TÜRKİYE’DE TARIM ve HAYVANCILIK
Davut BİLİNMİŞ
Ukrayna ve Ortadoğu’da devam eden savaş, terör ve devletler üzerinden yaşatılan şiddetin altında yatan gerçek, ekonomik çıkarlardır.
Kimisi direkt savaşa girmeden piyonlar üzerinden bu savaşları verirken, kimisi direkt ulusal çıkarlar uğruna savaşın içinde yer almaktadır.
Dünyadaki bu gelişmeler tarım ve hayvancılık ekonomisinin uluslar ve halklar için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
İnsanoğlunun yaşamını sürdürmesi için, gerekli olan temel ihtiyacın beslenme olduğu ekonomi dünyasının genel kabulüdür.
Türkiye’de tarım ve hayvancılıkta bugüne nasıl gelindiğini görmek için yakın tarihine kısaca göz atmak gerekmektedir.
Türkiye’de 24 Ocak 1979 ekonomik kararlarından sonra, ücretler piyasa dalgalanmalarının altında kaldığı İçin ekonominin genel kuralı olan, arz/talep dengesi, talep aleyhine diğer ifade ile halkın tüketim ihtiyaçlarının kısıtlanmasına sebep olmuştur, bu da ekonomide uzun yıllar daralmaya, makro ekonomik dengelerin bozulmasına sebep olmuştur.
Ekonominin temel kuralı olan arz ve talep dengesi, kendi koşulları ile yürümediği için dengeler alabora olmuştur.
Türkiye’de yaşayan nüfusun büyük kesimi, yıllar yılıdır, temel ihtiyaçları karşılama sınırında iken, bugün o sınırın da çok altında olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.
Ayrıca Türkiye’de 1970’li yıllarda yükselen demokrasi mücadelesi ve Kürt ulusal taleplerinin önüne geçmek için, sağ sol çatışması yaratarak yükselen demokrasi taleplerini terörize ederek önüne geçmeye çalışılmıştır.
Yükselen Kürt ulusal taleplerini de ‘’kendi öz gücüyle‘’ içerden kuşatarak, temel sorunların demokratik yoldan çözümüne engel olarak, toplumsal akışın önünü kesmeye çalışarak, güvenlik politikalarını bugüne kadar hayata geçirmiştir. Güvenlik politikaları beraberinde yıllardır, devletin, büyük ekonomik bütçeler ayırmasına sebep olmuştur.
Sonraki yıllar bu sarmalın içinde, Kürt coğrafyasında özellikle kırsal alanda PKK ve devlet baskıları, tarım ve hayvancılığa büyük darbeler indirmiştir.
Beş bin civarında köyün boşaltılması, dört, beş milyon civarında insanın kentlere göç etmesi, tarım ve hayvancılığa bölgede vurulan darbe olarak bugünleri yaşatmıştır. Hayvancılık ve tarım kırsal kesim üzerinden yürütülen alan olduğunu da unutmamak lazım.
Doksanlı yıllarda faili meçhul cinayetler, akabinde şiddet ortamının kentlere taşınması, ikibinli yıllara kadar Kürt coğrafyasında güvenlik ve çok farklı sebeplerle, büyük oranda sermaye göçünün yaşanmasına sebep olmuştur. Sermayenin ‘’dini imanı yoktur‘’ ve güvenli ortam ister sözü, genel kabul görmüş bir gerçekliktir.
Bölge, PKK üzerinden adeta periyodik takvime bağlanarak, ticari alandaki işyerlerinin kepenk kapatma, gösteriler vb. gibi olaylar, ekonomik çöküşü kentlere de sıçrattı.
Oynanan bu tiyatronun karşılığı olan kar/zarar dengesi ise, siyasi derinliklerle cevap verilmesi gereken konulardır. Geniş yığınların bunu kavraması kolay değildir.
Sonra, yine PKK’nin yol açtığı meşhur Hendek olayları kentlerde de, göç ve ekonomik dinamizmin yerle bir olmasına sebep oldu.
Kürt coğrafyası yıllarca, dışardan yaratılan ‘’kendi öz gücü’’ üzerinden ekonomisi felç edilmiştir, yitirilen on binlerce genç kuşağın, bölge ekonomisine olan negatif yansımaları ise, başlı başına bir akademik araştırma konusu olması gerekir kanısındayım.
Kürt coğrafyasında bu olup bitenlerden dolayı meydana gelen sermaye çıkışı, sadece sanayide gerilemeye yol açmamıştır.
Kırsal alanları terörize ederek, tarım ve hayvancılığa da büyük oranda darbe vurulmuştur.
Ayrıca yirmi birinci yüzyılda, kendi kültüründen uzaklaştırılan bir halk, derinliklerden gelen kendi kültürünü gelişen teknoloji ile buluşturmadan, gerek sanayide ve gerekse tarım ve hayvancılıkta çağın gerekli teknolojileri ile üretim yapması olanaklı değildir.
Sonuç olarak, Türkiye temel sorunları ile yüzleşmeden, sanayi de olduğu gibi, tarım ve hayvancılık alanını da, verimli kaynak haline getirememenin sancılarını yaşamaya devam edecektir.
Temel sorunların çözümünü hayata geçirmesi ise, ülkeyi yöneten siyasi erkin, ezberlerden uzaklaşarak, Türkiye’de yaşayan bütün kesimlerin çıkarına olan, çözümsüzlüklerin arkasında saklanmadan, sorunları siyasi ranta dönüştürmeden, ülkede yaşayan her kesimin, patronun, çalışanın, gençliğin, köylünün, kadının kısacası her kesimin, çıkarını öne çıkarması ve temel sorunlara çözümler üretmesi ile mümkündür.