GÜNCEL

Şu Korona Günleri – 1. Bölüm

Şu korona günlerinde, bir 65 yaş üstü olarak hayatımı belli bir düzene soktum. Bu konuda deneyimliyim.

Hayatımda birkaç kez hapiste yattım. Öğretmenlik ve üniversite öğrenciliği yıllarımda, daha sonra da zaman zaman bir odada yalnız başıma kaldığım dönemler oldu. Şimdi, çocuklarım ve torunlarımdan uzak ve bir başıma olsam da gam değil.

Bu tür dışarı çıkma izni olmayan, yani yasaklı bir yaşam hapisliği andırsa da, onun da türleri var. Koğuş yaşamı, açık cezaevi ya da hücre hapsi…

1967 yılında Ankara’da, Ulucanlar Cezaevi’nde koğuşta kalmıştık. İki arkadaşımla birlikte siyasi tutukluyduk ve katiller, hırsızlarla aynı koğuştaydık. Bu, yaşı nedeniyle idamdan sıyırmış, müebbede mahkum olmuş düşük cumhurbaşkanı Celal Bayar için yapılmış 10. Koğuş’tu. İki katlıydı, biz alt kattaydık ve üst katta 21 Mayısçı, başarısız darbe girişiminin hükümlü subayları kalıyordu. Söz konusu üst kat cezaevinin lüks koğuşu sayılırdı; çünkü oradan kent görünüyordu…

1971-72 yıllarında, 12 Mart döneminde de İstanbul Davutpaşa’da, Ankara Mamak’ta ve Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde bir yıl kadar yatmıştım.

Davutpaşa kışlasındaki bir ay süren gözaltı süremiz, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Doğan Avcıoğlu, Muzaffer Erdost gibi yazarlar; bir dönemin CHP genel Sekreteri ve Anayasa Profesörü Muammer Aksoy, Prof. İsmet Sungurbey, DİSK’li sendikacılar Kemal Türkler, Şinasi Kaya ve diğer birçok kişi ile bayağı renkli idi. İsrail Konsolosu Elrom’un kaçırılışı nedeniyle biz de rehine olarak gözaltında alınmıştık. Elrom’a bir şey olursa hesabı bizden sorulacaktı…

Elrom öldürüldü, biz ise gözaltı süresinin sonunda kimimiz bırakıldık, kimimiz tutuklanıp diğer cezaevlerine dağıtıldık. Ben bir dönem Ankara Mamak’ta, bir dönem de Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde kaldım.

Mamak Cezaevi’nde ana binada değil, bir astsubay gazinosundan cezaevine çevrilmiş bir başka binada kaldık. Şanslı sayılırdık, buradan kırlık, ağaçlık bir alan, Samsun Asfaltı, Mamak eteklerindeki gecekondular görünüyordu.

“Mamak Türküsü” adıyla bestelenen ve ünlenen “Sonbahardan Çizgiler” şiirimi burada yazmıştım.

Daha sonra Diyarbakır… Tarık Ziya, Canip Yıldırım, Edip Karahan, Musa Anter, İsmail Beşikçi, Terzi Niyazi ve öteki arkadaşlar, dostlar… Burada koğuşlar genişti ve dilediğimiz zaman çıkıp gezindiğimiz, voleybol, hatta futbol oynayabildiğimiz geniş bir havalandırması vardı. Yani o denem cezaevleri nispeten rahattı ve 12 Eylül’ün dehşet uygulamaları henüz yoktu.

Daha sonra ilk yurt dışına çıkışım; Suriye, Lübnan ve Almanya… Suriye’de 10 gün kadar hücre hapsinde kalmıştım.

Bütün bunlar anılarımın 1. Cildi’nde ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

Bazen de bir ülke, eğer özgürlük ve demokrasi yoksa, eğer insanlar keyfi yönetim ve baskı altındaysa boydan boya bir açık cezaevini andırır… Ortadoğu, Asya, Afrika, Latin Amerika ülkelerinin birçoğu bu durumda değil mi?..

Evet, şu korona günlerinde de yaşam biz 65 yaş üstü olanlar bakımından hapisliği andırıyor. Bazıları bakımından koğuş yaşamını, bazıları bakımından hücre hapsini…

Ama insanoğlu ya da kızı, ister istemez yaşamını ona göre düzenliyor. Uyku, temizlik, yemek işleri, bulaşık ve çamaşır yıkama… Ben bunları eskiden de yapardım, dert değil! İhtiyacım olan şeyleri, yakında oturan arkadaşlarım ve yakınlarım temin ediyorlar.

Bunun ötesinde okumak, daha çok da anılarımın basıma hazır 4. Ve 5. Ciltlerini yeniden gözden geçirip düzene sokmak gibi… Ayrıca bilgisayarda internet üzerinden olan biteni izliyorum, bazen yazıyorum.

Çoktandır, şu korona günlerini –aylarını, belki yıllarını- izleyen dönem nasıl bir şey olacak, ya da olmalı, bunun üzerinde düşünüyor ve birşeyler yazmayı düşünüyorum. Bu sabah da, daha yataktan kalkmadan bu tür düşünceler yeniden kafama akın etti ve bazı görüşler şekillendi.

Bu bir girizgâh olsun, onları da yazarım.

28 Nisan 2020

About Post Author