HAK-PAR / EKONOMİ POLİTİKA ORGANI ÇALIŞMA İLKELERİ :
TÜRKİYEDE EKONOMİ ve VERGİ SİSTEMİ
Hak ve Özgürlükler Partisi, HAK-PAR içinde çeşitli eğilimleri barındıran bir kitle partisidir.
Partimizin ekonomi politikasını belirlerken bunu temel alarak, çalışmak durumundayız.
Siyasal mücadele vererek iktidar olmaya çalıştığımız Türkiye Devletinin uyguladığı Ekonomi politika ve Dünyada aynı aynı sistem üzerinden uygulanan ekonomi politikayı diğer ülkelerle uygulamada karşılaştırmalar yaparak, Türkiye’de mevcut politikanın geniş yığınları nasıl fakirleştirdiğini bir elit kesimi rantlarla nasıl beslediğini gözler önüne sermeye çalışacağız.
Türkiye’nin AB ye geçiş için talep edilen ev ödevleri sadece Hukuk ve insan hakları alanı ile sınırlı değildir. Ekonomi politika alanında da uyum talepleri vardır. Dünyada özelleştirmelerden sonra, en büyük alıcı durumuna, Devletler olmaya başlamıştır deniliyor.
Devletin yapmış olduğu ihaleleri şeffaf ve halkın ödediği vergilerin rant olarak bir avuç insana aktarılmaması için, KAMU İHALE YASASINI AB normlarına getirmesi talep edilmektedir. Bu güne kadar hiçbir iktidar Kamu ihale Yasasını AB normlarına getirmek için bir çabaları olmamıştır ve bunu bugün dahi seçim bildirgelerine almamışlardır.
Bu bağlamda ;
Parti programımızda AB ye koşulsuz geçiş için istenen normların yerine getirilmesi ve katılım sağlanması yönündedir. Türkiye’nin mevcut iktidarları bugüne kadar bu normlardan kaçınması başta Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerin engellenmesi olduğunu biliyoruz.
Sorun sadece onunla da sınırlı değildir, Kürt sorununu çözümsüz bırakmaları klasik sömürgecilik döneminden kalma ezen ulusa ekonomik çıkarlar, artı değer sağlamak İçin değildir. Hepimizin bildiği gibi, Kürtlerin kendi ana diliyle eğitim almaması, Türkiye’nin makro ve bölgemizde mikro ekonomiye büyük darbeler vurmaktadır.
Türkiye nüfusunun üçte birini teşkil eden Kürt coğrafyasındaki ekonomi bu halde iken, Türkiye’nin kesintisiz sağlıklı bir ekonomiye kavuşması imkân dahilinde değildir.
Son yıllarda bölgemizdeki sivil demokratik ekonomik ve meslek kurumlarının, Kürtlerin temel hak ve özgürlük taleplerinin az da olsa yönelmesi, Devletin sosyal ve ekonomik alanda bölgede artık gizlenemez siyasi rant ekonomisinin devrede olmasından ve Kürtlerde artık ulusal çıkarların gelişmeye başladığının işaretleridir. Bunu fark eden yönetimler, bu kurumları, çeşitli entrikalarla kırk yıldır anti Kürt nizam üzerinden bunun ulusal yurtsever hat üzerinde gelişmesini engellemeye çalışmaktadırlar. En önemlisi bölgede sanayi alanında gelişmeyi önünü kesmek için, Banka ve Finans kuruluşları, bölgedeki kredi ve finans konusunda batı illerinden farklı bir uygulama ile kredi alımlarını zorlaştırdıkları için, bölgenin şirketleri tüzel kişilik adreslerini batıya almaya başlamışlardır.
Bilindiği gibi, Şirketler, büyümelerini iki ana kaynak üzerinden yaparlar, birincisi öz kaynaklar, ikincisi dış kaynak olarak krediler ile bunu sağlarlar. Maalesef bölge şirketlerinin büyümelerinin önü finans sağlama alanında kesilmiştir.
Peki bundaki ısrar nedir.
85 Milyon nüfus bir ülkede çağdaş demokratik ülkelerden farklı olarak, halkları soyup soğana çeviren özel bir ‘’ Ekonomi Politika ve özgün Vergi Sistemi’’ ile rant ekonomisi ile işleyen sistem sayesinde siyasetlerini idame ettirebilme politikasından başka bir durum olamaz. Bu politikalarla Türk halkına herhangi bir rant aktarımı söz konusu değildir.
İşin ilginç yanı, bunu sadece iktidar olarak değil, muhalefet iktidar fark etmeksizin halkların aleyhindeki mevcut sisteme dokunmamaktadırlar. Aynı zamanda Kürt sorununu çözümsüz bırakarak, Türk halkına şoven duygular şırınga ederek, sistemin halkın aleyhinde bir yapı olduğunu görmelerini engellemektedirler. Bunun adına da toplam olarak ‘’ Ulusal çıkar ve milliyetçilik ( yaptıkları ırkçılıktır ) diye adlandırırlar.
Parti olarak ;
Mevcut çağdaş dünya düzeninde adaletli bir ekonomi politika İçin yeni keşifler yapmamıza gerek yoktur. Başta AB olmak üzere, aynı sisteme sahip olmalarına rağmen, çoğulculuğu kendilerine zenginlik sayarak adaletli ekonomi politika ve vergi sistemi ile sosyal devlet yapıları İle bunu toplumsal dengeleri hesaba katarak başarmışlardır, onların ekonomi politika ve vergi politikalarından yararlanırken, kendi özgün koşullarımızı hesaba katarak uygulama mukayeselerini yapmamız gerekecek. Hedefimiz çoğulcu demokrasi, çağdaş hukuk ve federatif bir Türkiye’de toplumun refah düzeyini adaletli bir şekilde nasıl yükselteceğiz.
Kürtlerin temel hak ve özgürlükleri sağlanmadan, gerçek bir laikliğe geçmeden Türkiye’nin demokratikleşmesi ve güçlü krizsiz bir ekonomiye geçmesi mümkün değildir.
Partimizin programına koyduğu, Federatif yapı sadece Kürtler için bir fırsat olmayacaktır, ülkede yaşayan bütün kesimlerin yararına olacaktır.
Mücadele alanımız ve hedefimiz, sadece Kürt kitlesi ile sınırlı değildir, Türkiye genelinde mevcut sistemden rahatsız herkesi mi hedef kitle olarak kabul etmek durumundayız.
TÜSİAD bu gidişattan memnun olmadığını, Kürt sorununun çözülmemesinin Ekonomiye ne kadar zarar verdiğini fark ettikleri içindir. Türkiye’de diğer geniş yığınlarında bunu fark etmesi, için parti olarak çalışma içinde olacağız. Bunun İçin Türkiye’de bu konulara en yakın kurum ve partileri tespit edip, onlarla birliktelik ve etkileşim içine girmemiz gerekecek.
Şunun altını çizmek lazım tekçi sistemin değişimini engellemek sadece siyasi değil, bunun altında rant ekonomi politikaları olduğunu unutmamamız lazım.
Ayrıca ;
Demokratik çoğulcu bir anayasa olmadan Türkiye’nin demokratikleşmesi ve güçlü ekonomiye kavuşması mümkün değildir. Bunu bıkmadan usanmadan anlatmak ve medya üzerinden yaymak zorundayız.
Üretim Ekonomisi ;
Ülkelerin gerçek büyüme, istihdam ve güçlü ekonomisinin temelidir. Türkiye yıllardan beridir, ranta en uygun olan Hizmet Ekonomisi ( Hastahane, yol vb ) ile ekonomiyi çevirmeye çalıştığı İçin, sanayi, tarım ve hayvancılık üretim ekonomileri durma noktasına gelmiştir. Sanayi üretimi, dışardan alınan hammaddelerin monte edilerek yurt içi ve yurt dışı satışları İle taşeron gibi çalışmaktadır. İhracatlar kendilerinin geliştirdiği yüksek teknolojiye dayanmadığı İçin katma değer olarak kayda değer bir fayda sağlamamaktadır.
Üretim ekonomisinin koşulları ;
Tek Etnik yapı üzerinden yürütülen Eğitim sistemi ile, Üretim ekonomisinin 21. Yüzyılın kaynakları olan,
EĞİTİM, İNSAN KAYNAKLARI ve TEKNOLOJİ
Kaynakları olarak, verimli kullanımı mümkün değildir. Ekonomide kaynakların verimli kullanımı çok önemlidir. Üretim ekonomisinin bu kaynaklarını harekete geçirmenin yolu, çoğulculuğu kabul ederek, her kesimin kendi ana diliyle eğitim alması ve devletin bunu üstlenmesi ile mümkündür.
Demokratik çoğulcu anayasa ülkenin temel sorunlarını çözmeyi hedefleyen üniter sistem ile mümkün olmadığı bütün çıplaklığı İle görülmüştür, yerine çoğulcu ve çok uluslu bir sistem inşa ederek başarabiliriz. Bu yeni bir icat değildir, çağdaş ülkelerin çoğunda uygulanan bir sistemdir. Güçlü ekonomiye kavuşmanın yegâne da yolu budur. Mevcut ekonomi politikaları tanımlamak ve eleştirmek, konu İle ilgili bilinç seviyelerini geliştirmez, önemli olanı ve olması gereken, olanın çarpıklıklarını, aksaklıklarını, eksiklerini, adaletsiz yönlerini, mukayeselerle ortaya koyarak bir uyanış ve şok etkisi yaratmaktır. Bunu müttefik siyasilerle birlikte başarabiliriz.