Kürdce mi, Statü mü, Yoksa İkisi Birden mi?
Aziz YAĞAN
70’lerde Kürdleri ‘leş gibi yerde yatan kütle’ diyerek aşağılayanlar, 90’larda ‘adanmış ve kararlı ilk kurşun’ övücülüğüne başlamış ve böylece Kürdlerin öldürülerek, işkenceler görerek, sürülerek, cezaevlerine girerek ‘kadavramsılıktan’ kurtarıldıklarını ileri sürenler vardı. 70’lerin, 80’lerin, 90’ların ‘kadavramsı’ Kürdleri, Kürdce de anlaşabiliyordu. İstanbul’un en kalabalık Kürd nüfusuna sahip bir şehir haline getirilmesinde emekleri olan bu insanlar sayesinde 40 yılda yani 2020’lere gelindiğinde milyonlarca Kürd yerinden edilmiş ve çoğu Kürd de anadilini bilmez hale gelmişti.
40 yıllık yıkım, sürgün ve imhada etkisi, payı, katkısı olanlar o günlerdeki sorumluluklarını itiraf etmediler, Kürd ve dünya toplumundan özür dilemediler. Bu anlayış o zaman da Kürdlerin kayıplarını önemsemiyordu, Kürd çocuklarının, Kürd yetişkinlerinin dağlarda, kentlerde yok edilmesi umurlarında değildi. Destek veren ilerici; destek vermeyen ve tarafsız kalansa işbirlikçi, ihanetçi, ajandı.
Kürdlerin ‘leş gibi yerde yatan kütle ya da kadavramsı’ olmadığı, aksine kadavra numarası yaptığı son 40 yılda anlaşılmış olmalıdır.
Şimdilerde konsept değişti. O zaman “KürT Özgürlük Hareketine” destek vermeyeni kötüleyenler, şimdilerde Kürdce bilmeyenleri, Kürdce öğrenmek için çaba sarf etmeyenleri kötülemeye başladı? 40 yıl önce Kürd toplumunu “yurtseverler ve işbirlikçiler” diye ayrıştıranlar, toplumun ve coğrafyamızın zarar görmesini engellemeyenler hatta ‘sakatlanmasında’ payı olanlar, günümüzde “Kürdce bilenler ve Kürdce bilmeyenler’” diyerek toplumumuzu zamanın ruhuna uygun biçimde ayrıştırıyor! Kürdün bilincini ve amacını tartışmak için sadece Kürdceyi kriter almak ne derece uygundur ya da sağlıklıdır!
Türkiye’de Kürdler iki farklı toplumdan oluşur: bölgesinde yaşayan Kürdler ve bölgesinde yaşamayan Kürdler. Bölgesinde yaşamayan Kürdler bir ya da iki nesil sonra sadece anadilini unutmakla kalmayacak, kalırsa Kürdlüğü de sembolik olacaktır. Bu bireylerimiz bölgesine geri dönerse kimlik yitiminden kurtulabilir.
Türkiye’de kimi Kürdler yaklaşık yüz yıllık asimilasyonun, son 40 yılda kimi grubun savunmalarını Türkçe vermesinin ve ayrıca PKK’nin de etkisinin (PKK’de sözlü ve yazılı dil Türkçedir) bir sonucu olarak Kürdce bilmemektedir.
Katı tek dil politikası, katliamlar, akademik hayatta ve iş dünyasında Türkçe dışındaki dil konuşucularını dışta tutucu, ilerletmeyici sistemin ve toplumun tutumundan etkilenenler, endişelenenler çocuklarına Kürdce öğretmedi. Kürd toplumunda Kürdce bilenlerin sayısı yıllar içinde azalırken, Kürdce bilmeyenlerin sayısı artmaya başladı.
Kürdce bilen Kürdler ya da Kürdce konuşmanın zaruretine dikkat çeken Kürd olmayan bireyler; Kürdce konuşamayan bireyleri olumsuz değerlendirmeye devam ediyor. Evin içinde dil öğretilmemiş olsa da kişisel çaba ile dil öğrenmeye çalışmayan Kürdler için iyi olmayan cümleler kuruluyor. Hatta, Kürdce bilmeyenin, Kürdce öğrenmeye çalışmayanın Kürdlere hayrı olmayacağı, kiminin de Kürd aydını sayılmayacağı ileri sürülüyor ve bu sav birkaç Kürd tarafından heyecanla karşılanabiliyor.
Kürdce konuştuğu için kendini ve yakın çevresini asimilasyonun dışında sanan, Kürdce bilmeyen Kürdlerden kendini üstün gören ve üstte tutanlarımız var. Kürd meselesinde ‘Kürdce konuşun’ demekten başka önerisi olmayan, “annesi hiç Türkçe bilmediği için Kürdce öğrenmiş” (cümle B. S.’a ait) Kürd diğer Kürdler de Kürdce konuşunca özgürlüğün doğal olarak geleceğini sanıyor olabilir. Her Kürdün Kürdce konuşmasıyla ‘homojen’ bir toplum sağlanacağını ve böylece ortak tutum için tek koşulun bu olacağını sanıyor da olabilirler. Aldanıyorlar ve bu bireylerimizin zaman kaybetmeye bir itirazları yok.
Bu nedenle Kürd bireyini sadece Kürdce kriteri üzerinden değerlendiren Kürdlerden etkilenilmemesini öneriyorum. Bugün toprağınıza ve toplumunuza olan bağlılığınızı, üretkenliğinizi ve samimiyetinizi görmezden gelerek, gözden kaçırarak Kürdce bilmemeniz üzerinden sizi eleştiren yarın Kürdlüğünüzü, sonraki gün de Kuzeyde yaşama hakkına sahip olup olmadığınızı sorgular ve hükümler verir. Kurmanci ve Kırmancki ayrımı nasıl derinleştirilmeye çalışılıyorsa; dil bilen ve dil bilmeyen Kürd ayrımı da derinleşebilir. Toplumumuz kapsayıcı, sabırlı ve hoşgörülü olmayan bu zihniyetten çok çekti, bu zihniyet toplumumuza kaybettirdi, ayrışmayı ve zıtlaşmayı sağladı.
Sivil, siyasi kurum ya da kuruluşlarımızda bırakın Kürdce bilmeyen Kürdü, Kürd olmayanlar da her kademede sorumluluk alabilmelidir. Bir Kürdün kuzeyin özgürleşmesine emeğini, yıllarını vermiş Antakyalı bir Arap, Silvanlı, Erzurumlu, Sasonlu bir Ermeni ya da Siverekli, Elazığlı, Maraşlı bir Türke üstünlüğü, ayrıcalığı yoktur.
Halen bazı toplantılarda Kürdce konuşmaların Türkçeye simultane çevirisinin yapılmasına lüzum duyulmuyor, hatta konuşma sonrasında Türkçe özet bile yapılmıyor. Sadece Kürdce bilenlerin faydalandığı bu tür toplantılarda dinleyicilerin konuştuğu farklı dile göre çeviriye de özen gösterilebilir.
Toprağıyla, toplumuyla ve gelecek iddiasıyla barışık olmayanlar için sadece Kuzeyli olmak ortak değer olmayabilir ancak bu birleştirici, hoşgörülü ve kapsayıcı bir anlayış değildir ve terk edilmelidir. Olması gereken ya da bizi özgürleştirecek olan Kürdcülük ya da salt Kürdce vurgusu değil; peşinde koşmamız gereken coğrafyamızda her farklılığımızın kendini güvende hissedeceği bir statünün talebidir.
Çoğu Kürd anadilinde eğitimin nasıl olacağı, hangi mekanizmalara ihtiyaç olacağı ve Kürdce anadilinde zorunlu eğitim başlaması hakkında fikirsel ve fiili emek harcamıyor. Çoğu Kürd, ‘toplumumuzu bölgemizde nasıl tutarız ve refahını artırırız?’ sorusunu sormuyor, ‘statünün hangi çeşidi bize uygundur ya da coğrafyamıza uygun forma nasıl uyarlanabilir, statü nasıl sağlanır, nasıl elde edilir; neler, nasıl ve ne ile yapılmalı?’ benzeri soruların yanıtlarıyla ilgilenmiyor.
Bölgede yerel yönetimlerin Kürdce anadilinde kreş açması için kim girişimde bulundu? Atanamayan Kürdce öğretmenleri için neler yapıldı? Eğitim fakültelerinde Kürdce öğretmenliği bölümü açılması için hangi girişimlerde bulunuldu? Yetişkin Kürdleri Kürdce öğrenmeleri konusunda heyecanlandırmak ve teşvik etmek ve olanak sunmak ayrı bir çalışmadır, anadilinde eğitim başlatılması ayrı bir çalışmadır. Asıl ortak odak anadilinde eğitimin başlatılmasıdır. Özellikle yerel yönetimlerden Kürdce anadilinde kreş açmaları talep edilebilir. Bunun için yasal bir engel bulunmamaktadır.
Kürd toplumunun dil ve kültür alanındaki asimilasyonunun sonuçlarının kabulüne ve bu sonuçlar esas alınarak geliştirilecek politikalara ve uygulamalara karşı direniyoruz. Ancak bunu içimizde çoktan kabullenmiş bireylerimiz var görünüyor ve Kürdce bilmeyen Kürdleri incitmeleri sadece kendilerini iyi hissetmelerine yarar. Kürdce bilmeyen Kürdlerle Türkçe konuşmak zorunda kaldığı için hayıflanan ve bölgemizde çalışan Türkçe öğretmenleri, Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenleri, akademisyenler var.
Kürdce bilmeyen bir Kürdün Kürdlüğünü tartışanlar şunu mu demek istiyorlar: “Asimilasyon sizde başarıya ulaşmış. Bir Kürd Kürdcesiz düşünülemez, olamaz, kabul edilemez. Bu nedenle Kürdce öğrenip Kürd olun, Kürd aydını olun yoksa sizi Türk sayacağız, bu durumda siz de entegrasyonu, asimilasyonu tamamlamak yani Türkleşmek için çaba harcayın. Kürd olamazsanız bari Türk aydını olmayı deneyin!”
Bu tür tartışmalarla, kısır döngülerle zaman kaybedecek durumda değiliz. Zamanını bu tartışmalarla tüketmek isteyenler olabilir, bu tartışmalara kilitlenmiş bireylerimiz olabilir; nasıl istiyorlarsa öyle de devam edebilirler, tartışa dursunlar. Ancak, bölge için, bölgenin tüm bileşenleri için sonuca odaklanmış, günceli değerlendirebilen, makul ve dönemsel çözümler ve uygulamalar arayan, kanallar açan bireyler motivasyonlarını ve girişimlerini artırmalıdır.
Bölgesinde yaşayan Kürdlerin resmi ideolojiyi, ırkçılığı, paradigmayı eleştirmesine; onunla mücadele etmesine, değiştirmeye çalışmasına gerek yoktur; bu, Kürd toplumunun sorumluluğu, mecburiyeti değildir. Paradigma; ciddiyetini Kürdlere Peçar’da, Dersim’de, Zilan’da, Maraş’ta, Roboski’de tekrar tekrar gösterdi. Kürdün uzak ve yakın tarihli berrak ve diri hafızası resmi ideoloji ile barışık olmasına engeldir. Statü talebinde kararlı ve ısrarcı Kürdün zihin ve duygu dünyasında resmi ideoloji ve etkileri aşılmıştır. Kürd toplumu kendi içine dönmeli, iç güvenini inşa etmelidir. Resmi ideoloji eleştirisine enerji ve zaman harcamak yerine toplumumuzun demokratik, vesayetsiz, legal ve sivil bir duruşla statüyü tartışır ve ister hale gelmesine çaba harcanmalıdır.
Resmi ideolojinin, ırkçılığın, şövenizmin, linç refleksinin eleştirisi ve değişmesi bölgesi dışında yaşayan Kürd toplumu için gerekli ve zorunludur; bunun için iç içe yaşadığı, aile bağı kurduğu diğer toplumlarla, sivil ve siyasi kurumlarla işbirliği ve destek çabasında bulunabilir, eğer yerleşikse bulunmalıdır da. Ancak, bölgesinde yaşayan inşacı Kürd toplumunun resmi ideolojiyi, ırkçılığı, ayrımcılığı eleştirme ve değişmesi için çabalama gerekliliği, borcu ve yükümlülüğü yoktur, tartışmalara da dinleyici, gözlemci olarak dahil olmalıdır çünkü bölgenin yaşantısı, geleneği, derdi, devası, iddiası başkadır ve bu yöneliş oldukça kıymetlidir, inanç yüklüdür ve yol göstericidir.
Kimse Kürdce öğrenilmesin, konuşulmasın, yaygınlaşmasın demiyor. Üstelik Kurmanci ve Kırmancki lehçelerini de içeren Kürdce köklü, güçlü ve inatçıdır; statümüz gecikse bile öğrenme, konuşma ve devretme doğallığı, hassasiyeti devam edecektir. Anadilimiz için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ancak herkesten dil öğrenmesini beklememek, dayatmamak gerekiyor; kiminin zamanı, kiminin koşulları, kiminin yeteneği el vermiyor.
Bu yazı kişisel bir sorun ya da tecrübe üzerine yazılmamıştır, başka bireylerimizin de başına gelen, çokça rastlanan bir sorunlu yaklaşımın ve tutumun ifadesidir.
Kürdce bilmeyen Kürd, Kürd toplumunun bir gerçeğidir. Statü elde edilmeksizin yaşam düzene giremez. Çokdillilik ise günümüz uygar ve dinamik dünyasında çok kıymetli bir hedef ve kazanımdır.
Bölgemizdeki her bir anadilini, lehçeyi ve her bir bireyi sadece coğrafi statü koruyabilir.
Türkiye’de, örneğin; ‘federasyonu ifade ve federasyon için örgütlenme özgürlüğü’ önünde bir engel bulunmadığını bir kez daha anımsatmakta yarar var. (https://m.bianet.org/bianet/siyaset/108035-hak-par-a-kapatma-yok)
Kürdce anadilinin yok olacağı korkusunu taşıyanlarımız için bu korkuyu gidermenin işareti olabilecek bir örneği de anımsatmakta yarar var, ilgilerini çekerse: 29 Ağustos 1897’de 200 delege ile Basel’de toplanan Yahudi kongresinin dili acaba İbranice miydi? Daha doğrusu kaç Yahudi o toplantıda İbranice hitap edebilmiştir? Statünün kurgusu, inşası ve ilanı Yahudilerin İbranice bilmesi sayesinde miydi?