Kemal Burkay
Sevgili okurlar,
Son yazımın üstünden üç hafta geçti. Bu arada, Orhan Veli’nin deyişiyle “neler oldu neler, ne çarklar döndü!” Ekmeleddin İhsanoğlu cumhurbaşkanlığı için CHP ve MHP’nin ortak çatı adayı oldu. Başbakan Erdoğan’ın zaten AK Parti’nin adayı olacağı belliydi, 1 Temmuz’da resmileşti. Selahattin Demirtaş ise HDP’nin adayı oldu.
HDP projesi kimin ürünü
BDP’nin HDP ile başgöz edilmesinin üzerinden de zaten fazla zaman geçmedi. Kim karar verdi, nasıl oldu pek anlaşılmadan, kaşla göz arasında olup bitti her şey. 30 kişilik parlamento grubu BDP’den HDP’ye transfer oluverdi. Demirtaş da, HDP projesini benimsemiyormuş gibi bir izlenim yarattıktan ve “herhangi bir yere başkan olmayacağım” dedikten sonra, beklenmedik bir hızla HDP’e eş genel başkan, ardından da cumhurbaşkanı adayı oluverdi. Böylece Ertuğrul Kürkçü ile Sebahat Tuncel’in eş başkanlıkları da kelebeğin ömrü kadar oldu.
Aslında her şeyin İmralı’dan gelen buyruklarla cereyan ettiği malumu alem. Heyetler gidip geldi, direktifler ilgililere, mesajlar kamuoyuna iletildi. Öcalan, “Ben bayrağı Mahir Çayan’dan almıştım, şimdi devrediyorum,” dedi.
Bayrak devriyle birlikte birçoklarının “Kürt Siyasi Hareketi” diye isim taktıkları hareketin legal varlığı BDP de devredildi. Bu işten memnun olan var, olmayan var. Olanların bir bölümü İşçi sınıfı hareketinin birliği adına Kürtlerin ayrı örgütlenmesini zaten 40 yıldır yanlış bulan Türk sol kesimleridir. (Ancak BDP Kürtlerin işçi sınıfı hareketi midir, o da ayrı bir konu. Kim bilir, belki de BDP saflarında parlamentoya doluşan arkadaşlar belki de çekirdekten sendikacı, Marksist-Leninist militanlardır!..) Bu birleşmeden memnun olan bir de devlet tabi, yani sistemin kendisi; onun tüm sözcüleri, kurumları… “Bin yıldır birlikte yaşamışız, etle tırnak olmuşuz, ayrımız gayrımız mı var; ayrı partiye ne hacet!..”
Ancak proje Türk solunun mu, PKK’nin mi, yoksa devletin mi? O tam olarak belli değil. Gerçi projenin sahibi Öcalan görünüyor. Üstelik Öcalan, “bayrak devrinden” söz etmekle kalmadı, ayrıca şunları da söyledi:
“Ben 40 yıldır Kürt milliyetçiliğine karşı savaştım!”
Ama bu işte Öcalan kendi başına mı? Eski derin devletin payı ne, yeni derin devletin payı ne? Bu yeterince net değil. HDP bakımından proje çizimleri birkaç yıl öncesine, yani İmralı’da hâlâ Ergenekon’un borusunun öttüğü zamana gidiyor. Ama bunu İmralı’nın yeni hakimleri devralmış olamaz mı? Proje iyiyse, devletin gönlüne göre ise neden olmasın?..
Böylece kervan dizilmiş “Kürt Siyasi Hareketi” ehlileşme, “Türkiyelileşme” yolunda önemli bir adım daha atmış, buna mebzul miktardaki Türk “Marksist-Leninist” örgütleri de eklenmiştir. Kervancı başı kim derseniz, aslında bu ülkenin siyasetini izleyen, gözüne perde çekmemiş, kulağına bez tıkmamış olan herkesçe malumdur.
Ayrıca kervancı başının kim olduğu, kim olacağı İmralı’yı kimin kontrol ettiğine bağlıdır. Dün şuydu, bugün bu, yarın başkası…
Ulus olmak ve de bağımsızlık bir Kürtlere mi uymaz?
Son üç haftada cereyan eden önemli olaylar bundan ibaret değil. IŞİD denen örgütün Musul’u beklenmedik işgalinin ve besili Irak ordusunun beklendik kaçışının üzerinden fazla zaman geçmedi. Bu ordunun boşalttığı, Kürdistan Federe bölgesinin dışında kalmış Kerkük ve diğer bazı Kürt bölgeleri de peşmergenin denetimine geçti.
IŞİD, Musul’un yanı sıra Sünni Arapların yoğun olduğu Tikrit ve diğer bazı yöreleri de ele geçirdi. Bağdat kapılarında çatışmalar devam etse ve Maliki rejimi bazı yerleri geri almaya çalışsa da Irak’ın orta bölgelerinde bir Sünni egemenliği oluşmuş görünüyor. Baas rejiminin kalıntıları, Irak’ın Sünni Arap aşiretleri de IŞİD’le birlikte davranıyorlar ve zaten örgütün gücü bundan geliyor.
Sonuç’ta Irak’ın orta kesimini oluşturan bölgede bir Sünni egemenliği oluşuyor. Diğer bir deyişle bu bölgede kendi başına buyruk bir devletleşme süreci yaşanıyor. Bu ise, geçen yazımda da belirttiğim gibi Irak’ın üçe bölünüşü demektir. Maliki rejimi ve arkasındaki İran ve Suriye yönetimleri ne yapsalar da bunu önlemeleri artık mümkün değil. Sonuçta Irak’ın komşuları da uluslararası güçler de buna evet diyeceklerdir.
Geçen yazımda da belirttiğim gibi bu gelişmeler ya üç devletli konfederal bir Irak, ya da tümüyle bağımsız üç devlet yaratacaktır. Bölgesel Kürt yönetimi başkanı Mesut Barzani de bunu vurguladı. Güney Kürdistan şimdi bunun için referanduma hazırlanıyor.
Böylece, Suriye’deki gelişmelerle birlikte düşünüldüğü zaman, 1. Dünya Savaşı sonrası oluşan sistem çöküyor, bölgede sınırlarla birlikte Kürtlerin de kaderi değişiyor.
Elbet bu gelişmelerden memnun olmayanlar var ve işin garibi bunlardan biri de PKK ve yandaşlarıdır. Öcalan’ın İmralı’ya konduğu günden beri bağımsız bir Kürt devletine karşı olduğu malumdur. Hatta yalnız bağımsızlığa değil, federal veya otonom bir statüye de. Ona göre bu tür talepler ilkel ve modası geçmiş şeylerdir. PKK’nın da tam bir sadakatle, biri iki etmeden onu izlediği malumdur. Nitekim son gelişmeler nedeniyle Öcalan ve PKK, bu hareketin legal ve illegal plandaki tüm sözcüleri bu tutumlarını yeniden ortaya koydular. Onlar yalnız Kuzey’e ilişkin olarak değil, Güney Kürdistan için de “bağımsızlığa gerek yok” diyorlar. Onlara göre ulus devletin modası geçti ve Kürtlerin bir devlete ihtiyaçları yok…
Bunu Kürdistan’ı aralarında bölüşüp bir sömürgeye çevirmiş olanların, bu ülkelerin emen güçlerinin ve bu ülkelerdeki sosyal şovenlerin söylemeleri son derece doğal da Kürt halkının sözcülüğüne soyunmuş ve “Kürt Siyasi Hareketi” diye adlandırılan bu kesimin söylemesi tam bir ironi değil mi?
Bu arkadaşlar dediklerine kendileri inanıyorlar mı? Bunlar dünyamızın dışında mı yaşıyorlar? Örneğin bağımsız devletlerin ve ulusal devletlerin tarihe karıştığı uzaydaki bir gezegenden mi geliyorlar? İnsanın, “vay canına, ne kadar ilerdeler!” diyeceği geliyor. Belki de Marks’ın, dünya sosyalist olduktan sonra, sosyalizmin belli bir aşamasında devletin ortadan kalkacağı teorisinin zamanının artık geldiğini düşünüyor, buna öncülük ediyorlar, kim bilir!..
Ne var ki dünya gerçeği bu değil ve hemen yarın öbür gün de böyle olacak değil. Dünya bağımsız devletlerle dolu. Bunların bir bölümü hatta çoğunluğu federal. Uluslar da ortadan kalkmadı. Hatta Yugoslavya’da, Kafkasya’da olduğu gibi yeni bağımsız devletler ortaya çıkıyor. Filistin Halkı bağımsız devlet olmaya çalışıyor.
Sahi bu arkadaşlar Filistin için ne diyorlar, Filistin halkının da devlete gereği yok, filan diyorlar mı acaba? Yoksa sözde, Kürdistan’ı kurmak için yola çıkan, hem de uzun yıllar “bağımsız Kürdistan” talebini mutlaklaştıran, otonomi ve federasyon gibi talepleri bile az bulup ihanet sayan bu arkadaşlar dönüp dolaşıp Kürt halkı için hiçbir şey istemez hale mi geldiler? Niçin bu hale geldiler? Yoksa daha baştan mı niyetleri buydu?..
Ve onlar Kürt halkını dünyanın en aptal halkı, güdülecek koyun sürüsü mü sanıyorlar?
Hayır baylar, içinde aptallar, işbirlikçiler ve hainler olsa da dünyada hiçbir halk aptal değildir, Kürt halkı da değildir. Siz ancak böyle yaparak kendi maskenizi bir kez daha düşürüyorsunuz.
Ben Kürt halkının bunca oyuna, tuzağa, bunca beyin yıkama operasyonuna ve travmaya rağmen bu tuzağı da aşacağına inanıyorum. Kürt halkı da her halk gibi özgürlüğü hak ediyor. O bu yolda şimdiye kadar büyük bedeller ödedi. Bundan böyle de, rehber veya önder geçinip onun mücadelesini yanlış yollara yöneltenlere, bu mücadeleyi önce terörize, sonra pasifize etmeye çalışanlara kanmayacaktır.
Bunca yanılgıdan, oyundan, tuzaktan sonra yol belki biraz uzayacak, acılı olacak, ama kimse Kürt halkını sürekli aldatmayı, oyalamayı başaramayacaktır.
Özgürlük Kürt halkının da hakkıdır ve ana sütü kadar helaldır. Bunun siyasi biçimi bağımsızlık da olabilir, federasyon da. Biz öteden beri, eşitlik temelinde ve federal bir devlet içinde Türk, Arap ve Fars gibi komşu halklarla, bir arada yaşamaktan yana olduk. Irak’ta bu olanak ortaya çıktı, ama ne yazık ki Arap tarafı, Maliki yönetimi bunu hayata geçiremedi ve anayasaya uymadı. Şii ve Sünni Arap kesimleri bir arada barış içinde yaşamayı başaramadılar. Öyle olunca da Güney Kürdistan’ın bağımsızlık istemesi kadar doğal bir şey olamaz.
Yine biz başından beri Kuzey Kürdistan için de federal bir çözümü savunduk. Böylesi eşitlik temelinde bir çözüm gerçekleşse Kürt halkı pekala Türk halkıyla barış içinde bir arada yaşayabilir ve bu bizim tercihimizdir, Kürt-Türk herkesin yararınadır. Bu, şu anda Türkiye devletinin sınırları içinde yaşayan, Kürt ya da Türk olmayan başka halkların, tüm etnik grupların da yararınadır. Ama bunu gerçekleştirmek sadece bize yani Kürt tarafına bağlı değil. Türk halkının, Türk devlet adamlarının, siyasi partilerinin de bunu istemeleri, bunun için çaba göstermeleri gerekir.
Ben, eğer Türk devlet ve siyaset adamları bunu içtenlikle ister ve bunun için çalışırlarsa böylesine gönüllü bir birliğin mümkün olduğuna inanıyorum.
Bir başka deyişle çözüm eşitliktedir ve çözüm için karşılıklı iyi niyet gereklidir. Kürtlerin bir bölümünü veya onları temsil ettiğini iddia edenlerin bir bölümünü teslim almakla, böylece Kürtleri oyalamakla, zaman kazanmaya çalışmakla, yani oyun ve hile ile Kürt sorunu çözülmez.
6 Temmuz 2014