BU CİNAYETLERİN ARKASINDA KİMİN ELİ VAR
Latif EPÖZDEMİR
Diyarbakır baro başkanı Tahir Elçi de öldürüldü. Masumane, sivil bir eylem sırasında, Dört Ayaklı minarenin ayaklarından vurulmuş olmasından sonra gitti ve o ayaklara bir pankart astı.”Beni ayaklarımdan vurdular” çok kısa bir süre sonra kendisini de ensesinden vurdular. Henüz katilin kimliği resmen belli değil.
Bir hukukçuydu Tahir Elçi. Beyaz bir sayfa istiyordu.” Ne Türk ordusu işgalci, ne de PKK teröristtir” gibi ciddi tartışma yaratacak bir tespitin de sahibiydi. Peki devlet işgalci ve PKK terörist değilse, bölgedeki bu çatışmalar neden.? Bunca kent neden yakılıp yıkıldı, bunca halk neden iki ateş altında yaşatılıyor, bu yangın neden.? Devlet işgalci değil ve PKK de terörist değilse peki Tahir Elçiyi kim öldürdü, neden öldürüldü.? Tüm bu çatışmalar, bu kan, bu zulüm, bu can pazarı ne için, kimin için ve neden.?
Tahir Elçi bilerek mi hedef seçildi yoksa her iki silahlı gücün arasında kalarak mı yaşamını yitirdi, bu önemli elbet. Ama zaten çatışan güçlerin bölgede sabıkaları bir hayli kabarık. Doksanlı yıllarda olduğu gibi halk ağzı ile at izi it izine karışmış durumda. Bu çatışmalarda PKK devrimci halk savaşı taktikleri uygulayarak kurtarılmış bölgeler oluşturmak ve kendi kontrolünde kantonlar yaratmak istiyor. Bu savaş Kürt halkının onay verdiği bir savaş değil, lakin halk bu savaşa arka çıkıp destek vermiyor. Halk benim için ölme ve öldürme diyor. Buna karşın PKK ısrarla bu savaşı sürdürüyor. Bu savaşı kazanabileceğini düşünüyor, kazanmak için her yolu mubah görüyor.
Kürt halkının adına savaş yürüttüğünü savlayan PKK, Kürt yurtsever potansiyelin yüksek olduğu Varto, Cizre, Nusaybin, Yüksekova, Silvan, Derik, Silopi, Hani, Lice ve Diyarbakır gibi kentlerde, hendekler kazıyor, yer altına bombalar ve mayınlar yerleştiriyor, barikatlar kurup sokak çatışmaları için halkı savunmaya çağırıyor. Halk ve güvenlik güçleri karşı karşıya getiriliyor, çatışma, patlama, bombalama yapılıyor, halktan insanlar ölüyor ve yaralanıyor. Daha sonra da devlet katliam yaptı denilerek infial yaratmaya, halkı sokaklara devlet aleyhine eylemlere çekmeye çalışıyor. Tüm bu eylemleri yaparken de halka verdikleri bir söz yok. Eski sözlerini de çoktan unutmuş görünüyorlar.Tüm bu eylemler, bu hendekler ne için kazılıyor.? Özyönetim gibi kafaları bulandıran bir modeli gerçekleştirmek için mi.? Bunun için bunca yakıp yıkmaya gerek var mı.Özyönetim bile görüşmelere ve müzakerelerle çözülebilecek bir konu.110 belediye zaten öz değil mi.Peki ya parlamentodaki gurup halkın duygu ve düşüncelerine tercüman olmaya yetmez mi.? Neden savaşta, yakıp yıkmakta bu kadar heves ve bunca ısrar.?
Neyse ki halk bu siyasal komplolara pek itibar etmiyor, açıktan çatışmalara taraf olmaktan uzak duruyor. Her seferinde soğukkanlılığını koruyor, böylece birçok komplo boşa çıkıyor. Devletin ve PKK’nin ateş poligonlarının içinde bulunan halk her iki silahlı gücün estirdiği bu gerilim ve şiddetten usanmış durumda. Bölge boşalıyor, Kürtler yaşadıkları kendi coğrafyalarından kopmak zorunda bırakılarak göçe zorlanıyor, adeta mülteci duruma düşürülerek, yurtseverliğin faturası ağır bir şekilde ödetiliyor. Neden.?
Devlet ise sözüm ona terörle ve teröristlerle mücadele edeyim derken evler yıkıyor sıkıyönetim uyguluyor, halkı korkutup tedip etmeye çalışıyor, operasyon alanlarını adeta yangın yerine çevirip girdiği yerleri muharebe alanlarına çeviriyor. Bu arada günahsız birçok kişi ölüyor ya da yaralanıyor. İki ateş arasında can havli ile koşuşup duran insanlar kimden geldiği belli olmayan kurşunların hedefi oluyor, yaşamını yitiriyor ya da yaralanıyor. Devlet de doksanlı yılların güvenlikçi politikalarına geri dönmüş ve bu politikalarda ısrar ediyor. Adeta karşısındaki silahlı kişileri imha etmeyi amaçlıyor. O da bu yolla bu işin üstesinden gelebileceğine inanıyor.
Geçmişte sırf infial yaratıp halkı galeyana getirmek ve bunun üzerinden kitlelerle buluşup onları eylemler içinde politize etmek için belirli merkezlerde faili meçhul cinayetler de işleniyordu. Bu cinayetlerin tetikçileri, azmettiricileri ve perde arkasındaki gerçek kişiler bulunamıyor, bu cinayetler siyasal rant ve malzeme olarak kullanılıyordu. Kürt yurtsever ve demokratik muhalefetinin yüksek olduğu, Kürtler bakımından politik bir merkez sayılan Diyarbakır, Batman ve Tatvan da işlenmiş önemli birkaç cinayeti hatırlamakta yarar var. Cinayetlerin işleyiş tarihine göre, Diyarbakır’da Vedat Aydın, Musa Anter, Batmanda Mehmet Sincar, İstanbul’da Medet Serhat, Bitlis-Tatvan’da Şevket Epözdemir ve daha birçok kişi. Belki de en sonuncusu Tahir Elçi.
Vedat Aydın, eski bir öğretmendi. Devrimci-Demokrat bir gelenekten geliyordu. Anakarada İHD genel kuruluna gitmiştik. O Diyarbakır’dan gelmişti, biz İstanbul’dan. Genel kuruldaki konuşmasını Kürtçe yapmıştı Vedat Aydın. Halkın Emek Partisinin de Diyarbakır il başkanıydı, dönemin göz dolduran bir politikacısıydı. Sivil siyasette bir anda kitlelerin sempatisini kazanmıştı.10 Temmuz 1991 günü evinden kaçırılıp Maden yolunda infaz edildi. Kimin öldürdüğü kesin bilinemedi. Hala kafalarda soru işaretleri var. Vedat’ın Cenaze töreni Diyarbakır’da 12 Eylül sonrasının en büyük kitle gösterisine neden oldu. Törende olaylar çıktı, 3 kişi öldü. Yüzlerce kişi yaralandı..Yaralılar arasında dönemin HEP Milletvekilleri de vardı.
Bu cinayet soruşturması sonuçlanmadı ya da sonuçlandırılmak istenmedi..Soruşturmaya 20 yıl aradan sonra tekrar başlandı. Eşi Şükran Aydın 20 yıl sonra ifade alınmak üzere emniyete çağrıldı. Şükran Aydına : “Gece eve gelenler bunlar mıydı?” diye soruldu. Aydın “20 yıl oldu, nasıl tanıyayım” dedi.Bu cinayet dosyası hala açık ve aydınlanmayı bekliyor.Peki bu cinayet sonuçları itibarı ile kime yaramıştır.? Yorumu temiz vicdanlara bırakıyorum.
Musa Anter, de bir hukukçuydu. Kürt yurtsever hareketinin tarihi simalarından Abdurrahman Zapsunun damadıydı. Apê Musa diye bilinen Anter aydın ve entelektüel bir yapıya sahipti. Kürt hareketi arasında derin bir yolculuktan geliyordu. Doksanlı yıllarda legal demokratik siyasete karar kılmış ve halk onu çok sevmişti. Musa Anter de, 20 Eylül 1992’de Diyarbakır‘ın Seyrantepe mahallesinde uğradığı silahlı saldırıda sol bacağına iki, kalbi ve kafasına birer kurşun sıkılarak öldürüldü. Bu cinayetin arka perdesi de hala aydınlatılmış değil. Katil Musa Anteri otelden çağırıp görüşmek amacı ile ıssız bir yere götürmüş ve orada işi bitirmişti. PKK itirafçısı Aygan fail olarak gösterildi. Bu cinayeti gerçekte kim neden ve kimin adına işledi? Henüz belli değil.Bu cinayet kimin işine yarayacaktı.? Yorumu temiz vicdanlar yapsın..
Mehmet Sincar Gazi Üniversitesi mezunuydu. 1991 Genel Seçimleri’nde (SHP) listesinden Mardin’den milletvekili oldu. Daha sonra SHP’den ayrılarak HEP’e ve HEP’ten sonra da Demokrasi Partisi’ne geçti. Mehmet Sincar, 4 Eylül 1993 yılında faili meçhul cinayetleri soruşturmak üzere gittiği Batman’da uğradığı silahlı saldırı sonucu öldü.
Mehmet Sincar cinayetinde önceleri, Türk İntikam Tugayı fail gösterildi. Susurluk olayına ilişkin olarak Kutlu Savaşın hazırladığı rapora göre ise bu cinayet, Mahmut Yıldırım, PKK itirafçıları Alaattin Kanat, İsmail Yeşilmen ve Mesut Mehmetoğlu’nun işlediği öne sürüldü. Daha sonra Hizbullah örgütüne yıkılmak istendi. Ancak cinayet tam olarak hala da aydınlatılamadı.
Bir diğer dikkat çeken cinayet de İstanbul’da avukatlık yapan Medet Serhat’ın cinayetidir. Medet Serhat,1978 yılında, KYB ( Kürdistan Yurtseverler Birliği) İstanbul Temsilciliği yaptı.1979 tarihinde yapılan mahalli seçimlerde, Kars’tan CHP adayı oldu. 1982 tarih itibariyle Erzurum’da sürdürülen PKK davasının avukatlığını yaptı. Aynı yıl Barış Derneği Yönetim Kurulu üyesi olması nedeniyle tutuklandı. 1983 Kasım ayında, serbest bırakıldı.
1990 yılında, “Kürt Halk ve Özgürlük Vakfı”nın kurucuları arasında yer aldı. 12 Kasım 1994 tarihinde, İstanbul Erenköy’deki evinin önünde öldürüldü.
Eski Özel Harekât polislerinden Ayhan Çarkın´ın itiraflarıyla başlayan Susurluk dönemi faili meçhul cinayetleri soruşturmasında Medet Serhat dosyası bir kez daha açıldı. 17 yıl önce öldürülen ve “adli cinayet” kapsamında yürütülen Medet Serhat dosyası ilerleme sağlanamadığı için Kadıköy Savcılığı tarafından arşive kaldırılmıştı. Gerçek failleri, azmetrilenler ve perde arkasındakiler henüz ortaya çıkarılmış değil.
Şevket Epözdemir, Demokrasi Partisi Tavan ilçe başkanı, İHD Tatvan temsilcisi ve Van barosu avukatıydı. Yörede çok sevilen, fedakâr, çalışkan ve cesur bir avukattı. Uzunca bir yurtsever geçmişi vardı. Tatvan’da o günlerde her kesin Mahatma Gandisiydi adeta Avukat Şevket. Evinin önünden tanıdık bir sima aldı onu, az ilerde önce subay lojmanlarına götürdü, sonraki gün cesedi Tavan Muş demir yolu üzerinde, Rahva mıntıkasında bulundu. 25 Kasım 1993’ü gösteriyordu takvimler. Bu cinayetin gerçek failleri kim, kimler istedi Şevketin öldürülmesini ve bu cinayetle ne elde edilmek isteniyor, soruları ortada duruyor. Yorumu temiz vicdanlar yapsın.
Avukat Tahir Elçi, bir insan hakları savunucusuydu. Geçmişte işlenen birçok faili meçhul cinayetin açığa çıkması için ciddi çalışmalar yapıyordu. Bu cinayetlere kurban gitmiş birçok dosyada müdahil avukatlık yapıyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde avukatlık yapıyordu. UNESCO mirası dört ayaklı minareyi ayağından vurup yaralamıştı silahlı güçler. Tahir Elçi minareye sahip çıkıyordu. Yapmayın, kırmayın, dökmeyin diyordu basın açıklamasında. Sözleri sükût etmişti ki ensesinden bir kurşunla soluğu kesildi. Tahir Elçi katledildi. Tarih: 29 Kasım 2015.
Bu cinayeti kim işledi.Eğer hedef Tahir Elçi ise , neden.? Bu cinayet kime, ne yarar sağlar Bu cinayetin sorumluları kim ya da kimler.? Yorumu temiz vicdanlar yapsın..
Nasıl yaşadığımız çok önemli ama nasıl öldüğümüz de önemli Tahir Elçi.
Ruhun şad olsun. Selam söyle senden önce, senin gibi gidenlere…
Lanet olsun sana gelen kurşunu çeken ele de, çektirenlere de.
Tahir Elçiyi kim öldürdü ise en kısa zamanda ortaya çıkarılsın.