Birleşmiş Milletler örgütü 21 Şubat gününü “Uluslar arası Sömürgecilikle Mücadele Günü” olarak ilan etmiş. BM,sömürgecilik olgusunu klasik sömürgecilik ve yeni sömürgecilik ( neo-kolonyalizm) olarak katagorize etmiştir.Ne var ki BM, sömürge-sömürgeci ilişkilerini “deniz aşırı” şartına bağlayarak,bu şarta uymayan sömürgecilik uygulamalarını görmezden gelmiştir.Bu yazı dizisinde BM’nin kuruluşu, çalışması ve sömürgecilik tanımları üzerinde duracağız BM Antlaşması , San Francisco’da, 26 Haziran 1945 ilgili devletlerce imzalanarak yürürlüğe girdi. Bu antlaşma dünya ulusları arasında ortak bir hukuk oluşturmayı hedeflemektedir. BM ilke olarak temel hak ve özgürlükleri esas alan bir örgüt olarak kurulmuştur. BM kendi içinde çeşitli alt birimler oluşturmak sureti ile dünya düzlemindeki meri sorunlardan doğan baskı, sömürü ve kötü muamele sorunlarını barışçı yollarla çözmede öncü olmayı kendine görev bilmektedir.BM’nin 196 üye ülkesi var.5’i daimi üye var.BM güvenlik konseyinin 5 daimi üye ve 10 diğer ülkelerden oluşan 15 üyesi bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Örgütü; “Bütün halkların devredilmez tam hürriyet, egemenliklerini kullanma, ve milli ülkelerinin tamlığı hakkına sahip olduklarına kani olarak, sömürgeciliği bütün şekil ve tezahürleriyle çabuk ve şartsız olarak sona erdirme zaruretini resmen ilan eder .” diye kuruluş felsefesini kısaca yukarıdaki gibi ilan etmiştir. BM, “Birleşmiş Milletler Dekolonizasyon” ( Anti-Sömürgeci) yasasını ise,1960 tarihli 1514 ve 1541 nolu “BM Genel Kurul Kararları ve BM Anayasası ”nın ll. bölümündeki yasal temeller bölümünde, ifade etmiştir. Sömürge ve bağımlı ülkeleri ilgilendiren en önemli iki ilke aşağıdaki gibidir. (BM’nin 14 Aralık 1960’ta toplanan 15.Genel Kurulunun 1514 sayılı kararının 5. ve 6. bentleri) “5. Vesayet altındaki ve Muhtar olmayan ülkelerde veya bağımsızlıklarını henüz elde edememiş olan diğer bütün ülkelerde tam bağımsızlık ve hürriyet haklarını kullanmalarına imkan vermek için, onların serbestçe açıklanmış irade ve arzularına uygun şekilde herhangi bir ırk, itikad veya renk ayırımı yapmadan bütün yetkilerin bu ülkelerin halklarına şartsız ve kayıtsız bir şekilde devri için acil tedbirler alınacaktır. 6. Bir ¸ülkenin milli birliğinin ve ¸ülke bütünlüğünün kısmen veya tamamen bozulmasını amaçlayan herhangi bir teşebbüs Birleşmiş Milletler Şartı”nın amaç ve ilkeleri ile bağdaşmaz.”
“BM’nin 1514 sayılı kararının 4.6. ve 7. bentleri BM Genel Kurulu”nun 1952 tarihli, “Ulusların Kendi Geleceklerini Belirleme Hakkı” kararına ve özüne aykırıdır. Söz konusu bentlerin “ ikiyüzlü” , başta Kürdistan gibi benzer sömürge ülkelerin bağımsızlık taleplerine karşı kullanılacağı her vesile dile getirilip eleştirilmektedir. Lahey Adalet Divanı, 1514 sayılı maddenin 4.6. ve 7. bentlerinin BM’nin amaç ve ilkeleriyle bağdaşmadığını Kosova kararıyla tekzip etmiş oldu.”(Kosova ve Kürdistan,Ç.Çeko makalesi) “BM sömürgeciliğin neresinde?”
BM’nin dünyadaki olaylar karşısındaki tutum, tam bir rezalet olmasına rağmen, kapitalist/emperyalist sistemin yaratığı birçok soruna karşı, “gün” ilan etmiştir. “Irkçılığıa karşı mücadele günü”, “Kadınlara yönelik şiddete karşı mücadele günü”, “İnsan hakları günü”, “Çocuk hakları günü” vb. şeklinde liste uzuyor. Bugünlerden biri de, “sömürgeciliğie karşı mücadele günü”dür. 21 Şubat’ı sömürgeciliğe karşı mücadele günü ilan BM, yıllardır sömürgeci saldırganlığın destekçisi konumundadır. Sömürgecilik gibi emperyalizmin her gün yeniden ürettiği bir soruna karşı mücadele, elbette yılın bir gününe sıkıştırılamaz. Ancak BM söz konusu olduğunda, bir günlüğüne de olsa, sömürgeciliğe karşı tutum alması olası değil. Tersine BM, sömürgeci emperyalist saldırganlığa “meşru” bir görünüm vermekle mükelleftir; tıpkı Afganistan, Libya ve daha birçok ülkeyi hedef alan emperyalist saldırılara destek olması gibi. Hal böyleyken, BM’nin sömürgeciliğe karşı “mücadele günü” ilan etmesi, riyakarlığın kaba bir biçiminden başka bir şey değildir. Bu, katilin kurbanına göz yaşı dökmesi gibi bir şeydir. Rezil imajını düzeltebilmek için, “gün”ler ilan eden BM, hem sistemin ürettiği ağır suçların ortağı hem söylemde bu sorunlara karşı mücadele ediyor. Bilindiği üzere, sömürgeciliğe veya başka bir toplumsal soruna karşı mücadele içi boş nutuklar atmak veya bildiri yayınlamakla olmuyor. Bu pratik bir tutumdur. “Sömürgeciliğe karşı mücadele günü” ilan eden BM’nin pratik tutumu ise, söylemin 180 derece zıttıdır. Zira BM, sömürgeci sistemin bir parçası olmak kalmıyor, emperyalist saldırganlık ve savaş planlarına hizmet ediyor aynı zamanda. O halde BM, hem sömürgeci sistemin parçası hem yeniden üreticisi durumundadır ve sömürgeci sistemin yıkılması ile BM’de yıkılacaktır.”(Sosyalizm için Kızıl Bayrak) BM’nin “sömürge” algısı sadece “deniz aşırı” olmakla sınırlıdır. Bu nedenle deniz aşırı olmayan Asya ve Ortadoğu’nun kimi ülkeleri “sömürge” gibi algılanmamaktadır. Dolayısı ile bu tür ülkeler için ”self ve determinasyon” ilkesi savunulamamaktadır. BM güvenlik konseyi bu tür ülkelerdeki katliamlara ( Kürdistan da Halepçe) karşı ancak bireysel ve insani tepkilerle sınırlı kalmaktadır. Oysa ki, Halepçe’de bir soykırım uygulandı ve bu tüm dünyaya karşı bir insanlık suçuydu. BM seyirci kaldı çünkü Kürdistan’ı sömürge statüsünde görmüyordu. Sömürge statüsünde görmüyordu-hala da öyle- çünkü Kürdistan deniz aşırı bir ülke değildi. Kürdistan ülkesinin birden fazla sömürgeci devlet tarafından sömürgeleştirilip “dört parçaya” bölünmüş olması da BM’nin dikkatini çekmemiş olsa gerek. Örneğin,Angola,Mozambik, Yeşil Burun adaları, Sao To-me ve Gine Bissau Portekiz”in sömürge¬leriydi.Bu ülkeler denizaşırıydı ve Portekiz’den on binlerce kilometre uzaktaydılar.Evet bü ülkeler batılı baronlar tarafından sömürülmekteydi.bu halklar “mili” haklara ve kendilerini yönetme hakkına sahip değillerdi.Baskı altındaydılar. BM ve ilgili kuruluşlar bu ülkelere dayanışma ve destek sağladı, onların haklarını korudu, kolladı.Çok da iyi yaptı. Ama hiç biri “Enfal”e maruz kalmadı,Halepçe benzeri bir dramı yaşamadı.Portekiz uçakları gökten Yeşilburun ya da Gineye zehirli gaz yağdırmadı. Deniz aşırı oldukları halde oradaki yerli halka insanlık dışı uygulamalar yapılmadı, katliam ve soykırma yoluna gidilmedi. Kürdistan Irak’a 200 kilometre ,Gine, Portekiz’e 20.000 kilo metere. Gine ve Kürdistan sömürge iki ülke. Irak ve Portekiz de sömürgeci iki ülke.Şimdi bakalım hangisi daha çok zalim bir sömürgeci ve hangisinin bu günkü durumu ne. Gine, bağımsız bir devlet, ama Kürdistan hala “statüsüz” olarak yerinde durmakta. Ekonomik ve siyasal abluka devam etmekte ve BM gereğini yapmamak konusundaki tutumunu sürdürmektedir. İran devleti hala ortalama olarak günde dört Kürt idam etmektedir. BM,hala görmezden gelmektedir. Görüleceği gibi geçmişten bu güne Kürdistan, “sömürge” olarak görülmediği halde ve “deniz aşırı” olmadığı halde,korkunç katliamlara ve insanlık dışı uygulamalara maruz kaldı. En bariz örnek, Germiyan bölgesi (Süleymaniye, Halepçe vs.) İran ve Irak sömürgeci yönetimlerine 200-300 kilometre mesafede. Sömürgeci Baas yönetimi Halepçe’de bir soykırım yaptı. BM ve bağlı kuruluşlar her hangi bir yaptırıma gitmedi.Her halde ” Bir ¸ülkenin milli birliğinin ve ¸ülke bütünlüğünün kısmen veya tamamen bozulmasını amaçlayan herhangi bir teşebbüs Birleşmiş Milletler Şartı”nın amaç ve ilkeleri ile bağdaşmaz.”( BM’nin 14 Aralık 1960’ta toplanan 15.Genel Kurulunun 1514 sayılı karar 6.bendı) ilkesi gözetildiğinden olsa gerek. BM:” “Bütün halkların devredilmez tam hürriyet, egemenliklerini kullanma, ve milli ülkelerinin tamlığı hakkına sahip olduklarına kani olarak, sömürgeciliği bütün şekil ve tezahürleriyle çabuk ve şartsız olarak sona erdirme zaruretini resmen ilan eder.” İlkesini “yasa olarak benimsediği halde bu yasanın gereğine uygun davranamamaktadır. BM üyesi kimi ülkeler ise tamamen “ulusal ve sömürgen” çıkarları bakımından emsal karar oluşturmasın diye kimi halkların “devletleşme” hakkını manipüle etmektedirler. “ Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesi ardında bağımsızlık ilanına karşı çıkan İspanya, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, Romanya, Rusya, Sırbistan, Azerbaycan ve Slovakya’nın iç anatomilerine bakıldığında ilginç bir karşı çıkış ortaklığını görürüz. Bu devletlerin siyasi sınırları içinde veya dışında Kosova örneğine benzer sorunlara sahip oldukları, Kosova modelinin kendileri için emsal teşkil etmemesi için bağımsızlık ilanına karşı oldukları görülür. Yunanistan, Kıbrıs Türk kesiminin bu hakkı kullanmasından ve ülkedeki yarım milyona yakın Arnavut nüfustan; Romanya ülke içindeki Macar azınlıktan; Azerbaycan, Ermenistan’la olan Karabağ sorunundan; Rusya, Sırbistan ilişkisi ayrıca Gürcistan-Abhazya, Gürcistan-Osetya ve Moldova-Pridjenstroves arasındaki çatışmaların yeniden başlayabileceğinden; İspanya, Bask ve Katalonya’dan dolayı Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkan ülkelerdir.” ( Kosova ve Kürdistan.Çetin Çeko makalesi) BM’nin ülkelerin “toprak bütünlüğünü” korumaya yönelik tutum ve duruşları, “sınır ihlali” ve “hava sahası”, “deniz sahası” gibi kavramları müktesep hak olarak kabul etmiş olması,sosyo-kültürel ve tarihsel bakımdan ulus ve ülke realitesi tartışmasız olan Kürdistan’ın parçalı durumunu göz ardı etmektedir.BM’nin “ülkelerin toprak bütünlüğünü” korumaya yönelik temayülü,yakın tarihte kendi topraklarına ait olmadığı halde sömürgeci emeller sonucu hala tahakküm altında olan Filistin ve Kürdistan topraklarının parçalanmışlık halini adeta “meşru” ve “reva” görmektedir. BM’nin adaletsiz anlayışı işte bu örnekte de kendini göstermektedir. Ortadoğu da kimi ülkelerin ”gayri meşru sınırların” korunması bir yana, BM gibi bir kurumun bu sınırların yeniden tahsisi konusunda zorlayıcı olması gerekirdi.Dört devletin ortasında bulunan Kürdistan’ın Kürdistan’la bölünmesi ve beş ayrı “sınırla” bir ülkenin “sınırlandırılması” hiçbir hukuka sığmaz ve asla meşru ve adil olan bir durum değildir. – Devam edecek- 2.Bölüm: BANKİ MON’UN “ÖNCELEİKLERİ” VE KÜRDİSTANIN DURUMU |