Kemal Burkay
Geçtiğimiz 18 Şubat’ta açılış toplantısını yapan HAK-PAR Kadıköy şubesi, 26 Şubat Pazar günü de üyelerinin ve parti dostlarının katıldığı bir sohbet toplantısı düzenledi. Konuşmacı, partiye bir hafta önce katılmış olan yazar Kemal Burkay’dı.
Burkay bu toplantıda neden HAK-PAR’a üye olduğunu, 10 yıl önce HAK-PAR’ın ortaya çıkış nedenlerini ve temel politikalarını anlatarak, “ülkenin HAK-PAR’a ihtiyacı var” dedi.
Burkay HAK-PAR’ın ortaya çıkış nedenlerini şöyle açıkladı: “Kürt ulusal mücadelesi, daha 1990’lı yılların başından başlayarak legal planda örgütlendi. HEP ve DEP bunun ilk örnekleriydi. Sonradan bunu başka partiler izledi: DDP, DBP, HADEP ve başkaları… 2000’li yılların başında ise, Öcalan’ın yakalanıp İmralı’ya konmasından, onun ve partisinin politikalarının 180 derece değişmesinden sonra yurtsever hareket ciddi bir bunalım yaşadı. Böyle bir aşamada, Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerini dile getirecek, kitlelere umut verecek bir seçeneğe olan ihtiyaç çok daha büyüdü. Bunu, ancak, geçmişteki siyasi çizgi ve eğilimlerine bakmadan bir araya gelen yurtsever insanlarımız birlikte oluşturabilirlerdi. HAK-PAR işte bu anlayışın ürünüdür. İçinde sosyalistler, sosyal demokratlar, liberaller, dindarlar var. Ortak noktaları Kürt halkının özgürlüğü ve Türkiye için geniş bir demokrasidir. Onları bağlayan şey ortak program ve demokratik çalışma tarzıdır.
HAK-PAR eşitlik temelinde bir çözüm istiyor. Bunun biçimi, Kürt halkının tüm temel haklarını tanıyacak bir federal biçimdir. Kürtçe, Türkçenin yanı sıra resmi dil ve eğitim dili olmalıdır. Kürtler çoğunlukta oldukları bölgede, Kürdistan’da kendi kendilerini yönetmeliler. Ülkedeki diğer küçük etnik gruplar ve azınlıklar da kültürel haklarına sahip olmalılar.
Federal çözüm bu ülkenin çok renkli toplumsal yapısına uygundur. Bu bölünme değildir, tam tersine, gönüllü olarak birlikte yaşamanın biçimidir.”
Burkay konuşmasına devamla şöyle dedi: “HAK-PAR ayrıca Türkiye için geniş, çağdaş, ileri bir demokrasi istiyor ve bu konuda, önyargılı davranmadan, kimden gelirse gelsin, demokratik her adımı destekliyor. Kürt halkının özgürleşmesi ve Türkiye’nin demokratikleşmesi bir birine bağlıdır. Bu nedenle HAK-PAR askeri vesayetin kaldırılması çabalarını, Ergenekon davasını destekledi, Anayasa değişikliğine destek verdi. Şimdi de demokratik bir anayasa için çaba gösteriyor.
“HAK-PAR’ın dış politikası da buna uygundur. Türkiye’de bazı sol gruplar, iç politikalarını AK Parti düşmanlığı üzerine, dış politikalarını ise Amerikan düşmanlığı üzerine kurmuşlar. Antiemperyalizm adı altında AB’ye bile karşılar. Bu tür siyaset, iç ve dış politikayı otomatiğe bağlamaktır, kolaycılıktır. Elbet solun tamamını aynı kefeye koymuyorum. Ama ülkemiz solunun bazı kesimleri bu anlayışla AK Parti’nin her yaptığına karşı çıktılar, geçmişte Saddam Hüseyin’in yanına düştüler, şimdi ise Suriye’de Baas diktatörlüğünün yanındalar. Oysa içerde ve dışarıda her bir olayı kendi özgünlüğü içinde değerlendirmek gerekir. Bir olay, bir gelişme halkın özgürlük taleplerine uygun mu değil mi, demokratikleşmeye hizmet ediyor mu etmiyor mu? Bunu ölçü almalı.
“Avrupa Birliği de salt sermayenin birliği değil, aynı zamanda emeğin birliğidir, bir demokrasi ve barış projesidir. AB kendi içinde ulusal sınırları kaldırdı. Ortak parlamentosu ve bayrağı ve bir bakıma ortak hükümeti var (AB Konseyi). Avrupa Parlamentosu’nda her eğilim kendi gruplarıyla (Sosyal demokratlar, Hıristiyan Demokratlar, Liberaller, Sosyalistler, Komünistler, Yeşiller) temsil ediliyor.”
Burkay HAK-PAR’ın özelliklerini ayrıca, Kürt sorununun çözümünde barışçı yöntemleri seçmiş olmak, parti içi demokrasi ve açıklık, şeffaflık olarak niteledi. Burkay bununla ilgili olarak şöyle dedi:
“HAK-PAR Kürt sorununun çözümünde barışçı ve siyasal yöntemleri tercih etmiştir. 35-40 yıldır yaşanan deneyim de bunun doğru olduğunu gösterdi. Gerek devletin Kürt halkının haklı mücadelesini inkâr ve asimilasyonla, zor ve şiddetle bastırma çabası, gerek PKK’nın silahlı mücadele ile sonuç alma çabası bir sonuç vermedi. Bu politikalar ülkeyi şiddet sarmalına soktu. Kirli savaşta 50 binden fazla insanımızı yitirdik. 3-4 bin dolayında köy yakılıp yıkıldı. 3-4 milyon insanımız zorunlu olarak göç etti, büyük kentlerin varoşlarında perişan oldu. Ülkenin kaynakları bu anlamsız kirli savaşa gitti. Bunun baş sorumlusu Kürt gerçeğini tanımayan, sorunu hak ve eşitlik temelinde çözmeye yanaşmayan rejimdir. O böylece Kürt hareketini de bir bölümüyle kendi minderine çekti, şiddete itti. Gelinen noktada hükümet ve devlet adamları bile bu gerçeği fark etmekte ve şiddete dayanmayan çözüm yollarını seslendirmekteler. Elbet bu kolay değil. Süreç inişli çıkışlıdır. Ama şurası açık: Eski yöntemler, şiddetle sonuç alma politikaları iflas etti ve ülke bir değişimin eşiğinde. Hem devlet hem Kürtler politikalarını değiştirmeli, diyaloga ve adil, barışçı bir çözüme yönelmeli.
“Bu nedenle silahlar karşılıklı susmalı; devlet operasyonları durdurmalı, PKK ise silahları tümden bırakmalı. Kitlelerin, hem Kürtlerin hem Türklerin istediği budur. HAK-PAR bunu görerek barışçı politikaları daha kararlıca savunmalı.
“Bazıları bugünkü kazanımların PKK’nın silahlı mücadelesinin ürünü olduğunu sanıyor veya öyle gösteriyorlar. Buna katılmıyorum. Kürt hareketi 1960’lı ve 70’li yıllarda, barışçı siyasal yöntemlerle çok hızlı biçimde gelişiyordu. Daha 12 Eylül öncesi Diyarbakır ve Ağrı’da belediye başkanlığı seçimlerini kazanmış, Roja Welat gibi bir gazeteyi çıkarmayı başarmıştık. Yurtsever örgütler kendi aralarında birlik için ciddi adımlar atmışlardı. Eğer Kürt hareketi şiddete itilmeseydi, 12 Eylül rejimi süreci kesintiye uğratmasaydı ve demokratik güçleri ezmeseydi, daha o yıllarda, söz konusu birlik sayesinde bölgedeki belediyelerin yüzde yetmişini seksenini alabilirdik. Legal planda örgütlenerek parlamentoya 50-60 milletvekili sokabilir, iktidara ortak bile olabilirdik. Ve belki otonomi ve federasyon tarzında bir çözüm, gerçekleşmemiş olsa bile, yıllar önce Türkiye’nin gündemine gelmiş olacaktı. Ama şiddet sarmalı ve 12 Eylül faşizmi bu doğal süreci engelledi.
“Kürt halkı barışçı siyasal yöntemlerle kitleleri seferber edip haklı amaçlarına ulaşabilir. Bilinçli ve örgütlü kitleler, onların siyasal ve barışçı mücadelesi silahlardan çok daha önemli ve sonuç alıcıdır.”
Burkay legalite-illegalite ve demokratik çalışma tarzı ile ilgili görüşlerini de şöyle dile getirdi:
“Kürt sorununu hemen her platformda özgürce tartıştığımız, Kürtçe dergi, gazete ve kitapların serbestçe basıldığı, bir devlet kanalı olan TRT-Şeş’in 24 saat Kürtçe yayın yaptığı, Bazı üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatının öğretildiği, programında özerkliğe ve federasy
ona yer veren legal partilerin olduğu böylesi bir ortamda illegaliteye hiç gerek yoktur. Ben 1994 yılından beri bunu savunmaktayım. Gizlilik zorunluluktan doğar. Eğer bu zorunluluk yoksa gizlenip saklanmanın hiçbir gereği, yararı da yoktur. Örgütler açık olmalı, tümüyle demokratik biçimde çalışmalı. Kanımca HAK-PAR bunu önemli derecede başarmıştır ve onun şeffaf, demokratik çalışma tarzını daha da geliştirmeliyiz.
“HAK-PAR’da örgüt politikasına veya kararlarına biçim veren bir dış etken, her şeye karar veren bir “Büyük Şef” veya “deha” yoktur, olmamalı. Organlarda kararlar özgür tartışmayla alınmalı, yöneticiler bu biçimde seçilmeli ve değiştirilebilmeli. Türkiye dahil, Ortadoğu’da demokrasiyi işletmek kolay değil. Ama bunu başarmalıyız ve bu bizim, HAK-PAR’ın daha şimdiden önemli bir özelliğidir. Eğer demokratik işlerlikte bir kusur varsa onu gidermeliyiz, mükemmelleşmek için çalışmalıyız. Çünkü demokratik çalışma tarzı, açıklık, şeffaflık iyi bir değerdir, bunu kendi içinde başaramayan partiler ülkenin demokratikleşmesine, özgürleşmesine de yeterli katkı sunamazlar.”
Burkay, yurda döndükten sonra bir siyasi partiye üye olmasının ve bu bu partinin HAK-PAR olmasının nedenini de şöyle açıkladı:
“Ben daha üniversitede okuduğum yıllarda sosyalist bilinç edindim ve Kürt yurtseverliği ile tanıştım. Yani siyasetle yakından ilgileniyordum. Ama örgütlü siyaseti hiç düşünmüyordum, çünkü asıl ilgim edebiyata idi. Ama hayat, ülkenin sorunları ve Kürt halkının durumu pek çok aydın gibi beni de siyasetin içine çekti. Siyasete girdikten sonra ise, gecemi gündüzüme katarak enerji ile çalıştım.
“Kürdistan sosyalist Partisi’nin genel sekreterliğinden ayrıldıktan sonra yazarak, toplantılara katılarak, dergi ve gazetelere, televizyonlara demeçler vererek siyasal görüşlerimi ifade ediyordum. Öte yandan artık siyasette, legal ya da illegal herhangi bir yöneticilik görevi düşünmüyordum. Ama yönetici olmasam da omuz vermek gerektiğini bilirim. Bu nedenle daha yurt dışındayken HAK-PAR’a destek verdim ve yurtsever insanlarımızı ona katılmaya, destek vermeye çağırdım hep. Yurda dönersem sıradan bir HAK-PAR üyesi olacağımı söyledim. Bu nedenle şu anda HAK-PAR’a üye olmam bir sürpriz değil.
“Elbet herhangi bir partiye üye olmadan da siyasal görüşlerimi ifade etme olanağım var. Ama ben siyasal çalışmayı örgütlü bir uğraş bilirim. Bu olmadan kitleleri kazanamaz, örgütleyemez, seferber edemezsiniz. Ülke politikasını güçlü biçimde etkilemek, değişimde rol oynamak örgütle mümkündür. HAK-PAR şu anda küçük bir parti, ama benim görüşlerime uygun. Eğer doğru politikaları kararlılıkla izlerse büyüyebilir, ülke politikasını çok daha güçlü biçimde etkileyebilir. Bunun koşulları var.”
Burkay, HAK-PAR’a üye olmakla neyi amaçladığı biçimindeki akla gelebilecek sorular için de şöyle dedi:
“Bunu bir post veya kariyer amacıyla yapmadım. Böyle tutkularım geçmişte de olmadı. Amacım, bazılarının sandığı gibi HAK-PAR’a genel başkan olmak değil. Başkanlık umurumda bile değil. Sıradan bir parti üyesi olarak çalışabilirim. Herhangi bir erkek ya da kadın partili arkadaşımın yardımcısı, danışmanı olarak da çalışabilirim. HAK-PAR, demokratik bir parti olarak yöneticilerini demokratik yöntemlerle kongrelerinde seçer ve yeni başkanını da öyle seçecektir. Bana verilecek, benim alabileceğim görevler de böylesi bir prosedür içinde olacaktır. Büyük Kongreye daha 7-8 ay zaman var. Arkadaşlarım eğer bana direksiyona geç derlerse onu da yaparım. Sağlığım yerinde ve enerjim de var. Ama ‘Kemal Abi, sen kenarda dur, hem senin, hem bizim için daha iyi’ derlerse, böyle bir sonuca varırlarsa, buna da çok memnun olurum. Çünkü hayatım boyunca kendime ayırdığım zamanım nerdeyse hiç olmadı. Bir şair ve yazar olarak kalan yıllarımı bir güzel değerlendiririm.
“Başkanlık umurumda değil, ama izlenecek politikalar umurumdadır. HAK-PAR’ın yukarda sıraladığım özelliklerine uygun politikaları kararlıca izlemesini isterim. Kürt halkının temel taleplerini, eşitlik temelinde bir çözümü, barışçı politikaları, demokratikleşme çabalarını kararlıca savunmak… Bunu yaparsa kitleleri kazanabilir, etkin bir seçenek haline gelebilir. Bir partinin temel politikaları onun pusulası gibidir. Pusula eğer doğru ise başarı şansı vardır. Pusula yanlışsa zaten her şey daha baştan kaybedilmiş demektir. Yanlış yolda kitlesel olup olmamanın bir önemi yok.”
Burkay daha sonra, değişen durumun ve yeni dönemin HAK-PAR politikalarının kitlelere mal olması için uygun düştüğünü belirterek şöyle dedi:
“Yaşadığımız deneyim politikalarımızın doğruluğunu gösterdi. Şiddet politikalarıyla ne devlet, ne PKK sonuç alabildi. Şimdi ülke bu şiddet sarmalından çıkmaya çalışıyor. Bölge dengeleri ve uluslar arası koşullar legal ve barışçı politikalar için olgunlaşıyor. Diğer bir deyişle HAK-PAR için uygun zamandır. Bütün sorun bunu görebilmek, kararlılıkla ve cesaretle görüşlerimizi kitlelere anlatmaktır. Oldukça karmaşık görünen bu ortamda yolumuzu doğru biçimde saptamak ve bunu kitlelere de gösterebilmektir. HAK-PAR bunu yapabilirse kitleselleşecektir. Ülkenin, hem Kürtlerin, hem Türklerin HAK-PAR’a ihtiyacı var.”
Burkay, konuşmasının son bölümünde HAK-PAR üyelerini kitlelerle bağ kurmak, yeni üye ve taraftarlar kazanmak, örgütün görüş ve politikalarını kitlelere ulaştırmak için daha aktif olmaya çağırdı ve Kürt yurtseverlerini HAK-PAR’da görev almaya çağırdı.
Burkay’ın bir saat kadar süren konuşmasının ardından çay ve sigara molası verildi ve ikinci bölümde toplantıya katılanlar söz alarak görüşlerini dile getirdiler ve Burkay’a sorular sordular. Burkay, BDP ile ilgili bir soru üzerine şöyle dedi:
“BDP’ye karşı önyargılı değilim. BDP legal bir parti ve önemli bir kitle desteği var. 100’e yakın belediyesi var, parlamentoda 30 küsur milletvekiliyle temsil ediliyor. Ama politikalarımız ve çalışma tarzımız arasında önemli farklar da var. Buna rağmen BDP ile diyalogdan yanayız. Kürt sorununun çözümüne ve demokratikleşmeye yönelik olumlu taleplerini ve çalışmalarını destekleriz. Bu konularda ilkeli işbirliği yapabiliriz. Öte yandan PKK çeşitli biçimlerde müdahale ederek, İmralı, Kandil ve KCK yoluyla BDP’nin özgürce çalışmasını engelliyor. Biz Kürt siyaseti üzerinde de bu tür bir vesayete karşıyız, BDP organlarının ve kadrolarının tam bir özgürlükle çalışmasından yanayız. PKK silah bırakır ve KCK gibi illegal bir yapı da olmazsa BDP çok daha iyi siyaset üretecek ve yararlı olacaktır.”
Bir başka soru üzerine Burkay, “Ben geçmişten, HEP ve DEP döneminden beri legal partilere herhangi bir dış müdahaleye karşıyım. Bu onların özgürce çalışmasını engeller, inisiyatifi öldürür. HAK-PAR için de aynı görüşteyim. Zaten illegal çalışmanın miadını doldurduğu görüşündeyim. Öte yandan, hâlâ illegal alanda varlıklarını sürdüren Kürt partileri kendi gelecekleri hakkında kendileri karar verirler. Yeni anayasa, şiddeti dışlayan tüm partilere serbestçe çalışma hakkı tanırsa, bunlardan hâlâ var olanlar da, legale çıkabilir.”
HAK-PAR İstanbul il yönetimi, benzer bir toplantıyı önümüzdeki günlerde İstanbul’un Avrupa yakasında yapmayı da planlamış bulunuyor.
26 Şubat 2012
Not: Bu yazı 26 Şubat 2012’de HAK-PAR Kadıköy İlçe Merkezi’nde düzenlenen toplantıda yapmış olduğum konuşmanın özetidir ve o zaman Dengê Kurdistan ve Dengê Azad sitelerinde ve facebook’ta yayınlanmıştı. HAK-PAR’a ilişkin düşüncelerimin bir özetini içerdiği için onu, 4 Kasım 2012’de yapılacak HAK-PAR 5. Kongresi öncesi bir kez daha yayınlamayı uygun buldum. (1 Kasım 2012)
Kemal Burkay’ın Önceki Yazıları