortaya çıkarsa cinayetin azmettiricileri de ortaya çıkabilir. Sorular yanıtsız kalırsa kuşkular gerçek olur. Susmak ise bu savları kabullenmek anlamına gelecektir. Net olan bir şey var ki o da şudur: Ne HDP ne de iktidar bu saldırıya ilişkin tatminkar ve ikna edici açıklamalarda bulunmadı.
Geçen süre içinde görüldü ki, şer odakları danışıklı olarak zaman zaman birbirlerine eylem alanı açtılar. Acaba bu eylemle amaçlanan HDP seçmeni ve HDP’nin arka bahçesindeki şiddet heveslilerinin öç almak ya da “mukabeleyi bil misil” amacı ile eyleme geçmesini veya alanlara çıkmasını mı sağlamaktı? Yeni bir Kobani senaryosu mu yapılmak istendi?
İzmir saldırısı sıradan bir saldırı değildir. Bu saldırı çok amaçlı bir saldırıdır. Bu konuda ivedilikle etkin bir soruşturma yapılarak saldırganın arkasındaki karanlık güç ya da güçler tespit edilmeli ve gerekenler yapılmalıdır.
Bir kez daha yapılan saldırıyı ve HDP çalışanı Deniz Poyraz’ın katledilmesini kınıyor, ailesine, sevenlerine ve HDP üye ve yöneticilerine baş sağlığı diliyoruz.
Sonuç olarak yapılan bu ırkçı saldırı Kürdlere karşı yapılmıştır. Çünkü Türk siyaset kurumu öteden beri Kürdleri, siyasal gündemi değiştirmek için hep figür ve aktör olarak kullanmayı esas kabul etmiştir.
Türk siyaseti ve hukuk sistemi şimdi bir sınav ile karşı karşıyadır. Eğer tüm bu entrikalardan vazgeçilmezse, yarın çok geç olabilir.