GÜNCEL

HDP barajı geçince ne oldu?

HDP Barajı geçince ne oldu?

Kemal Burkay

“HDP Barajı Geçince Ne Olacak” başlıklı yazımı 7 Haziran seçimlerine bir hafta kala yazmıştım. Bu yazımda HDP’nin barajı geçmesinden aşırı hayallere kapılan kişi ve çevreleri uyarmış ve sorunun, sırf AK Parti’yi iktidardan düşürmek değil, sorun çözecek, ülkeye gerçek anlamda özgürlük ve demokrasi getirecek bir iktidar oluşturmak olduğunu anlatmaya çalışmıştım. Barış da ancak böyle sağlanırdı.

 Nitekim 7 Haziran’da AK Parti parlamento çoğunluğunu kaybetti, tek başına hükümet kuramaz hale geldi. Ama bu sonucu sağlamak için HDP’ye oy verenlerin beklentileri boşa çıktı. Üç muhalefet partisi (CHP, MHP ve HDP) bir araya gelip bir koalisyon hükümeti kurmayı bile başaramadılar. Üstelik daha bir ay bile geçmeden çok daha olumsuz gelişmeler yaşandı

.

AK Parti, iktidarı kaybetmenin verdiği telaşla erken genel seçime yöneldi, “Çözüm ve Barış Süreci” denen uyduruk süreci rafa kaldırdı. Provokasyonlar hız kazandı. PKK ise yangına körükle gitti ve hendek savaşlarıyla bu yangını Kürt kent ve kasabalarına taşıdı. Böylece, 80 milletvekili ile parlamentoya girmeyi başarmış HDP’ye siyaset yapma yollarını tıkadı. PKK’yi buna sürükleyenin içte ve dışta, Kürtleri kendi emelleri için kullanmak isteyen güçler olduğu, özellikle İran, Suriye ve Bağdat yönetimlerinin PKK’yi buna özendirdiği, PKK’nin böylece bir taşeron hizmeti yaptığı ve Kürt halkını yeni bir felakete sürüklediği bugün ayan beyan ortadadır. 

HDP yöneticileri ise, en azından bazıları, başlangıçta biraz mırın kırın etseler bile sonradan Kandil’in hizasına geldiler, sözde “direniş” adı altındaki bu yıkım savaşına destek oldular.

HDP yönetiminin bu tutumu şaşırtıcı değil. Yönetimdeki sol devşirmelerin bir bölümü şu veya bu nedenle bu işten hoşnutlar. Çoktan beri sermayeyi kediye yüklemiş bu kesimler, böylece Kürtlerin sırtından devrimci bir iş yaptıklarını sanıyorlar. HDP’nin başına adeta paraşütle inen ve milletvekili olan, Kürt siyasetine yön veren bu kişilerin birçoğunun durumu ayrıca kuşkulu. HDP’nin kuruluşu aşamasında Beşir Atalay’ın dedikleri herhalde unutulmadı. (*) Bu bir “Türkiyelileşme” projesi idi. “Ortak vatan” ve “demokratik ulus” çerçevesinde…

Ama devreye bazı dış aktörler de girince söz konusu proje beklendiği gibi yürümedi, iş yine kavga dövüşe vardı.

7 Haziran sonrası ortaya çıkan bu gergin ve çatışmalı ortam AK Parti’ye yaradı ve o bir kez daha yeter seçmen desteği sağlayıp hükümeti tek başına kurmayı başardı. Öte yandan gelinen durum ülkeye, hem Kürt halkına, hem Türk halkına pahalıya mal oldu. Kürdistan bir kez daha yakılıp yıkılıyor, kentler boşalıyor. Türkiye ise, insanlar barış ve istikrar beklerken hızla Ortadoğu batağına sürükleniyor.

Irak ve Suriye’deki yangının Kuzey Kürdistan’ı ve Türkiye’yi de sardığını görmemek için kör ve sağır olmak lazım.

Bu duruma gelinmesi şaşırtıcı olmadı. Çünkü taraflar, hem devlet ve hükümet, hem de PKK tarafı, söz konusu “çözüm ve barış” sürecinin sonuç vermesi için kendilerine düşeni yapmadılar. Aslında, pek çok kez dile getirdiğim gibi, iki taraf da sorunun çözümüne elverir bir projeye sahip değillerdi. Oynanan bir oyundu. Hükümet PKK’ye silah bıraktırmak istiyor, o da, Kürt halkı için doğru dürüst bir şey istemediği halde -kendi hesabına güç devşirmek, Kürt halkı üzerindeki otoritesini sürdürmek ve yaymak için- Ortadoğu’da değişen dengelerden yararlanarak karşı tarafı oyalıyordu.

Ben kendi hesabıma tarafları uyarmak için epey çaba harcadım. Bu gidişi değiştirmenin, ülkeye barış ve istikrar getirmenin, onu Ortadoğu batağından korumanın en başta Kürt sorununu eşitlik temelinde çözmekten geçtiğini söyledim. Ama 31 Temmuz 2015 tarihli ve “Kimilerine Sözün Bir Yararı Yok” başlıklı yazımda da dile getirdiğim gibi, ne Türkiye’yi yönetenlerin, ne de Kürtleri yönetmeye soyunmuş PKK kesiminin uyarılara filan aldırdıkları yok. Sonuç ise ortada.

Şimdi pek çok insan soruyor: Bu gidişin sonu ne olacak?

Evet, durum kötü ve tarafların tutumuna bakınca iyimser olmak için bir neden yok. Hükümet geçmişte onlarca kez denenmiş, ama sonuç vermemiş, tersine durumu daha da ağırlaştırmış güvenlikçi yöntemleri tekrar devreye soktu ve bununla ülkede huzur sağlayabileceğini sanıyor. PKK kesimi ise yine tehdit ve şiddette ısrar ediyor.

Bu iki taraf bakımından da çıkmaz sokaktır. Çıkış yolu ise her iki tarafın da bu güne kadar izlediği yanlış yöntemleri terk etmesidir.

Kürt halkı PKK’nin, ülkeyi felaketten felakete sürükleyen yanlış ve güdümlü siyasetiyle bir yere varamaz. PKK’nin yanlıştan kopup doğru bir siyasete yönelmesinin mümkün olmadığı 40 yıllık tecrübe ile sabittir. Öyle olunca Kürt halkı bakımından çıkış, PKK’den, sömürgeci güçlerin başına bela ettiği bu örgütten kurtulmaktır.

Devlet bakımından ise çıkış yolu, yanlışta ısrar değil, Kürt halkının tüm temel haklarını tanımak, Kürt sorununu eşitlik temelinde çözmektir.

9 Mart 2016

—————————————————

(*) Beşir Atalay, HDP’nin kuruluşu için, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Öcalan’ın el ele vererek, günlerce çalışıp güzel bir projeye imza attıklarını söylemişti.

About Post Author