ORTADOĞUYU 104 YIL ÖNCE ŞEKİLLENDİREN SYKES PİCOT ANTLAŞMASI ÜZERİNE Latif EPÖZDEMİR*** Biri İngiliz ( SYKES) ve diğeri Fransız (PİCOT) iki diplomatın soyadları ile tarihe SYKES-PİCOT antlaşması olarak geçen antlaşma 16 Mayıs 1916 da gizlice imzalanmıştı. Rusya’nın müdahalesi ile antlaşmaya Rusya da dahil edilerek üçlü bir antlaşma haline gelen SYKES PİCOT, Osmanlı İmparatorluğunun çöküş dönemine girdiği ve egemenliğindeki toprakları bir bir kaybettiği o yıllarda Orta doğunun yeniden siyasal şekillenmesini öngörmekteydi. Bu gizli anlaşma yüz yıl sürecek ve taraflar bu anlaşmanın edimlerini hayata geçirmekle yükümlü olacaklardı. Ancak anlaşma bir yıl sonra 1917 Ekim Devriminin zaferi ile birlikte yeni Sovyet yönetimi tarafından deşifre edilerek dünya kamuoyuna duyuruldu. Böylece anlaşma “gizli” olmaktan çıktı. Rusya o günden sonra “taraf” olmaktan da vaz geçti. Dört yüz yıl boyunca Asya, Afrika ve Avrupa kıtasında hüküm sürmüş olan Osmanlı İmparatorluğu, birinci dünya savaşında başını Almanya’nın çektiği İttifak devletleri saflarında yer almış ve o cephenin savaşı kaybetmesi ile Osmanlılar da ağır bir yenilgi almıştı. Bu savaş İtilaf devletlerinin Ortadoğu’da alan hâkimiyetini elinde tutan İngilizlerin bölgedeki siyasal etkinliğini arttırmıştır. Her ne kadar Osmanlılar Halil Paşa ( Halil Kut) komutasında KUTUL-AMARA’da İngiliz ordusunu yenilgiye uğratıp gerilettiyse de, İngilizlerin bölgede baş gösteren egemenliklerini engelleyememiştir. Osmalı imparatorluğu bir konfedere yapıydı ve “Ümmet” esasına dayanıyordu. Egemenlik kurduğu ülkelerden vergiler alıp asayişi korumak konusunda güvenlik ağlarını kurduktan sonra birçok ülkeyi özerk bir biçimde idare ediyordu. Bu özerk yörelere “sancak” adını veren Osmanlı, egemenliği altındaki ülkelerdeki varlığının ilelebet olmayacağını biliyordu. Ne var ki esnek tutumlarına karşın birçok yerde “sancaklar” zaman zaman Osmanlı egemenliğine karşı baş kaldırmaktaydı. Bunlardan Mekke sancağı Şerif Hüseyin yönetiminde 1915 yılında bağımsız bir Arap devleti kurmak amacı ile baş kaldırmış ve Osmanlı egemenliğinden çıkmak istemiştir. Bu olayı fırsat bilen İngilizler, öteden beri bölgede bir Arap devleti oluşturmak biçimi ile egemenlik kurmak için an kovalamaktaydılar. Şerif Hüseyin direnişine arka çıkarak Osmanlıların bölgedeki egemenliğini zayıflatan İngilizler, Fransızlarla da anlaşarak kendi çıkarlarına hizmet edecek yeni bir Ortadoğu haritası yapmakta karalıydılar. Bu emperyal bir paylaşımı öngören bir harita olacaktı. Bu paylaşımın paylarını ve sınırlarını kendi arasında görüşen Sykes ve Picot adlı diplomatlar 1916 yılında bir anlaşmayı imzalayarak yürürlüğe koydular.
Osmanlı çöktükten sonra Ortadoğu tamamen İngiliz ve Fransızların egemenliğine geçecekti. Bu paylaşımdan pay almak isteyen İtalya da daha sonra saf değiştirerek İngiliz-Fransız cephesine dahil oldu. Ancak 1917 Ekim devriminin ardından Sovyetler bu paylaşımdan çekilince bölge İngiliz, Fransız ve İtalyanların egemenliğine girecekti. Bu Sykes Picotun delindiğinin il işaretiydi. Sovyetler bu gizli anlaşmayı deşifre etmekle kalmayıp yeni yönetim bölgedeki emperyalist ve yayılmacı emellere de dikkat çekerek bu paylaşıma karşı çıkmıştı. Ülkeler bazında baş gösteren yerel “Arap Milliyetçiliğine” destek vermiş, Nasırcılığı , ve Baasçılığı destekleyerek arka çıkmıştır. Sovyetler farklı sistemlerin “barış içinde bir arada yaşama” şansı olduğunu ileri sürerek Ortadoğu da yeni bir rol üstlenmiştir. Kürtler ve Kürdistan coğrafyası il kez 1639 yılında Kasri Şirin anlaşması ile kuzeyden güneye ikiye bölünmüş, doğu Kürdistan İran’ın egemenliğine girmiş, Batı, Kuzey ve Güney Kürdistan ise Osmanlılarda kalmıştı. Kürdistan coğrafyasının büyük çoğunluğu Osmanlı egemenliğinde olduğu için, Kürtler de Osmanlı ile birlikte birinci dünya savaşında “kaybeden” taraf olarak kaldılar.Osmanlılar ve Kürtler arasında 1514 te yapılmış olan bir “federasyon” anlaşması vardı. Kürtler 300 yıla yakın bu sistemle yaşadılar. Bu süre zarfında 10 Hükümdarlık ve 29 hükümet kurdular. Bu yönetimlerin hepsi de özerk sayılırdı. Ana dilde eğitim haklarını kullanabildiler ve kendi yörelerini özgürce yönetebildiler. Her ne kadar son dönemlerde Kürdistan”daki Kürt beylik hükümetleri son Osmanlı padişahları tarafından yok edildiyse de Kürtler üç yüz yıl boyunca Osmanlıların stratejik ortağı, sadık müttefikleri ve işbirlikçileri olarak kaldılar. Bu nedenle Osmanlılar ve Kürtler arasında derin bir hukuk da oluşmuş bulunmaktaydı. Kader birliği biraz da bu hukuka dayanıyordu. Kürtler Şêx Mehmudê Berzenci önderliğinde SYKES PİCO’dan iki yıl sonra, 1918 yılında, Süleymaniye’de bir “Kürt Krallığı” kurmak için harekete geçti. İngilizler Mehmud Berzenci’ye el uzatarak destek vermek istediler. Bu konuda görüşmeler yaptılar. Kendisini “Kürdistan Padişahı “olarak tanıyacaklarını, yeter ki Osmanlıya karşı onlarla birlik olmasını istediler. Öte yandan Osmanlı enkazı üzerinde “Türklük” inşa etmek isteyen Mustafa Kemal de Şêx Mehmud ile temasa geçti. O da İngilizlere karşı birlik istedi. Mehmud bu öneriye sıcaktı. Ne var ki Mustafa Kemal bu birlikteliğin ona müstakbel bir Kürdistan’a mal olabileceği ihtimalini göz önünde tutarak Şêx Mehmud’la ilişkilerini askıya aldı. Şex Mehmud ise Osmanlıya bağlılığını, saltanata ve hilafete bağlılığını dile getirerek, hem İngilizleri hem de Mustafa Kemali öteledi. Bu yanlış bir tercihti. Osmanlı bölgede inişe geçen, kaybeden zayıflayan taraftı. Bu tarafa meyil etmek bir kazanım getiremeyecekti ve zaten getirmedi de. Sonuçta bölgede egemenlik kuran İngilizler Şêx Mehmud’a destek vermedi, onu engelledi, daha sonra da sürgün ederek tehlikeyi bertaraf etti. Şêx Mehmud 1922 de kendini Kral ilan etmişti. Krallığı 1924’te sona erdi. Bu nedenle kanımca, Kürtlerin SYKES PİCO’dan şikâyetçi olmasından ziyade “sitem”li olması daha anlamlı ve gerçekçi olabilir.
1918 yılının bir diğer önemli olayı da hiç kuşkusuz Osmanlılar ve İtilaf devletleri arasında imzalanmış olan MONDROS mütarekesidir. Buna göre ilgili taraflar arasında çatışmalar durdurulacak ve sorunlar müzakere yolu ile çözülecekti. 1920 yılında Osmanlılar ve İtilaf devletleri arasında Paris’in SEVİR kasabasında bir antlaşma imzalandı. Fırat kıyısında bir Kürdistan kurulmasını da öngören bu antlaşma tarihte SEVİR antlaşması olarak anılmaktadır. Bu antlaşma sonucunda Türk-Fransız çatışmaları 1921 yılında durdu. Fransızların kontrol ettiği “Osmanlı” toprağı üzerinde anlaşma sağlanamadı. Öte yandan San Remo’da 1920 yılında Osmanlı çöktükten sonra egemenlik alanlarının nasıl bölüşüleceğine dair bir konferans yapılmış ve yeni bir paylaşım ağı üzerinde mutabakat sağlanmıştı. Nihayetinde Mustafa Kemal 19 mayıs 1919 da Samsuna çıkarak yeni bir devletin ilanını haber verdi. 23 Nisan 1923 te de BMM adı altında bir meclis kurarak genç bir devlet kurmayı başarmıştı. Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti devletiydi. İlk meclis çok seslilik esasına dayanmaktaydı. Bu Mecliste Kürtlere özerklik verileceği de karara bağlanmıştı. Bu nedenle Türkiye Kürtlerinin bir kısmı yeni meclise destek vermişlerdi. Mustafa Kemal bölgesel paylaşımdan pay istemekteydi. Yeni bir egemenlik alanını tescil etmek peşindeydi. Türk yanı bilince çıkan genç cumhuriyetin yöneticil
eri 1920 SEVİR antlaşmasından hoşnut değillerdi. Bu nedenle yeni bir antlaşma konusunda diplomasi yapmaya başlamışlardı. Tarihte Kürdistanın dört parçaya bölünmesi ile sonuçlanan ve İsviçre’nin Lozan kentinde bağıtlanan LOZAN antlaşması 1923 yılında taraf devletlerarasında imzalandı. Böylece SYKES PİCO ile Suriye’ye bırakılmış olan Musul’un kaderi İngilizler ve Türker’e bırakıldı. Musul 100 yıllığına İngilizlere ve daha sonra Irak’a bırakıldı. LOZAN ile birlikte, Kürdistanın batı kısmı Suriye’ye, güney kısmı Irak’a ve Kuzeyi de Türkiye’ye bölüşüldü. 1926 Ankara anlaşması ile de Kasri Şirin’de çizildiği gibi İran ve Türkiye sınırı aynen korunmak sureti ile Kürdistan’ın doğusu da İran’a bırakılmış oldu. SYKES PİCO’nun en kalıcı kazanımı 1948 yılında İngilizlerin desteği ile kurulmuş olan İsrail devletidir. Arapların “Nekebe” yani “büyük felaket” diye nitelendirdikleri bu gün İsrail bağımsızlığına kavuştu. 1950’erin başında başlayan yerel Arap milliyetçiliği, Libya’da, Mısır, Suriye ve Irakta yerel çözüm arayışlarını da gündeme getirdi. Araplar ancak İsrail karşıtlığı temelinde değil de yerel temelde yükselen bu milliyetçilik daha sonra İsrail devletine karşı da zaman zaman ağız birliği yaptı. Araplar ancak 1967 yılında Yahudi devletine karşı harekete geçebildiler. Arap-İsrail uyuşmazlığı ve çatışmalarının Araplar tarafından sebep diye gösterilen SYKES PİCO anlaşması, bu nedenle daha çok Arapların canını yakmıştır. Keza Lübnan’ın Suriye’den ayrılarak çoğulcu yapısına aldırış etmeden yeni bir devletin İngilizler eli ile kurulması da bir başka önemli sonuçtur. Lübnan, Filistin ve İsrail ile Suriye’deki gelişmeler bu anlaşmanın sonucunda olmuştur. Başlangıçta bölgenin Suriye, Lübnan ve Filistin gibi yerleri Fransızların denetiminde olacağı öngörüldüğü halde İngilizler daha sonra alan hâkimiyetlerine dayanarak buralarda daha etkin olmaya başladılar. Esas amaçları Süveyş kanalı ve Basra Körfezini kontrol ederek Hindistan’a uzanmak olan İngilizler bu yolda önlerine çıkan tüm engelleri aşmak istiyorlardı. SYKES ve Picot birbirlerine de çok sadık değillerdi. Egemenlik altına aldıkları ülkelerde hiç yatırım yapmadılar. Sadece kendilerine sadık yöneticiler ve işbirlikçiler yarattılar. Ekonomik ve sosyal sorunlarla uğraşmadılar. Bu nedenle halk çok kötü zamanlar geçirdi, ağır bir yaşam sürdü. Etnik ve dinsel-mezhepsel farklılıkları göz ardı ederek yeni bir yapılanmaya gittiler. Çoğunluk iradelerini yönetimlere yansıtmadılar bu nedenle de siyasal sorunlara neden oldular. Sykes Pico Ortadoğu’da egemen oldu ama coğrafi şekillenme konusunda bölgesel realitelere dayalı yönetimler oluşturamadı. Sanayide kullanılmakta olan Kömür rezervleri giderek tükeniyor bu alan uğraşı zor hale geliyordu. Yeni enerji kaynaklarına ihtiyaç vardı ve bölge petrol bakımından çok zengin ve bakir bir alandı. Petrol kokusu İran’dan geldiği için bölgenin yeni egemenleri İran’a hiç dokunmadılar, iyi geçinmeye özen gösterdiler. İran’ın Sykes Picota hedef olmayışı bundandır. Sonuç olarak 104 yıl önce bir tarih sayfası açılmıştı. Geçen süre içinde bu sayfa kevgire dönüşmüş olsa da Ortadoğu’da kalıcı izler bırakmıştır. O günkü harita bugün miadını doldurdu. Sykes Pico anlaşması ömrünü tamamladı. Ardından çok ciddi bir boşluk bırakmadı ama müktesep haklar bıraktı. Şimdi orta doğu yeniden şekil almaya çalışıyor. Bu yeni şekillenmeden Kürtlerin de nasiplenmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle bu yeni yüz yıl Kürtlerin yüzyılı olacaktır. Kürtler şimdi ülkelerinin rızaları dışında parçalanmış durumuna uluslararası toplum nezdinde itiraz etmeli ve bu parçalı durumun sona erdirilmesi için diplomatik ilişkiler geliştirmelidir. Kürt ulusu 100 yıldır statüsüz bırakılmış olan ülkesi için statü talebinde bulunmalı, ülkelerinin parçalı durumdan kurtularak birleşmesi için stratejik ve diplomatik girişimlerde bulunmalıdır. 16.05.2020 *** Latif EPÖZDEMİRHak ve Özgürlükler Partisi / HAK-PAR Genel Başkanı |