KOÇERO ile TİLKİ SELİM arasında…
Kemal Burkay
7 Haziran seçimleri öncesi sahnelenen amansız kamplaşma ve siyaset adına olup bitenler beni geçmiş günlere götürdü.
50-60 yıl kadar önce Kürdistan dağlarında eşkıyalar gezerdi. Bunlar, genellikle kan davası, “namus davası” ve benzeri nedenlerle cinayet işlemiş veya başka türden ağır suçlar işleyip dağa çıkmış insanlardı. Çoğu zaman dağda kendi benzerlerinden bir grup oluşturur, yol keser, gelip geçenin parasını, hatta elbiselerini gasp eder, insanları don gömlek bırakırlardı.
Eşkıyalar dağda tutunmak için çoğu zaman da yöre ağalarının himayesine girer, onlara hizmet ederlerdi.
Bu eşkıyalar arasında Koçero, Davudo, Tilki Selim gibi nam salmış olanlar vardı.
Jandarma da dağlarda eşkıya kovalardı ve bu durum sık sık gazetelere haber olurdu. Gazeteler bir keresinde şöyle bir haber yayımlamışlardı:
O ara yakalanmış ve hapiste olan Tilki Selim devlete haber gönderip “beni serbest bırakın, yüz bin lira da para verin, Koçero’yu yakalayıp getireyim, size teslim edeyim,” demiş.
Bunun üzerine bir fıkra yazarı da köşesinde şunları yazmıştı:
“Bu öneri güzel. Peki Koçero’ya kavuştuktan sonra Tilki Selim’i ne yapacağız? O zaman, bu kez de Tilki Selim’i yakalamak için Koçero’yu yüz bin lira ile birlikte serbest bırakmamız gerekebilir…”
Eşkıyalarla iş yaparsanız sonuç böyle olur işte, işin içinden çıkılmaz… Bir fasit dairede döner durursunuz.
Teşbihte hata olmaz, şimdi birileri de AK Parti’den kurtulmak için amansız bir çaba içindeler, o gitsin de kim gelirse gelsin, diyorlar. Bunun için de seven sevmeyen, insanları HDP’ye oy vermeye çağırıyor. HDP barajı geçerse AK Parti parlamentoda çoğunluğu yitirirmiş…
Güzel de, yarın geleceklerden kurtulmak için ne yapacaklar acaba? Belki bu kez de bir Cevdet Sunay, bir Kenan Evren ararlar…
Bunların hayatı hep böyle geçti, ya Koçero, ya Tilki Selim…
Bunun başka yolu yok mu Allah aşkına? Mesela dağlar eşkıyasız olamaz mı?
Özgür ve demokratik bir toplum düşünemez miyiz?
AK Parti’den kurtulmak için Kürt halkının özgürlük taleplerinden vazgeçmemiz, CHP ya da MHP’leşmemiz mi gerekiyor?..
“Devletin hizmetindeyim”, “ne bağımsızlık, ne federasyon ne otonomi”, “tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek dil” dememiz mi gerekiyor?
Biz Kürtleri, dilimizi kültürümüzü yok saymış, bizi kıyımdan geçirmiş olanların fotoğraflarını ve simgelerini dalgalandırmamız mı gerekiyor?
Bazıları üstelik Kürt halkı ve sol adına, “halklar” ve “büyük insanlık” adına bunu yaptıklarını söylüyorlar. İnsan bu kadar şaşırabilir mi?
Bazıları da “birlik” adına bunlara oy vermemiz için diller döküyor.
Tam da böyle bir kafa karışıklığının yaşandığı bir zamanda, seçime bir gün kala Diyarbakır’da ciddi bir provokasyon sahnelendi. Bu acımasız eylem kafaları daha da karıştırdı. Onu düzenleyenlerin de zaten amacı buydu: Belki seçmenleri kendi hesapları doğrultusunda yönlendirmek, belki kitleleri kanlı bir çatışma ortamına sürüklemek…
İşte böyle bir ortamda oy kullanacağız. Sağa sola sapmadan doğru yolda yürümek kolay değil; ama önemli olan bunu başarmak.
6 Haziran 2015