GÜNCEL

YENİ SÜRECİ KÜRT SORUNUNDA KALICI BİR ÇÖZÜME DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN

 

 

YENİ SÜRECİ KÜRT SORUNUNDA KALICI BİR ÇÖZÜME DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN

Silahların susturulması önemli

Türkiye, 90 yıldır izlediği inkâr ve şiddet politikası ile Kürt sorununu çözmek bir yana, onu daha da derinleştirdi. Son otuz yıllık şiddet ve savaş ortamı ise Kürt sorununa yeni boyutlar kazandırarak sorunu daha karmaşık hale getirdi.

Resmi yetkililerin ‘düşük yoğunluklu savaş’ olarak nitelendirdiği son otuz yıllık çatışma ortamı, klasik bir savaştan daha çok derin izler bıraktı. Rakamlar bir gerçeği tam olarak yansıtmak için yetersiz. Ama son otuz yıllık şiddet ortamında 50 binden fazla insanın öldüğünü biliyoruz.  Devlet, 4000 dolayında yerleşim yerini yıkıp boşalttı. Milyonlarca Kürt yerinden yurdundan zorla göçertilerek insanlık dışı koşullara itildi. 17 bin dolayında insan faili meçhul cinayetlerle yok edildi. Kürdistan bir yangın yerine dönüştü. Ormanlar yakıldı, çevre tahrip edildi. Ekonomi çöktü, hayvancılık durma noktasına geldi. Kürtlerin nüfus bütünlüğü ve sosyal dokusu parçalandı. Savaş beraberinde yeni sosyal, kültürel ve psikolojik sorunlara yol açtı.

Savaş ve şiddet ortamı Kürdistan’ı cehenneme çevirmekle kalmadı. Bu savaşın faturası Türk halkının da canına ve ekmeğine mal oldu. Ülkenin iş, sağlık ve eğitime aktarılması gereken kaynakları savaşa harcandı. Şovenizm ve ırkçılık pompalandı. Militarizm güçlendi.  Şiddet ortamı demokratik gelişmeyi aksattı, ülkenin daha gelişkin ve müreffeh bir noktaya gelmesini engelledi.

Kürt sorunundan kaynaklı şiddet ve savaş ortamı içerde ve dışarıda Türkiye bakımından bir prangaya dönüştü.

Toplum savaş ve şiddetten yoruldu. Hükümet hem savaşın sürdürülemez olduğunu gördü, hem de toplumdaki barış ve çözüm beklentisini fark etti.

Bütün bu gelişmelerden sonra hükümet, silahları susturmak amacıyla MİT üzerinden İmralı’da Abdullah Öcalan görüşmeler gerçekleştirdi.

İmralı’da gerçekleştirilen görüşmelerden sonra Abdullah Öcalan 21 Mart’ta yaptığı açıklama ile silahlı mücadelenin son bulması ve PKK güçlerinin sınır dışına çekilmesi çağrısında bulundu. Ardından ise PKK, Öcalan’ın çağrısı doğrultusunda önce ateşkes ilan etti, daha sonra ise 8 Mayıs tarihinde güçlerini sınır dışına çekeceğini bildirdi.

Sürecin, silahların susması ve PKK’nin güçlerini sınır dışına çekme noktasına kadar varması oldukça olumlu bir gelişmedir.

Silahlar tümden devre dışı bırakılmalı

Silahların susması ve PKK’nin güçlerini sınır dışına çekme kararı önemli olmakla birlikte, yapılması gereken asıl şey silahları tümden devreden çıkartmak, başka bir ifade ile PKK’nin silah bırakmasını sağlamaktır.

PKK’nin sınır dışına çıkışı görece bir rahatlama sağlayabilir. Ancak bununla yetinmek yanlıştır. Bunca silahlı bir güç sınır dışında da olsa her zaman potansiyel bir risk oluşturur.

Bunun için yapılacaklardan ilki, dağdaki PKK’liler dahil olmak üzere cezaevlerinde ve Avrupa’da bulunan insanlara siyasete katılım imkânı sağlamaktır. Bu ise kapsamlı bir af olmadan mümkün değildir. Türkiye, ‘af’ kavramının yol açtığı ‘hassasiyetlere’ takılmadan, silahların tümden tasfiyesi ve ülkenin normalleşmesi için gerekli düzenlemeleri hızlı bir biçimde gerçekleştirmek durumda.

Hem demokratik standartları yükseltmek hem de Kürt kesiminin siyasete etkin katlımı için yapılacak diğer bir iş ise mevcut anti demokratik mevzuatı demokratik katılıma uygun hale getirmektir. Bütün toplumsal kesimler bakımından eksiksiz bir ifade ve örgütlenme ortamı sağlanmalıdır.

Bunun için Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Türk Ceza Kanunu değiştirilmeli, seçimlerdeki yüzde 10 barajı tümden kaldırılmalı ya da makul bir düzeye indirilmelidir.

Şiddet ile Kürt sorunu arasındaki ilişki doğru tanımlanmalıdır

Silahlı çatışma ve şiddet ortamı hiç kuşkusuz Türkiye’nin önemli problemlerinden birisidir, ama tek problemi değildir. Bu açıdan silahların susması ve hatta bırakılmasıyla yetinmek son derece yanlış bir değerlendirme olur. Silahların susmasını Kürt sorununun çözümü olarak lanse etmek yanıltıcı bir yaklaşımdır. Silahların susması görece barışçıl bir ortam sağlayabilir. Ancak bununla kalıcı bir barışın sağlanamayacağı ve Kürt sorununun çözülemeyeceği açıktır.

Son otuz yıllık savaş başlamadan ve daha PKK gibi bir örgüt kurulmadan önce de Kürt sorunu vardı. Kürt sorunu Osmanlıdan Türkiye’ye miras kalan 200 yıllık bir geçmişe sahip. Kürt sorunu bir halkın temel hak ve özgürlükler sorunudur. Kürt halkının gasp edilen ulusal demokratik hakları iade edilmeden gerçek bir çözümden söz edilemez. Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı bunca haksızlık ve mağduriyet giderilmeden de gerçek anlamda bir barıştan söz edilemeyeceği ortada.

Silahların susması Kürt sorununun çözümü için uygun bir zemin sunuyor

Kürt sorunu silahların susturulmasına indirgenemez. Ancak silahların susması Kürt sorununun çözümü için uygun bir fırsat sunmaktadır. Türkiye, evrensel ölçeklerde bir demokrasiyi inşa etmek ve Kürt sorununu kalıcı bir çözüme kavuşturmak için bu tarihi fırsatı iyi değerlendirmek zorunda. Başka bir ifade ile söz konusu çatışmasızlık ortamı, geçmişten gelen travma ve tahribatların giderilmesi, özgür, eşitlikçi ve demokratik bir geleceğin kurulması için elverişli bir iklim sunmaktadır.

Silahların susması ile demokratikleşme süreci eşzamanlı işletilmeli. 12 Eylülü rejiminden kalma antidemokratik yasa ve uygulamalar tasfiye edilmeli. Yeni bir anayasa yapılıncaya kadar temel hak ve özgürlük alanlarının genişletilmesi yönünde reform çabalarına hız verilmeli. Mevcut yasakçı ve anti demokratik uygulamalar, hakların iadesi ve özgürlükçü adımlarla ikame edilmeli.

Kürt sorununda atılması gereken öncelikli adımlar

Kürt sorununun çözümü bakımından atılması gereken öncelikli adımlar çerçevesinde:

Yasal mevzuat ve eğitim müfredatı tekçi, ırkçı ve ötekileştirici öğelerden bir an önce arındırılmalı.

Okullarda her gün okutulan ırkçı içerikli ‘andımız’ ve öteki uygulamalara son verilmeli.

Kürtçeye ilişkin bütün yasakçı uygulamalar terk edilmeli. Türkçe olarak değiştirilen coğrafi, tarihi ve yerleşim vs. yerlerinin Kürtçe/orijin isimleri iade edilmeli.

Köy Koruculuğu Sistemi lağvedilmeli, bu alanda istihdam edilen insanlara gerekli ekonomik ve sosyal güvenceler sağlanmalı, giderek normal yaşama dönüşlerinin zemini oluşturulmalıdır.

Siyasal Partiler ve Seçim Yasası demokratikleşmeli, eksiksiz bir ifade ve örgütlenme özgürlüğü tanınmalı. Seçimde yüzde 10 barajı sistemi kaldırılmalı ya da makul bir seviyeye indirilmeli.

Çözüm sürecinin bir parçası olarak, Kürtlerin kendi kimlikleriyle örgütlenmeleri ve siyasete katılmaları son derece önemlidir. Şiddet önermemek şartıyla her görüş ya da politik eğilimin özgürce ifade ve örgütlenmesine olanak tanınmalı.

Sürecin şiddetten arındırılması, kalıcı bir barış ortamına giden yolun açılması açısından kapsamlı bir af zorunlu bir ihtiyaçtır. Böyle bir af salt dağdakileri değil, içerde ve sürgündeki Kürt politikacı, aydın ve gençlerini de kapsamalı.

Öte yandan, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana maruz kaldığı haksızlık, mezalim ve insanlık dışı uygulamalardan dolayı Kürt halkından özür dilenmeli.

Kürt halkıyla güvene dayalı bir ilişkinin tesisi için yakın dönemden başlamak üzere geçmişe doğru işleyen bir yüzleşme süreci başlatılmalı.

Faili meçhul ve öteki cinayetler gün yüzüne çıkartılarak bu alana ilişkin gerçek anlamda bir adalet ve hakikat duygusu tesis edilmelidir.

Çözüm sürecinin önemli ayaklarından birisi de Kürtçeye ilişkin atılacak adımlardır.

Başta özel alan olmak üzere, giderek kamusal alanda Kürtçe eğitim ve yayın serbestîsi konusunda tedrici bir süreç başlatılmalı. Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde Kürtçenin ikinci eğitim ve resmi dil olmasını öngören bir politika izlenmeli.

Geçen dönemde şiddet ortamının ve zorunlu göçlerin Kürt toplumunda yol açtığı travmaların; ekonomik, psikolojik, sosyal ve kültürel tahribatların giderilmesi için çok yönlü düzenlemeler hızla devreye geçirilmeli.

Zorunlu göçe uğrayanların ata topraklarına dönüşü ve yaşamlarının tekrar dizayn edilmesi için önlemler alınmalı. Bölgeye dönük topyekûn pozitif bir ekonomik yaklaşım geliştirilmeli; bu yaklaşım eğitim, sosyal, kültürel ve psikolojik adımlarla pekiştirilmeli.

Hem sınır koridorunda hem iç bölgelerde geçmişten ve son otuz yıllık çatışma ortamından kalan mayınlar temizlenmeli, bölge savaş artıklarından arındırılmalıdır.

Diyarbakır Cezaevi’nde işlenen işkence ve mezalimin hesabı sorulmalı, Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi müzeye dönüştürülmelidir.

Kürt liderlerinden Şeyh Sait, Seyit Rıza ile Said-i Nursi’nin saklı tutulan ya da yok edilen mezarları ile gerçekler ortaya çıkartmalı, defin yerleri kamuoyuna açıklanmalıdır.

Katılımcı demokrasinin gereği olarak Türkiye’deki katı merkeziyetçi yapı ademi merkeziyetçi bir sistem ile değiştirilmeli. Kürtlerin ve diğer etnik ve dini azınlıkların siyasal sürece yerinden ve doğrudan katılımını sağlayacak düzenlemelere gidilmeli.

Süreç kesintisiz sürdürülmeli

Türkiye toplumunun önemli bir kesimi silahların susturulması çabalarına destek veriyor. Kürtler ise ezici bir çoğunlukla yeni süreci destekliyor. Toplumda barış ve çözümden yana büyük bir beklenti oluşmuş durumda.

Öte yandan şoven ve ırkçı çevreler bu süreci baltalamak için canhıraş bir panik içinde. Bu süreci provoke etmek için bazı odakların içerde ve dışarıda her fırsat kolladığına kuşku yoktur. Başka bir ifade ile kırılgan bir süreçten geçiyoruz.

Bunun için yapılacak şey silahları susturmaya yönelik sürdürülen süreci demokratik adımlarla kesintisiz bir biçimde sürdürmektir. Toplumda oluşan enerji, Kürt sorununun eşitlikçi çözümüne hızlı bir biçimde kanalize edilmeli. Seri ve kapsamlı adımlarla şoven kesimlerin ellerindeki gerekçeler alınmalı, söz konusu kırılgan süreç geride bırakılmalıdır. Unutulmamalı ki demokrasi ve çözüm yönünde atılan her adım, kat edilen her mesafe Türkiye’yi statükocu ve savaş yanlılarının etki alanından biraz daha uzaklaştıracak ve geri dönüşü imkânsız hale getirecektir.

Bunun için hükümetin elini çabuk tutması, barış ve demokrasiden yana olan güçlerin daha çok inisiyatif alması gerekir.

Kürt sorunu, hak ve özgürlükler sorunudur

Kürtler, Ortadoğu’da sayıca en kalabalık toplumlarından biri. Bu halkın 25 milyon dolayında bir kısmı Türkiye’de yaşıyor. Kürtler uğradıkları bütün göçertilme politikalarına rağmen hala kendi ülkesi olan Kürdistan’da çoğunlukta bulunuyor.

Türkiye devleti kuruluştan itibaren Kürtlere karşı kattı bir inkar, yoğun bir baskı politikası uyguladı. Kürt diline karşı asimilasyona başvuruldu, Kürtler Türkleştirilmek istendi. Ancak bu çağ dışı politika tıkandı.90 yıllık tecrübe bu sorunun yok sayarak, inkar ve baskı yöntemleriyle çözülemeyeceğini gösterdi.

Şimdi Türkiye bu sorunu çözme ihtiyacı ile yüz yüze bulunuyor.

Silahların susturulması yönünde ilerleyen mevcut süreç, sorunun kalıcı çözümü için uygun bir iklim oluşturuyor.

Sorunun çözümü için atılması gereken öncelikli adımlar yukarıda sayıldı.

Sorunun kalıcı çözümü ise ülkenin çoğulcu yapısına uygun bir anayasa yapımından geçmektedir.

Başka bir ifade ile Kürt halkının gasp edilen ulusal demokratik hakları iade edilerek anayasal güvenceye kavuşturulmalı.

Bunun için;

Yapılacak yeni anayasa Türkiye’nin çok uluslu, çok kültürlü ve çok dilli gerçeğine uygun yapılmalı, Kürt halkının varlığı ve kimliği tanınmalıdır.

Kürt dili, Kürdistan Bölgesi’nde ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim dili olarak kullanılmalı,  kamusal alanda Türkçenin yanı sıra ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli.

Kürtlerin kendi kimlikleriyle örgütlenmeleri önündeki bütün yasal ve zihinsel engeller kaldırılmalıdır.

Türkiye’nin idari ve siyasi yapısı, Kürtlerin ve diğer farklılıkların yönetim sürecine katılımına olanak verecek şekilde yeniden yapılandırılmalı. Bu amaçla Türkiye’nin mevcut katı merkeziyetçi yapısı ademi merkeziyetçi bir sistem ile değiştirilmeli. Türkiye federal bir sisteme geçmeli.

Kürt sorununun çözümünde partimiz de muhataptır

Silahların susturulmasına odaklanmış son (5-6 aylık) aylık süreçte devlet yetkilileri İmralı’da Öcalan ile yoğun bir mesai harcadı. Ardından da bu sürecin kotarılması için BDP devreye sokuldu.  BDP aracılığıyla İmralı ve Kandil arasında bir trafik sağlandı. Silahların susturulması ile ilgili sürdürülen bu süreçte Öcalan ve PKK’nin muhatap alınması anlaşılır bir durumdur. Çünkü silah sorunu daha çok devlet ile PKK arasındaki bir sorundu ve bununla ilgili olarak adı geçen aktörlerin muhatap alınması doğaldı.

Kürt sorunu ise Kürt halkı ve devlet arasındaki bir sorundur. Bu sorunun çözümünde ise muhatap bütün Kürtler, daha somut olarak da onun siyasi, demokratik ve sivil temsilcileridir. Kürt sorunu tek başına Öcalan ya da PKK ile görüşülebilecek bir sorun değildir. Bu konuda partimiz de muhataptır.

Partimiz Kürt sorunu ile ilgili olarak derin bir dağarcığa sahiptir. Partimizi oluşturan kadrolar 50 yıllık zengin bir mücadele deneyim ve birimini temsil etmektedir. Partimiz dünyanın ve bölgenin gerçekliğinin farkındadır. Hem Türkiye’nin demokratikleşmesine hem de Kürt sorununun eşitlikçi çözümüne ilişkin net, gerçekçi ve uygulanabilir bir programa sahibiz. Siyasi çalışmalarımıza yön veren önyargı ve geçmişten kalan ezberler değildir.  Bu nedenle kimden gelirse gelsin demokrasi, barış ve özgürlükten yana olan her adımı desteklemeye hazırız.

 

Hak ve Özgürlükler Partisi

HAK-PAR

About Post Author