15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ
Kemal Burkay
Dün gece yapılan darbe girişimini Ankara’da anı anına izledim.
Önce jet uçakları peş peşe alçaktan uçuşlarını yapınca, “bayram değil, seyran değil, bu işte bir anormallik var,” dedim.
Ardından İstanbul’da Boğaz Köprüsü’nün askerlerce trafiğe kapanması geldi.
Derken bizzat Başbakan Binali Yıldırım’ın açıklamasıyla durum anlaşıldı. Bu ordu içinde bir grup askerce girişilen bir “kalkışma”, yani darbe girişimiydi.
Ortam bir darbe için uygun muydu, böyle bir şey bekleniyor muydu? Kanımca hayır. Bu ülkenin sicili darbeler bakımından çok zengin olsa da şu günlerde herhangi bir darbe için ortam olgunlaşmış ve hazır değildi. Bu nedenle bu girişim biraz sürpriz oldu.
Olup bitenler eski, özellikle de başarılı olmuş darbelerden bazı yönleriyle farklıydı. Bir kere bu ülkede bizim tanık olduğumuz tüm darbeler sabaha karşı, herkes mışıl mışıl uykudayken, yönetim bakımından kilit kurumlar kuşatılarak yapılırdı. Bu girişim ise akşamdan başladı. Ankara ve İstanbul’un bu saatte tıklım tıklım dolu sokakları, trafik kaosu bile böyle bir girişimin başarı şansını kırar; yani kitleleri ayrıca darbeye tepki için sokağa çağırmaya gerek kalmaz!
Bir benzerlik, TRT yayın merkezini kuşatılıp, TSK’nın yönetime el koyduğuna dair bildirinin okutulmasıydı. Ama TRT dışında onlarca yayın kuruluşunun anı anına yayın yaptığı, kitleyi bilgilendirdiği bir ortamda, üstelik bunların çoğu da AK Parti yandaşı iken, medyaya hakim olmak, kitleyi yönlendirmek şansı olmazdı ve olmadı.
Bir başka deyişle eskiden Ankara radyosunu ve ülkenin tek televizyonu TRT’yi kontrole alan büyük avantaj sağlardı. Bu kez darbeciler “korsan” diye nitelenip açığa düştüler.
Genel Kurmay Başkanı’nın rehin alınması, darbenin emir komuta zinciri içinde olmadığının anlaşılması, 1. Ordu komutanının acıklamaları filan, daha baştan darbe girişiminin kaybedeceğini gösteriyordu.
Bu kez polisin hükümetin yanında net tutum alması ve darbecilere tepki gösteren sivillerin tankların üstüne filan çıkması da darbecilerin moralini ve direncini kısa zamanda kırdı.
Sonuçta akşam başlayan girişimin kaybettiği daha sabaha kalmadan belli oldu. İyi de oldu. Darbelerin topluma bir şey kazandırmadığını, aksine çok şey kaybettirdiğini, büyük acılara yol açtığını, en çok da ülkenin demokrasi güçlerine ve Kürt halkına vurduğunu biliyoruz.
Bazıları diyecek ki, “şu andaki iktidar çok mu demokratik, onun bölgede yaptıkları neyin nesidir?”
Öyle de olsa çıkış yolu, askeri darbeler değildir. Demokrasi ve değişim için kitleleri aydınlatmak, örgütlemek ve onların mücadelesidir. Barış ve özgürlük böyle kazanılır.
Bu olay Türkiye’de darbe yapmanın artık eskisi kadar kolay olmadığını göstermesi bakımından iyi bir örnek oldu. Ama bununla artık darbeler dönemi kapandı diyebilir miyiz?
Kanımca diyemeyiz. Darbeler döneminin tümden kapanması için ülke demokrasi yönünde yol almalı, Kürt sorunu başta olmak üzere önündeki ağır ve ciddi sorunlarını çözmelidir. Türkiye kaynayan Ortadoğu’da yer alan bir ülkedir ve bölgede çıkan yangınlar kolaylıkla buraya sıçrayabilir, sıçrıyor. Daha önceki yazılarımda da dile getirdim: Çözülmeyen sorunlar içten içe çürüyen bir çöplük gibi kaçınılmaz olarak patlamalara yol açar ve hiç kimse, hiçbir yönetim bu çöplük üzerinde rahat oturamaz.
AK Parti hükümetinin başına gelen de budur. O sorunları çözemedi ve kendisinden öncekilere benzedi. Umarım bundan dersler çıkarır.
16 Temmuz 2016