HAK-PAR, PSK Kongreleri ve tartışmalar üzerine
2015-11-27 19:32
Arif Sevinç
Son zamanlarda özellikle sosyal medyada PSK 10.Kongresi ile HAK-PAR 6.Kongresi üzerinden pek çok tartışma yapılmakta, farklı değerlendirmeler ve görüşler ileri sürülmektedir.
Bir dizi yanlışı, çarpıtmayı da içeren bu görüşlerin bir kısmının, sürecin içinde olmayan, meseleyi uzaktan izleyen pek çok yol arkadaşlarımızı da etkileme amaçlı, bilinçli bir manipülasyon olduğunu düşünüyor, bu nedenle kamuoyumuzu bilgilendirmek üzere kimi noktalara dikkat çekmek istiyorum.
Öncelikle PSK10. Kongresi’nin aldığı kararı ve kimi kadrolara yöneltilen “Kongre kararlarına uymadı” konusundaki manipülasyonu incelemekte yarar var.
Bilindiği gibi PSK 10.Kongresi yaklaşık 20 yıldır gündeminde olan bir konuda adım attı ve nihayet legalleşme kararı aldı.
Kongrede ilegalitenin devamını, o olmaz ise “uyuyan hücreler” bırakarak kısmen legalleşilmesi gibi önerileri savunanlar olsa da, Kongre bu görüşleri benimsemedi ve net bir biçimde legalleşme kararı aldı. 6.Kongre kararın özü PSK nin legalleşmesidir.
Legalleşmenin nasıl gerçekleşeceği, hangi yolun izleneceği konusunda da farklı görüşler ve öneriler ortaya kondu.
Kimi delegeler ülke içinde PSK ile özdeşleşmiş bir legal parti olan HAK-PAR’a zarar verilmemesi gerektiğini, HAK-PAR ile bütünleşmenin esas alınmasını, PSK kurucusu Sayın Kemal Burkay’ın başında olduğu HAK-PAR ile bütünleşmenin kolay ve sorunsuz, firesiz ve bütünlüklü olarak legalleşme için tarihi bir fırsat olduğunu; PSK’nin Diyarbakır’a gelerek kitlesel bir açıklama yapmasını “artık ilegaliteyi sonlandırdığını, politik faaliyetlerini bundan sonra HAK-PAR da devam edeceğini” açıklamasını önerdiler.
Kimi delegeler ise özellikle genç arkadaşlar PSK nin kendi adıyla legale çıkması gerektiğini savundular.
Etkili bir arkadaş da ısrarla “Legalleşme kişilere indirgenemez, Bizim için Kürdistani değerler kırmızı çizgidir. Legalleşme Kurdistani değerler üzerine inşa edilmelidir” gibi bir görüş ileri sürdü.
Bu “Kürdistani değerler” talebini isme indirgeyen karar komisyonu bu tartışmaları özetle şu şekilde formüle etti,
1-PSK legalleşecek 2- Legalleşme HAK-PAR’A ZARAR VERİLMEDEN YAPILACAK 3-öncelikli olarak Hak-Par ile BÜTÜNLEŞME esas alınacak, 4- HAK-PAR’dan adını değiştirmesi ve KÜRDİSTAN kelimesini eklemesi istenecek. 5-Hak-Par’ın adını değiştirmeyi kabul etmemesi halinde PSK kendi adıyla legalleşmeyi gerçekleştirecek.
Bu legalleşme süreci kırmadan dökmeden BÜTÜNLÜKLÜ olarak gerçekleştirilecek
6- Bu süreç 2 yıl içinde tamamlanacak.
Burada dikkat edilirse kongre öncelikle HAK-PAR ile bütünleşmeyi hedeflemekte, HAK-PAR’a zarar verilmeden ve BÜTÜNLÜKLÜ olarak legalleşmenin gerçekleşmesine vurgu yapmaktadır.
HAK-PAR isim değişikliği önerisini, önce Başkanlık kurulunda, il örgütlerinde ve nihayet Parti Meclisinde tartıştı ve bu değişikliğin “şimdilik” uygun olmadığına, partiye zarar vereceğine karar verdi. Tabanın ve Parti Meclisi’nin ezici çoğunluğu gibi ben de bu görüşteydim.
PSK Merkez Komitesi’nin, PSK’nin legalleşmesini sadece HAK-PAR’ın ismine alel acele “Kürdistan” kelimesinin eklenmesine indirgemesi, onda kilitlemesi yanlıştı.
Kongre neden farklı seçenekli bir karar almıştı? Eğer Kongre sadece HAK-PAR’ın isminin değiştirilmesine kilitlenseydi, kararını da ona göre, tek seçenekli olarak alırdı…
Mevcut Merkez Komite, legalleşme kararını hayat geçirirken yurt içinde Genel Sekreter yardımcılığı yapmış, birkaç dönem MK üyeliğine seçilmiş olanlar da dahil, pek çok kadroyu sürece dahil etmedi. Dışladı.
Bu konudaki ısrarın, Legal Partiye değil zarar vermek, onu felç etmek anlamına geleceğini görmedi.
Kimi arkadaşlar “HAK-PAR biterse bitsin, asıl olan PSK’dir” diyor, kongre kararlarına ters bir tutum içinde davranıyordu. Oysa Kongre HAK-PAR’a zarar verilmemesi gerektiğini altını ısrarla çizmişti.
Programı, söylemleri, günlük politikaları; tüm bildiri, afiş, vb. propaganda materyallerinde Kürtçeyi kullanması ile, kadroları ile HAK-PAR zaten bir Kürdistani partidir.
Dost da düşman da bunu böyle bilmesine rağmen, partinin adını değiştirmek “Kürdistan” kelimesini eklemek hangi somut yararları sağlayacak?
Bugün Türkiye’de kitlelerle buluşmak, örgütlenebilmek açısından HAK-PAR gibi bir partinin bile önünde sayısız engel varken, adını değiştirmek, KÜRDİSTAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER PARTİSİ yapmak demek onu sıradan bir misyon partisine dönüştürmek demekti.
O durumda HAK-PAR, sadece Diyarbakır’da faaliyet yürütebilecek bir sivil toplum örgütüne dönüşürdü.
KÜRDİSTAN ismi ile Diyarbakır, Van gibi birkaç il dışında hemen hiçbir ilde tabela asmak, sokaklarda bildiri dağıtmak, afiş asmak ve ya her hangi bir etkinlik yapmak olanaksızdı.
En azından bugün için koşullar bu şekildedir.
HAK-PAR’ın kitle gücü, bu türden büyük bir yükü kaldırmaya yetmez.
Kürdistan’ın kuzey illerinde, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı ve örgütlenmeyi hedeflediğimiz metrepollerde kendi ayağımıza ket vurur, ırkçı şoven kesimlerin saldırılarını göğüsleyemeyiz. Bugün var olan pek çok örgütü ve üyeyi de yitiririz.
Henüz koşullarımız buna elverişli değildir.
Biz örgütlenme çalışmalarımızı, eylem ve etkinliklerimizi çok ama çok zor, az bir katılımla gerçekleştiriyoruz. İnsanları il veya ilçe yönetimlerine ikna etmekte, eylemlerimize katılımlarını, seçimlerde aday olarak çıkmalarını sağlamakta olağan üstü zorluklarla boğuşuyoruz.
Bütün bunları görmeden bu İSİM değişikliğinin getireceği sıkıntıları hesaplamadan “ben karar aldım, hemen olacak!” demek mantıklı bir tutum olmadığı gibi, HAK-PAR’a ZARAR VERİLMEMESİ yönündeki Kongre kararına da ters bir durumdur.
13 yıl boyunca çok çeşitli sıkıntıları aşarak gelen, SEÇİMLERE girme hakkını elde edebilmiş, 2 Kürt partisinden biri olan HAK-PAR’ı bu duruma sokmaya kimsenin hakkı yoktur.
Bildiğiniz gibi bir partinin seçime girme hakkı elde edebilmesi için en az 42 ilde ve o illerin ilçe ve beldelerinin yarısında örgütlü olması gerekir. Biz mevcut halimizle bir daha bu koşulları yaratamayız.
Önünde en az iki yıl olan MK isteseydi acele etmeyebilir, Kongre kararlarına uygun, kırmadan dökmeden, ayrışmalara yol açmadan makul bir yol bulunabilirdi. Bu konuda pek çok kez önerilerimizde oldu. Ancak dinleyen olmadı.
Tartışmalarda iddia edildiği gibi kimse Kongre kararlarına, yani LEGALLEŞMEYE karşı bir tutum içinde olmadı. ”Hayır ben kongrenin legalleşme kararına karşıyım, ilegaliteyi sürdüreceğim” diyen de olmadı.
Tartışmalar bu kararın uygulanması sırasında ortaya çıkan önceliklerle, zamanlamayla ilgiliydi.
10.Kongre iki seçenek ortaya koymuştu: HAK-PAR isim değişikliği yaparak bu yükün altına girmeyi göze alırsa PSK örgütsel varlığına son verecek ve “Kürdistan Hak ve Özgürlükler Partisi” adıyla yola devam edecekti. Aksi halde PSK kendi adıyla, kendi programıyla kurulacaktı.
Merkez komite bu süreci yönetmekle, HAKPAR’a zarar vermeden, “kırmadan dökmeden, bütünlüklü olarak” gerçekleştirmekle sorumluydu.
Bu konuda bir sıkıntı oluşmuşsa, ki oluştuğu ortadadır; sorumlusu Merkez komitedir.
Biz HAK-PAR’a zarar verilmeden PSK nin kurulmasının mümkün olduğunu düşünerek 10. Kongre kararının hayata geçmesi için çok çabaladık.
Ortak bir yol bulmak için pek çok girişimde bulunduk. Yurt içindeki yetkili arkadaşlar bizi dışladı. Çağrılarımıza kulak tıkadı, bir araya gelip makul bir çözüm üretme önerilerimize sırtını döndü. Yapılan yazılı protokollere dahi uymadı.
Rahmetli Fehmi Demir ve Necati Bayram’ı Mesud Tek ile görüşmeye Avrupa’ya gönderdik. Önerilerimiz özetle şunlardı;
1-PSK kongresini toplayarak bu soruna bir çözüm bulsun. Şayet bu olmayacaksa;
2- HAK-PAR ve tüm PSKlilerin katılacağı geniş bir konferans toplansın. Burada çıkacak sonuçlara herkes saygılı olsun. Şayet bu da olmayacaksa
3- Sürece bizi, dışladıklarınızı da dahil edin, HAK-PAR’a zarar vermeden PSK yi birlikte kuralım.
Mesut Tek bu önerileri “arkadaşlara götüreceğim” dedi. Ancak bir yanıt verilmediği gibi, sonuç da çıkmadı.
Bu toplantıya ve yapılan somut önerilere Beko, Sidar, M.Ali ve Düzgün de şahittir.
Mesut Tek’in ülkeye dönüşü konusunda da yine HAK-PAR sürece dahil edilmedi.
HAK-PAR Başkanlık Kurulu sırf Tek’in geliş nedeniyle Diyarbakır’da toplandı.
Onu karşılamaya havaalanına gittik. Uçaktan iner inmez Fehmi Demir ve Abdullah Çelebi kendisini çiçekle karşıladı… Basın toplantısına iştirak ettik. Tüm bunlara pek çok arkadaş şahittir.
Aynı gece, değerli Rusipilerimizden PİRO’nun ve Sidar’ın girişimi ve çabasıyla, çözüm konusunda son bir umutla yeniden bir araya geldik. Fehmi Demir başkanlığında HAK-PAR Başkanlık kurulu ile Mesud Tek başkalığında PSK MK üyelerinin bir kaçı…
Konuşmanın özeti ve en önemli kısmı “mealen” şöyleydi; Mesud TEK, Piro’ya hitaben “ne görüşeceğiz Piro? Görüşecek ne var? Arkadaşların yeni bir önerisi yok. Herkes pozisyonunu koruyor. Biz kongre kararımızın gereğini yapmak için buradayız. Kimse bizden Kongre kararlarımızı uygulamamamızı bekleyemez.” Dedi.
Biz de “Yarın PSK toplantısı yapacaksınız. Biliyoruz ki PSK’li olmayanlar da davetli. Ama yine BİZİ DAVET ETMİYOR, DIŞLIYORSUNUZ! Bizim hakkımızda soruşturma açtınız ama henüz bir karar vermediniz. En azından bize tebliğ etmediniz. Biz hala PSKliyiz. hukukumuz devam ediyor… Bu toplantıya bizi, şimdi davet edin, BİZ DE KATILALIM, ortak bir yol bulalım. HAK-PAR’a zarar vermeden, 30-40 kişi ayırarak PSK yi birlikte kuralım, Gerekirse biz de dahil, uygun görülen arkadaşlar da katılır. PSK tabelasını Diyarbakır’da asar, bir süre faaliyet yürütürüz. Şayet kitleler PSK’ye akarsa, HAK-PAR’ı kapatır PSK de bütünleşiriz, yok kitleselleşemezse PSK kongresini yapar, HAK-PAR’da devam ederiz,” dedik. Ne var ki, MK’deki arkadaşlar “Biz istediğimizi toplantıya alır istemediğimizi almayız. Sizi toplantıya almak zorunda değiliz. Almayacağız!” dediler. Biz de ayrıldık. Bu konuşmalara PİRO, SİDAR dahil, pek çok arkadaş şahittir.
Özcesi mevcut MK ısrarla bizi dışladı. Uzlaşma, sorunları diyalogla çözme ve ortak akıl oluşturma kanallarını tıkadı.
Bilerek, tasarlayarak, taammüden örgütü böldü.
Kimi kadroları suçlamak, ”kongre kararlarına Ortadoksca bağlıymış gibi” propaganda yapmak, gerçek niyetlerini gizlemek için bir paravan sadece…
Nitekim sorunun güya “kongre kararlarına uymayanlar” olmadığı da ortada.
Peki, bu kaosun nedeni nedir?
Benim tespitim, tüm MK üyeleri değilse de “birkaç kişinin” niyeti ve çabası, kontrol edemeyeceklerini düşündükleri örgütle ve arkadaşlarla yollarını ayırma çabalarıdır.
Bu ayrışma isteğinin altında ilkesel ve düşünsel bir neden değil, dar görüşlülükle, acemilikle beslenen şahsi hesaplar olduğunu düşünüyorum Bu nedenle dolambaçlı bir yol izlemektedirler.
Bunu açıkça, nedenlerini ortaya koyarak, projelerini sunarak yapmak yerine, PSK ismini, mevcut olanaklarını sahiplenerek, kontrol edemeyecekleri kadroları dışlayarak, Kemal Burkay’ı da kenara iterek yapmak istemektedirler.
Nitekim yurt içinde yaptıkları “PSK “toplantılarına PSK’li olmayanları almakta, ama kendileri gibi düşünmediklerini bildikleri PSK üyelerini davet etmemekte, “seçerek” yapmaktadırlar.
Bu bir “hizip” hareketidir ve PSK yi temsil etmemektedir.
Asıl sorun; bu hizbin, Kemal Burkay’a karşı tutumudur. “Yeni paradigma”larının önünde Burkay’ı engel olarak görmeleridir.
Facebook gibi paylaşım sitelerinde “yeni” “deneysiz”, PSK kültüründen uzak, “çabuk yönlendirilmeye müsait” gençler eliyle yürütülen çirkin kampanyanın hedefi de Burkay’dır.
PSK camiasını derinden üzen bu kampanya ile Sayın Burkay’a akıl vermeye, nasıl PSK’li olunması gerektiği konusunda yön vermeye kalkan bu aklı evvellere üzülmemek elde değil.
Kemal Burkay’ı kendi hedefleri önünde engel olarak gören bu hizbin, PSK gibi alabildiğine bilinçli bir kitleyi maniple etme çabası boş bir çabadır…
Bizim çırpınmalarımızın tek nedeni, hepimizin ortak değeri olan PSK ve yarattığı kurumların erozyona uğratılmamsıdır.
Biz Kemal Burkay’ı itibarsızlaştırma çabalarına her zaman karşı olacağız.
Kürdistan Sosyalist Partisi’ne bağlı olan, onun yarattığı değerleri önemseyenler, bugüne dek şerefle, onur duyarak, başımız dik, yoldaşı olduğumuz için öğündüğümüz, eserleriyle büyüdüğümüz, çocuklarımıza adını verdiğimiz, dostun da düşmanın da saygı duyduğu, Parti kurucusu ve fikri önderi, emektarı Kemal Burkay’a ukalaca, haddini bilmezce saldırmanın,onu ucundan köşesinden itibarsızlaştırmaya çalışmanın; PSK nin yurt içinde bin bir emekle ayakta tuttuğu tek kurumu, HAK-PAR’ı çökertmeye çalışmanın ne anlama geldiğini dönüp düşünmeleri gerekir.
Bunun PSK lilikle, Kongre kararlarına bağlılıkla, İYİ NİYETLE bir ilgisi yoktur.
Elbet partilerde fikir ayrılıkları olabilir, kimi arkadaşlar farklı bir çizgiyle, yürüyüşle, yeni ittifaklarla yol almak isteyebilir. Bunun için Kemal Burkay ve onu gibi düşünen bizleri, kimi arkadaşların ifadesiyle “müritleri” engel olarak görebilir.
Bu gayet doğaldır.
Ancak bunun yolu manipülasyon, çarpıtma ile yol almak değil, yüreklice, net olarak ortaya çıkıp fikrini söylemektir. Parti tabanında veya kongresinde bu konuları tartışmaktır.
Aksine, bu tutumu sürdürenler sadece kendilerini yıpratırlar.
HAKPAR 6. Kongresi hakkında birkaç söz;
HAK-PAR, PSK kadroları ile farklı geleneklerden gelen kadroların buluştuğu bir birlik projesi olarak 2002 de doğdu. Farklı geleneklerden gelen bu kadroların zaman içinde, aradaki yapay duvarları kaldırarak, önyargıları yıkarak, pratik mücadele içinde kaynaşarak yeni bir HAK-PAR kimliği oluşturacağı düşünüldü.13 yıl içinde önemli mesafeler de alındı.
HAK-PAR kurulurken toplanan PSK merkez komitesi, HAK-PAR’ın iç işlerine kesinlikle müdahale etmeme tutumunu benimsedi.
PSK ile HAK-PAR politikaları zaten aynı idi. HAK-PAR üst yöneticilerin önemli bir kesimi de zaten PSK Merkez Komitesi üyeleriydi. Ülke içinde çalışan kadrolara talimatla müdahale etmenin yanlış olacağı ortadaydı.
İç içe geçmiş bu yapıda, PSK li kadrolar legal partide tamamen kendi inisiyatifleriyle hareket ettiler.
PSK hiçbir zaman “sen şurada il başkanı olacaksın”, “sen merkezde görev alacaksın”, “sen genel başkan olacaksın” diye bir karar almadı.
PSK, bu tutumunu iki kez bozdu. İki müdahaleye de Bayram Bozyel’in genel başkanlık sürecinde ortaya çıkardığı fiili durumlar neden oldu.Yani önce Bozyel aday olduğunu açıkladı.PSK içinde tartışmalar neden oldu sonra toplanan MK.tutum almak zorunda kaldı.
İlkinde, Bayram Bozyel’in yakın çalışma arkadaşlarının ve MK’nin bilgisi dışında Genel başkan adayı olduğunu ilan etmesi ile ortaya çıkan fiili durumdu.
Bu müdahale Sertaç Bucak’ın seçilmesiyle ve parti içinde büyük bir depremin yaşanmasıyla sonuçlandı.
MK ancak fiili durum oluştuktan sonra PSK üyelerine müdahale etmek zorunda kalmıştı.
İkinci durumda da HAK-PAR’ın 6. Kongresi’nde PSK Merkez Komitesinin toplanıp “Bizim adayımız Bozyel’dir” diye karar aldığını sanmıyorum. O da tıpkı önceki gibi, henüz MK toplanmadan, Bozyel, İstanbul’da katıldığı bir toplantıda genel başkanlık için adaylığını açıklamasından sonra oluşan fiili durumla gerçekleşmiştir.
En azından bize ulaşan bilgiler bu yöndedir.
Elbette iki arkadaşımızın da aday olması onların hakkıdır.
Fehmi Demir’in adaylığını açıklamasından çok sonra Bozyel aday olduğunu ilan etmiştir.
Fiili bir durum yaratan Bozyel, adaylık çalışmasını “ben PSK’nin adayıyım” diyerek, PSK MK’si ve Genel sekreterini de bu sürece dahil ederek sürdürmüştür.
Her parti kongresi, geçmişin muhasebesinin yapıldığı, düşünce ve önerilerin kararlara dönüştüğü, partinin bir sonraki kongreye kadar izleyeceği siyasetin genel çerçevesinin çizildiği ve yeni bir yönetimin oluştuğu süreçlerdir.
HAK-PAR’da bu güne dek 6.Kongre gerçekleştirdi.
Abdulmelik Fırat, Sertaç Bucak, Bayram Bozyel, Kemal Burkay ve nihayet yakın zamanda yitirdiğimiz Fehmi Demir genel başkanlığı üstlendiler.
Partilerde üyeler önerilerini kongrelere taşır, tartıştırır ve sonuçlandırır, sorunlarını kongrelerde çözümler. İstediği olursa ne ala, olmaz ise küsüp kenara çekilmez, karşıtlık yapmaz, zarar vermez; muhalefet eder, gelecek kongreye kadar hem görev ve sorumluluklarını yerine getirir, hem de düşünce ve önerilerinin hayat bulması için daha çok çalışır.
Önemli olan partide tartışma, muhalefet etme, düşüncelerini özgürce ifade etme, aday olma, seçme ve seçilme kanallarının açık olmasıdır.
HAK-PAR bu konuda rüştünü ispatlamış, demokratik bir partidir.
6.Kongrede yaşanan kutuplaşmanın ve ortaya çıkan sorunların nedeni Kemal Burkay’ın “müdahalesi” değil, PSK Merkez Komitesi’nin HAK-PAR’a müdahale etmesidir.
Aday çıkararak, Kongre kararını sadece isim değişikliğine indirgeyerek HAK-PAR’a dikte etmeye kalkışmasıdır.
Kemal Burkay’ın aday olmayacağının netleşmesi üzerine, Fehmi Demir’i aday gösterdiği yönündeki propaganda ise tamamen bir çarpıtmadır.
Yine, bir genel başkanın bir arkadaşımızı aday gösterme hakkı olsa bile, Burkay’ın bunu yapmadığını pek kez yazdık, çeşitli platformlarda dile getirdik.
Ancak Kürtçe atasözünde olduğu gibi “çıranın köre, davulun sağıra faydası yoktur.”
Burkay, son PM toplantısını bitirip odasına gittiğinde odasına doluşan ve kendisinin aday olması konusunda ısrarcı olanları reddetti. “Ben aday değilim, olmayacağım. İçinizden birisi aday olsun ben arkasında dururum, çalışmalara yine destek olurum,” dedi. O odada bulunan ve bulunmayan pek çok arkadaşın ismini saydı.
Orada bulunanların bir kısmı “Fehmi Demir aday olabilir” dedi. Bir kısmı başka arkadaşları önerdi.
O odada bulunanlar “Fehmi arkadaş, sen de Sertaç gibi son anda aday olduğunu açıklamaya kalkma. Adaysan çık adaylığını açıkla, PM üyelerine ve İl başkanlarına aday olduğunu söyle, destek iste. Destek bulursan aday ol. Biz de seni destekleriz” dedi.
Fehmi Demir’in adaylığı bu şekilde olmuştur.
Çok sonra Bayram Bozyel adaylığını açıklamıştır. PSK onu kendi adayı olarak lanse etmiştir.
Daha sonra da “iki aday da çekilsin, benim adaylığımda uzlaşılsın” diyerek Celal Baykara aday olmuştur.
Birkaç arkadaş da kongre ya birkaç saat kala “Kemal Burkay müdahale etsin, üç aday da çekilsin Alaattin abi olsun”diye kulis yapmıştır.
Burkay “Ben hem sosyalist, hem demokrat bir adamım, diktatör değilim, bu parti de demokratik bir parti. Kimseye adaylıktan çekil diyemem; yetkili olan kongredir, o kimi seçerse saygılı oluruz, demokratik işlerlik budur, “demiştir.
Kendini “üst akıl” olarak görenlerin Genel başkan Kemal Burkay’a gidip “bir çözüm bulduk, uygulayın, ” demesi de ayrı bir garip olaydır.
Kemal Burkay, Genel başkan olarak parti tabanından, dostlarından, yöneticilerinden gelen talepleri dinledi, il başkanlarını topladı, onların önerilerini aldı, aday olan 3 arkadaş ile görüştü. Fehmi Demir “HAK-PAR geleneği Genel başkanın PM listesini yapmasıdır. Liste ortak olur, başkanlar yarışır. Yine öyle olmalıdır” dedi.
Bayram Bozyel ise “blok liste ile seçime gidelim, her aday uyumlu çalışacağı kişilerle seçime gitsin, bizim önerimiz budur. Ancak kongre çarşaf liste derse biz ona da varız. ”dedi. Kongrede, üç adayın (Fehmi Demir, Bayram Bozyel ve Celal Baykara) ortak imzasıyla blok liste önerisi divana ulaşmasından sonra seçim hazırlığı yapıldı.
Bayram Bozyel ve MK üyelerinin kongreden önce, Evkuran Otel’de delegelerle görüşerek kendi listesini hazırladığına tanıklık edecek yüzlerce insan vardır.
Fehmi Demir’in listesini ise Kemal Burkay değil, Fehmi arkadaşın talebi üzerine Kongrede “blok liste” kararı alındıktan sonra bir grup arkadaşla ayaküstü kongre salonuna yakın bir Kafede biz yaptık.
Kemal Abi daha önce kendisi görevdeyken kimi dostlara, arkadaşlara kongreye katılın, görev alın önerileri olmuştu elbet.
Olumlu yanıt veren birkaç kişiyi de not ettiğini biliyoruz. Kongre öncesi daha güçlü bir Parti Meclisi oluşturmak için çabalamak, uygun bulduğu kişileri görev almaya ikna etmek, önermek her genel başkanın doğal görevidir.
Biz bu notları kendisinden istediğimizde, “Yanımda size verebileceğim not yok; kendi listenizi kendiniz hazırlayın,” dedi.
Biz de kafede listeyi hazırladık. Bu duruma da şahit olan onlarca arkadaş var.
Kimi arkadaşların bu konuda da Kemal Burkay’ı suçlaması tamamen bir manipülasyondur.
Kaldı ki bir genel başkanın, kendi partisi kongreye giderken liste hazırlaması da yerden göğe kadar hakkıdır. Meşrudur.
Gerçeği ters yüz ederek, çarpıtarak varılacak sağlıklı bir yer yoktur.
Sonuçta Kongrede tüm adaylar ve delegeler konuştular, görüşlerini, önerilerini, varsa eleştirilerini dile getirdiler ve oy istediler. Celal Baykara’nın çekilmesinden sonra Bayram Bozyel ve Fehmi Demir yarıştı.
Tamamen demokratik bir olgunluk içinde geçen kongreyi Fehmi Demir ve listesi kazandı.
Bu sonucu hazmedemeyenler, daha önce el altından Kemal Burkay’a tavır alanlar, bu kez tümden HAKPAR ‘a karşı tutum aldılar. Oysa bu arkadaşların en azından bir kısmı HAK-PAR’ı yönetmeye adaydılar.
Ne oldu?
Kimi arkadaşlar “Kemal Abi neden müdahale etmedi” diye kızıyor,
Kimi “niye müdahale etti” diye yalan yanlış bilgilerle ateş püskürüyor.
Kimisi de onlarca öneriyi sabırla dinleyen Kemal Abi’ye sadece kendisinin “öneri “yaptığını sanarak “neden bizim dediğimizi yapmadı” diye feveran ediyor.
Arkadaşlar, HAK-PAR bir partidir. Kendi karar mekanizmaları var. Siz gönlünüzden geçeni, aklınıza eseni söyler, öneri ve eleştirilerinizi yaparsınız, ama müsaade edin kararı HAK-PAR versin.
Emin olun biz de sizin kadar olmasa da yeterince deneyli, birikimli, doğru olanı yanlıştan ayırt edebilme yeteneği olan, Parti’nin ve Kürt hareketinin çıkralarını gözetebilen, yurt içindeki koşulları analiz edebilen, az çok zeki insanlarız.
Elbette hatalarımız, yanlışlarımız da oluyor, olacak. Ama bunlar, bizi olgunlaştıran, gelecekte daha dikkatli olmamızı, daha büyük hatalar yapmamızı engelleyen derslerdir.
Bırakın her şey kendi doğallığı içinde yürüsün.
Siz bize öneriler yapın, dostça, yapıcı eleştirilerde bulunun.
Fakat bin bir güçlükle yürüttüğümüz özgürlük mücadelesinde moralimizi bozacak, kadrolarımızı, kurumlarımızı yıpratacak tutumlardan kaçının.
Henüz ortada paylaşamayacağımız bir rant yok.
Herkes ciddi riskler alarak, çoluk çocuğunun rızkından keserek, bu mücadeleyi büyütmeye, kenedince doğru bildiği bir rotada ilerlemesini sağlamaya çalışıyor. Hal böyleyken birbirimizi hırpalamanın gereği var mı?
Değişmesi gereken, legal, demokratik sürece alışması gerekenlerdir.
Kemal Burkay, 20 yıl önce PSK nin legalleşmesini önerdi. Biz onun bu öngörüsünü ancak 20 yıl sonra görebildik…
O bize bu süreçte de çok iyi dersler verdi, öğretti.
Burkay 94 kongresinde “PSK Legale geçsin” önerisinde bulundu. Biz kabul etmedik. “Örgüt hazır değil, Koşullar uygun değil” dedik.
Peki, Burkay ne yaptı? Kimi aklı evvellerin iddia ettiği gibi örgüte tavır mı aldı? Hayır,
örgütün çoğunluğunun aldığı karara uydu. Hatta ısrarlarımız sonucunda Genel Sekreterliği yeniden üstlenip 2003 yılında yapılan 7. kongreye kadar canla başla çalıştı.
Bu kongrede görevini bıraktı ve Mesut TEK’e devretti. Mesut Tek ile Güney Kürdistan’da Kürt liderlerle görüşmelere katıldı.
Üye olarak Partisine hizmete devam etti. Gazete ve dergilerinde yazdı, kitaplarını yayınladı, Avrupa’da sayısız toplantı ve konferansta, etkinlikte yer aldı.
Bu süreçte Burkay’dan bir tek sefer bile PSK aleyhine bir yazı veya tutum görüldü mü?
Ders bir; arkadaşların, yoldaşların çoğunluğu hazır değilse, sorumlu bir kişi, ısrar etmek, rest çekmek, “ya benim dediğimi yaparsınız ya da çeker giderim, başka parti kurarım, başka partiye geçerim” gibi tutumlara girmez, yıkmaya çalışmaz, sabreder. Kendinden emin, sürecin kazasız belasız, bütünlüklü bir şekilde ilerlemesi için çalışır.
Ders iki; Partinin başında da olsanız, düz bir üye de olsanız aynı performansla ve samimiyetle çalışmanız gerekir.
Evet, bazı kişiler, Kemal Burkay’a “ Abimizdir, ona saygımız sonsuzdur… Bizi çağırsın, bu sürece müdahale etsin, ağırlığını koysun” demektedirler.
İyi niyetli olanlar bir yana, bazıları küçük akıllarıyla Kemal Abi’yi kendi amaçları için kullanmaya çabalıyorlar. Olmaz ise kenara çekilip, oturmasını istiyorlar.
Samimilerse Kemal Abi’nin görüşleri belli, üstelik yazılı, belgeli, sitede asılı duruyor. Neden gereğini yapmazlar?
Kemal Abi’ye, “HAKPAR var PSK’ye gerek yok” diye düşündüğü için de eleştiri yöneltenler, kızanlar PSK 6. kongre kararlarını bir kez daha okusunlar.
Bu kararlarda diyor ki “ülkede legal parti(HAKPAR)var, Gidip ona sadece ve sadece adını değiştir, “Kürdistan” kelimesi ekle diyeceğiz, eğer kabul ederse tamam, Xerç bitti emele paydos!
Yani adı PSK olacak, amblemi kırmızı zemin üzerine güneş olacak, programı değişip sosyalizm eklenecek veya başka her hangi bir şart sayılmış değil…
Kimi arkadaşlar 13 yıl boyunca PSK liler başta olmak üzere pek çok yurtseverin emeği ile yaratılarak bu güne taşınan, az çok tanınan, Türkiye’de var olan 100 parti arasından ilk 8 partiden biri haline gelen HAK-PAR’a gerek yok PSK ile devam edelim diyorlar.
PSK sosyalist bir partidir.
Bu gün PSK’yi yöneten Merkez komite bile legal olarak kurnayı düşündükleri partiyi “sosyalist” bir çizgi partisi olarak kurmayı düşünmüyor.
Tıpatıp HAK-PAR gibi, tüm Kürt yurtseverlerinin içinde olacağı bir yurtsever parti olarak tasarlıyor.
MK’nin kimi kadroları kendileri için “KÜRDİSTAN” kelimesinin olmazsa olmaz, kırmızı çizgi olduğunu ifade ediyorlar.
HAK-PAR isim değişikliğini bugün için, uygun görmedi.
Bunca hır gürün nedeni bu ise, kurum isimleri bu kadar “kırmızı çizgi” ise, neden tümüyle kendi kontrollerinde olan gazete dergi ve kültür merkezlerinin başına “Kürdistan” adını dün eklemediler/ bugün eklemeyi düşünmüyorlar?
Örneğin neden “vakfın” adını değiştirmekle işe başlamıyorlar?
Bu dayatmanın kimseye yararı olmadığının görülmesini, sağduyunun galip gelmesini umuyor ve “kararları” “Allahın emri” gibi öne çıkaranları yeniden düşünmeye davet ediyorum.
PSK’ liler acaba aldıkları KONGRE ve ORGAN kararlarını “örgütümüz hazır” değil, bu gün için“uygulanamaz” olduğunu görüp hiç mi geri almadılar.
Bazen söz etkisiz kalır, Ben bu durumda “su akar yatağını bulur” sözünü düşünürüm.
Bu saatten sonra yapılması gereken soğukkanlı olmak, sabırlı olmak, çalışmak ve özgürlükçülere yaraşır bir tutumla yola devam etmektir.