GÜNCEL

    HAMAS FİLİSTİN HALKININ MÜCADELESİNE ZARAR VERİYOR / Latif Epözdemir

    HAMAS FİLİSTİN HALKININ MÜCADELESİNE ZARAR VERİYOR

     

    Latif Epözdemir

     

    Hamas İsrail’deki festivale saldırarak ciddi bir provakasyon başlattı. Savaşa davetiye çıkaran Hamasın ilk saldırısı 75 yıllık İsrail tarihinde yaşanan en büyük saldırı olarak tarihe geçti. Hamasın bu denli güçlenip palazlanmasına İsrailin kendisi cevaz verdi.İsrail 2015 yılından beri Hamasın tek hakim güç olmasına olanak ve izin verdi. Lakin Hamas İsrail için bulunmaz bir nimetti ve hala da adeta kar ettiren bir işletme niteliğindedir.

    İsrail 1948 de kurulmadan önce Gazze ve Necef gölü çevresi Arap devletinin bir parçası olarak belirlenmişti. Ancak BM, bu yapılanmaya yeter oranda destek vermedi.
    Çünkü Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) devletlerarası ilişkileri dengeleme amacı ile kurulmuştu. BM bünyesinde kurulmuş olan BMGK ( Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi) ise ikinci paylaşım savaşının galipleri tarafından oluşturuldu. Bu Konseyin beş daimi temsilcisi galip devletlerden oluştu. Tekrarlayacak olursak BMGK, 2. Dünya savaşından sonra oluşan yenidünya düzeninde oluşmuş “Mevcut Devletler Nizamı”nı korumanın dışında bir şey yapmadı. Hukuk ve adaleti sağlamak BMGK’nin görev tanımında yer almadı. Bu gün gelinen noktada ise BMGK adeta beş daimi temsilcinin çıkarlarını korumak için çalışmaktadır. BM ise tam bir vesayet altında çalışmaktadır. Esas itibarı ile Birleşmiş Miletler örgütü bugün adeta Birleşmiş Devletler Örgütü olarak çalışmaktadır. Yani Devleti olmayan milletlerin sorunları, temel hak ve özgürlükleri, bulundukları statü ya da statüsüzlük adaletsizlik, orantısız güç kullanımı, işgal, ilhak vs. gibi konularda yaptırım gücü olmayan BM miletlere değil, devletlere hizmet vermektedir.
    Başa dönecek olursak, İngiltere, İkinci paylaşım savaşından sonra Filistin ve kimi bölge ülkelerinin idaresini ele aldı, koloniler oluşturdu. İngiltere 20 yıl boyunca, Filistin’i kaosa sürükledi. Ardından İngiliz ordusu şehirden şehire konuşlanıp durdu. İngilizlerin egemenliği süresince, nerenin Yahudilere nerenin Araplara ait olduğu anlaşılamadı. Bu nedenle iç çatışmalar hiç durmadı. Yaşanan iç savaş sonucu 750 bin Filistinli yerinden edildi Bunlardan 200 bin kadarı Gazze şeridine sığındı. İsrail buradaki Filistin şubesine destek verdi. Ancak 1987 yılında Filistin halkının öncüsü ve temsilcisi olan FkÖ’yü sarsmak ve ulusal temsil misyonunu elinden almak için İslami Direniş Hareketini, yani Haması kurdurdu

    2005 yılında Şaron Gazze’den asker ve sivil vatandaşlarını çekti Alanı tamamen Hamas’a bırakınca bir yıl sonra yapılan seçimde Hamas seçimleri kazanıp Gazze’de siyasal egemenlik kurdu.. FKÖ ve diğer İslamcı gurupların ittifakı seçimi kaybetti. Hemen akabinde, 2007 yılında Hamas ve FKÖ güçleri arasında iç savaş yaşandı. Bu çatışmalar sonucunda FKÖ geriledi ve sarsıldı. Hamas ise İsrailin cevaz vermesi ile giderek güç kazandı.Derken İsrailin varlığını ve devlet olarak oluşumunu inkar eden cihatçı İslamcı guruplar İsrail saldırılarını sürdürdü.Yine kanlı çarpışmalar yaşandı. Filistin tarafı ağır kayıplar verdi. Sonunda taraflar Norveçin Oslo kentinde müzakere masasına oturdu.

    Norveç’te müzakerelerinde taraflar arasında İki devletli çözüm konusunda uzlaşıya yaklaşılmışken bu kez Hamas sabotaj eylemleri başlattı. İçte ise, İzak Rabin suikastı da gerçekleşti. Bu durumu gerekçe gösteren İsrail masadan kalktı ve misilleme operasyonlarına başladı. Eğer Hamas bu müzakereleri sabote etmemiş olsa belki de iki devletli bir uzlaşma sağlanacak ve bugünkü elim tablo yaşanmamış olacaktı. Bu Hamasın Filistin halkına yaptığı ilk önemli ihanetti.

    İsrail bu çatışmalarda Ramallah da dahil bir çok yerleşim yerini kuşattı. FKÖ lideri Arafat’ı da Ramallah’ta sıkıştırdı. İsrail daha sonra Arafat’ı Fransa’ya gönderdi. Aslında İsrail FKÖ ile diplomatik ilişkilerini de kesmek istemiyordu. Ama FKÖ Filistin için devlet isteme fikri İsraili hoşnut bırakmamıştı. Daha da önemlisi FKÖ’nün iki devletli çözüm talebi, BM tarafından da kabul görmüştü.
    Aslında İsrail, Filistin devletini ve orada kümelenerek kök salmış İslamcı gurupları ve arkasındaki güçleri tehdit olarak görüyor. Bu nedenle özgür Filistin devleti İsrail’in çıkarlarına ters düşüyor. Zaten Filistin adına hareket eden İslamcı guruplar da ( Hamas hariç) İsrail devletini yok etmeyi hedefliyor. Yani İslamcı cihat örgütleri ve Irkçı-Fanatik Arap kamuoyu da, İsrail in varlığını İslami hareket adına tehdit olarak görmektedir.

    Gelinen noktada gerçek şu ki: İsrail 30 yıl boyunca HamasI güvenli bir biçimde kontrol altında tutmayı başardı. Bu anlamda Hamas kurulduğu 1987 yılından beri Filistin’in devlet olma emelinin gerçekleşmemesi için ne gerekiyorsa yaptı. Otuz yıl boyunca uluslararası müzakere ve diploması yönünde İsral bir daralma yaşasa, sözüm ona Filistini “temsil hakkını kendinde bulan” Hamas hemen imdadına koşarak, İsraillin diplomasi alanında zayıflayan elini güçlendirip, onu müzakerelerden caydırmak için eylemler yaptı. Hamas bununla da kalmayıp FKÖ tasfiye etmeyi başararak, Filistin coğrafyasını da bölmeyi başardı.

    Gerçek şu ki, hepimiz gibi Hamas da İsrail de çok iyi biliyor ki,festival alanına füze atıp 250 kişiyi öldürmekle Filistin devleti kurma amacına ulaşılmaz.. Ne var ki Hamas otuz yıldır İsrail vahşetine zemin ve alan açmakta üstüne düşeni yaptı. Daha da önemlisi Uluslararası kamuoyu bu sayede bugün devam eden İsrail vahşeti karşısında sessiz ve hatta çoğu ülke “İsrailin kendini koruma hakkı vardır” diyerek örtülü olarak İsraile arka çıkmaktadır. Fuar alanına düşen füzelerin İsrail bilgisi dışında olacağına kimse inanmamaktadır.

    İsrail saldırı altında olduğunu ileri sürerek ( İlk saldırı Hamastan gelmişti) saldırılara karşı kendini savunma hakkını uluslararası yasalara dayandırıyor. BM nin 51. Maddesi bu hakkın her devlete ( pratikte milletlere değil) tanımaktadır.Aksine bir durum geliştiğinde bu kez de,BMGK devreye girmektedir ki beş daimi temsilciden biri de alehte kalırsa BMGK yaptırımda bulunamaz.Bu nedenle her halükarda ABD İsraile zara getirecek herhangi bir karara evet demeyeceğine göre,şimdilik BMGK de İşlevsiz ve etkisiz durumdadır.Bunu iyi bilen İsrail muhtemel saldırıların gelebileceği kaynakları etkisiz hale getirinceye dek savaşmaktan geri kalmayacaktır.

    Zira, İsrail’in “ Demir Kubbe” rampaları nasıl olur da Hamas füzelerini fark edemedi ya da saldırıları önlemedi. Bu bir istihbarat zafiyeti değildi kuşkusuz. Ancak mağduriyet yaratıp saldırıya geçmek için zemin oluşturmak ve saldırılarına meşruiyet kazandırmak için,Hamas füzelerini önlemek istemedi. Akıllara gelen bir başka durum da Netanyahu’ya karşı içte yükselen muhalefetin yarattığı yıpratmalardır. Netanyahu bu savaşı kendi siyasal geleceği için bir kurtuluş olarak gördü. Kendisine karşı kabaran muhalefeti geriletmek için Ulusal savaş hali ilan etti. Bu nedenle şiddeti tırmandırarak süreci ve iç kamuoyunu kendi lehine çevirmek istiyor.Hamas ise onun için bulunmaz bir zemin ve zaman yarattı.

    İbrani Üniversitesi Profesörü Dmitry Shumsky e göre”Netenyahu yıllar boyunca Haması güçlendirip Filistin yönetimini zayıflatmanın İsrail için daha iyi olacağına dair yıkıcı ve çarpık bir siyasi doktrin geliştirdi.” İsrailli bir yetkili de zaten bu duruma işaret ederek “bildiğimiz şeytan bilmediğimiz şeytandan daha iyidir” derken kimi kast etmiştir.

    Kısacası, bu gün gelinen noktada artık taraflar birbirine alan açmakta, birbirlerine malzeme sağlamakta kararlı görünmektedir. Heba olan ise Filistin halkının devletleşme hakkı olmaktadır. Manidar olan ve üzerinde durulması gereken en önemli konu budur.

    Öte yandan, İsrail-Hamas savaşını dinler savaşı olarak gösteren kesimler provokasyon yaratmaya meyildar. Oysaki bu sorun Filistin halkının meşru ve reva olan temel hak ve özgürlükleri sorunu, adalet eşitlik ve baskısız bir sistemin kurulması sorunudur. Gerçek ve kalıcı bir barış ve uzlaşı olacaksa ancak bu temel üzerinde mümkün olabilir. Unutulmaması gereken bir diğer konu da şudur ki Filistin nüfusunun dörtte birine yakın kısmı Hristiyan/ Araplardan oluşmaktadır.

    Bugün Gazze’de yaşanan insanlık dramını İsrail Savunma Bakanı şöyle dile getiriyor. ”İsrail’in: ”insan kılığında hayvanlarla savaştığını ve bu şekilde hareket ettiğini “ .Yani sivil halk hayvan olarak görüldüğü için insan olarak haklarının varlığı kabul edilmiyor. Oysaki bu işi “ intikam alma” duygusundan uzaklaştırılmalı; olayı, insani ve demokratik bir zeminde değerlendirmeli.

    Ne yazık ki bugün Bölgedeki etnik kesimlerin hemen hepsi ötekini görmeyi kabul etmeyi ona karşı hoşgörülü olmayı, kendine yakışır gördüğü hak ve ayrıcalıkları ötekine de göstermeyi uygun görmüyor.
    Oysaki ötekini duymayan, dinlemeyen, hak vermeyen, saymayan; ötekinin yok sayıldığı bir ortamda etnik varlık sürdürmeyi ebedi kılan tek renk ve tek tipli bir dünya olanaklı değildir Ne var ki bunun mümkün olabileceğini varsayanlar bölgede etkin durumda.

    İran cepheye gönüllü topluyor. Şimdiden 4000 kişi başvurdu. Kahire’deki “Barış Toplantısı” Sisi’nin şovundan ibaret kaldı. Anlaşılan o ki Uluslararası kamuoyu henüz caydırıcı bir rol oynamaktan uzak görünüyor. İsrail “Bu işe Hizbullah da katılırsa sonucun çok daha vahim olacağını ve Lübnan’a gireceklerini” duyurdu. ABD İsrail’e yeni takviyelerde bulunmaya hazırlanıyor. Büyük resimde süreç içinde bölgenin yeniden dizayn edileceği belirtileri var, bunun nasıl ve ne şekilde olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. ABD ırak konusunda uyarılarda bulunuyor, Irakta Pêşmerge ve Irak ordusu arasında yer yer çatışmalar başladı. Özcesi bölgede sular ısınıyor.

    Rudav TV Muharbirinin Hamas yetkilisi ( Halid MEŞAL) ile yakın zamanda yaptığı bir röportajda Halid MEŞAL muhabirin sorduğu şu soruya” Filistin topraklarını işgal edilmiş olarak görüyorsunuz.Peki Kürdistan’ı da işgal edilmiş olarak görüyormusunuz”Halid MEŞAL şu yanıtı vermiş:”Hayır bunu işgal olarak adlandıramam.Çünkü Bağımsız Kürdistan İsairl ve ABD’nin işine yarar.”

    Sonuç olarak savaş derinleştikçe kendini var etmiş olan nedenlerden uzaklaşıp vahşete ve intikam alma duygusuna, misilleme ve üstünlük kurma duygusu geliştirir. Bu aşamaya girildiğinde ise artık gözleri kan bürümüştür, ardından ne gerçek bırakır ne insan hakları, ne insaf ne vicdan ve hatta ne de insan bırakır. Tehlikeli olan da bu durumdur.

    NOT: KOMİK BİR VAK’A: Türkiye’nin gücü ve himayesinde, Kendileri Efrin’de işgalci konumunda bulunan Filistinli topluluk “İşgale Karşı” eylem yapmış.

    Latif Epözdemir

    About Post Author