GÜNCEL

Birbirimizin Yaşamına Tahammülümüz Yok

Birbirimizin Yaşamına Tahammülümüz Yok

10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilişinin yıl dönümüdür. Bildirge 10 Aralık 1948 günü BM’de kabul edildi. Bu aynı zamanda dünyada yeni bir çağın başlangıcı olarak kabul edilebilir. İnsanın insan olması nedeniyle sahip olduğu vazgeçilmez, devredilmez ve dokunulmaz haklarla donatılması döneminin başlangıcıdır. İnsanın en temel hakkı kuşkusuz yaşam hakkıdır. Her ne kadar İnsan Hakları tarihsel olarak devletlerin otoriter tutumuna karşı gelişmiş ise de insan haklarına saygılı davranmak devlet dışı özel ve tüzel kişiler için de gereklidir.


10 Aralık 2016 günü Beşiktaş’ta meydana gelen patlamalar her ne amaç ile yapıldıysa yapılsın, özü itibarı ile insan yaşamına yöneliktir. Yaşam hakkını doğrudan doğruya hedef almıştır. Neticede 44 insan yaşamından oldu ve onlarca yaralı var. Bu olayın vicdana sığar yanı yoktur. Sadece cinayet değil, aynı zamanda cinnettir de. Yaşamını yitirenlerin ekseriyetinin güvenlik görevlisi olması bu gerçekliği değiştirmiyor. Yaşam hakkı herkes için kutsaldır. Bunun hiçbir savunulur yanı yok, lanetlenmelidir.


İnsan oğlu çok kimliklidir. Bizi birbirimizden ayırt eden ve ortaklaştıran kimliklerimiz vardır. İnançlarımız, değerlerimiz, yaşam tarzlarımız, düşüncelerimiz, hobilerimiz, etnik aidiyetimiz, siyasi düşüncelerimiz vs. hem bizi birbirimizden ayırt eden hem de ortaklaştıran kimliklerdir. Farklılıklarımız hem düşünce hem de fiziki yaşamımızı çeşitlendirip, kültürel zenginliğimizi artırıyor.

Ne var ki biz bu kültürel olgunlukta değiliz. Farklılıklarımızı negatif değerlendiriyoruz. Onlarla yaşamanın sağladığı muazzam imkanları görmüyoruz. Sadece zararlı olarak değerlendirip, kurtulmaya çalışıyoruz. Bizden farklı olan ötekidir ve ötekinin de yaşamasına tahammülümüz yoktur.


Sorunlarımızı uzlaşı kültürü içinde çözme yeteneğimiz yok. Sorunu ortadan kaldırmaya yönelik çaba göstereceğimize sonuçlarla uğraşıyoruz. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki öfkeler bilenmiş, sevgi ve em-pati, ise sinmiş gitmiştir. Aşırı bir kutuplaşma var. Kutuplar karşılıklı birbirini düşman olarak görüyor ve amiyane tabirle “Kahrol düşman “diyorlar. Barışçıl, müzekkereli yöntemler dense, karşılıklı şiddet dozunu artırmakla meşgulüz. İçinde bulunduğumuz bu ruh hali hepimize zarar veriyor. Sanırım toplumsal bir rehabilitasyona ihtiyacımız vardır.

Bir ülkenin en büyük ekonomik kaynağı beşerî kaynaktır. Genç yaşlarda henüz üretme yaşına gelmiş insanlarımızın vakitsiz ölümleri, insani ve sosyal değerler bakımında büyük kayıp olduğu gibi, ekonomik olarak da kalkınmamız önündeki en büyük engeldir. Her biri ayrı ayrı birer büyük trajedi olan bu erken ölümler önüne geçmek durumundayız.

Jeopolitik açıdan zaten son derece problemli bir bölgedeyiz. Dünyanın fosil enerji kaynaklarının yarısından fazlası Ortadoğu’dadır. Haliyle sanayisi gelişmiş tüm ülkelerin ucuz ve güvenli enerjiye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç Ortadoğu’ya ilgiyi doruklara taşıtıyor. Her batılı ülkenin Ortadoğu için bir plan, bir stratejisi vardır. Buna karşın Ortadoğu’da çözülmemiş etnik sorunlar, bitmeyen mezhep kavgaları vardır. Rejimler demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü üzerinde kurulmayınca, her daim sistem dışı muhalefet de toplumsal destek buluyor. Bundan amiyane tabirle dost olmayan, emperyalist güçlerde istifade ediyor.

Kürt Sorunu Osmanlıdan Cumhuriyete miras kalmış bir sorun. Cumhuriyetin elit kurucuları bu sorunu demokrasi, hukuk, sosyolojik ve demografik gerçekliğe uygun çözmemiş; daima şiddet yöntemini tercih etmiş ve sorunu güvenlik ekseninde değerlendirmiştir. Sonuç bizi on yılların şiddet cenderesine sokmuştur. Şiddettin çözüme en ufak katkısının olmadığı on yılların deneyimiyle sabittir. Ne var ki halen şiddetten medet umanların da sayısı az değildir.

Beşiktaş faciasından sonra, intikam nidalarıyla öfkeyi bilemek bize fayda getirmez. Toplumsal dayanışmamızı artıracak, kutuplaşmayı azaltacak politikalar uygulamalıyız. Evvela Prens Sabahattin tarafından, ta Osmanlı döneminde savunulan Âdem-i Merkeziyetçiliği hayata geçirmemiz gerekir. Her yurttaş için İnsan Haklarını güvence altına almak zorundayız. Bireysel haklarda takılmamalıyız, kolektif hakları da bireysel haklar hassasiyetiyle güvenceye bağlamalıyız. Bu toplumun her üyesi kendisini toplumun eşit ve onurlu bir ferdi olarak görmelidir. Birbirimizi yok etmekle uğraşmamalıyız. Birbirimizi yaşatmak için dayanışma göstermeliyiz.


Siyaset kurumu, sorun çözmeli sorun üretmemelidir. Bundan önce de onlarca katliam niteliğinde saldırıyla karşılaştık. Bundan sonra da karşılaşmayacağımızın hiçbir güvencesi yoktur. Elbette ki güvenlik önlemleri alınacak, suçlular cezalandırılacaktır. Asıl olan iç barışımızı güvence altına almaktır. Bunun yolu da demokrasiyi sınırlandırmak değil, demokratik alanı genişletmekte geçer. 13.12.20216

Av. Abdulmenaf KIRAN

HAK-PAR Gnl. Bşk. Yard.

About Post Author