İnsan Hakları, insanın insan olma sıfatıyla doğuştan sahip olduğu haklardır. İnsan Hakları ile ilgili düşüncelerin temeli Antik Yunan demokrasilerine kadar gider. Devlet İdaresinin yönetilenlerin iradesine dayandırılması düşüncesi, bir yönüyle mutlakiyete karşı bir gelişme ise de, insanın da devlet karşısında hak sahibi olmasına da vesile olmuştur. Bu durum aynı zamanda yönetenlerin yetkisini göreli olarak sınırlandırmıştır. İnsan Haklarının gelişimi devlet otoritesinin yönetilenlere karşı sınırlandırılmasına paralel olmuştur. Bu da Hukuk Devletinin gelişimini sağlamıştır.
İnsan Hakları alanındaki ilk yazılı metin 1215 tarihli Magna Carta (Büyük Ferman)dır. İngiltere kıralı ile Din adamları ve Baronlar arasında imzalanmıştır. Magna Carta’ya göre .” Özgür hiç kimse kendi benzerleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.”
Mağna Carta’yı 1776 Amerika Bağımsızlık Bildirgesi izlemiştir. Temel vurgusu eşitlik, özgürlük kardeşliktir. Bunu 1789 Fransız devriminden sonra kabul edilen İnsan Hakları Bildirisi izlemiştir. İkinci Dünya savaşından sonra 10 Aralık 1948 de BM Genel Kurulunca İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi kabul edilmiştir. İkinci Dünya savaşından sonra Dünya Barışını korumanın yolunun İnsan Haklarını korumaktan geçtiği anlaşıldığı için beyanname kabul edilmiştir. Bu beyanname tavsiye niteliğinde olmakla birlikte İnsan Haklarının Pozitif Hukuka geçmesinde temel referans görevi görmüştür.
İnsan Haklar Evrensel Beyannamesine göre bütün insanlar özgür ve haklar bakımından eşit doğarlar. Din, dil, ırk, sınıf, cinsiyet, siyasi düşünce ayrımı olmaksızın her kes eşittir. Bu bağlamda başta yaşam hakkı olmak üzere, eğitim,sağlıklı yaşam,çalışma, fikir ve düşünce özgürlüğü, katılım hakları vb. kabul edilmiştir. Doktrinde bu haklar üç kategoride inceleniyor. Negatif haklar, bunlar devlet tarafından saygı duyulan özgürlüklerdir. Özel hayatın,haberleşmenin,fikir ve düşüncenin özgürlüğü gibi. Pozitif Haklar,Devlet tarafından yurttaşa sağlanan olanaklar, Eğitim,sağlık,istihdamın geliştirilmesi vb. haklar. Bir de Katılma hakları var. Bunlar da ülke yönetiminin oluşumu ile ilgili haklardır. Seçme, seçilme, Siyası partilere üye olma, örgütlenme hakları gibi.
Bu yıl İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin kabul edilişinin 74. Yılı kutlanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Bildirgeyi ilk kabul eden devletlerden biridir. Ne var ki İnsan Hakları İhlalleri hiçbir zaman bu ülkede eksik olmamıştır. İşkence halen tam olarak bitmedi. Savunma hakkı etkili bir şekilde kullanılmıyor. Kadına karşı şiddet ne yazık ki izale edilmedi. Son yıllardaki bazı gelişmeler göz ardı edilmezse de hak ihlalleri halen gündemin ilk sıralarındaki yerini koruyor. Kollektif haklardan olan Ana Dilde Eğitim, ve kendi kendini yönetme hakkı ülkemizde yok.
Yaşam hakkı yasalarla güvence altına alınmış olsa da uygulamada bu hak sık sık ihlal ediliyor. İnsan hakları tarihsel olarak devlete karşı gelişmiştir. Ne var ki günümüzde neredeyse devlet kadar güçlü olan örgütlerinde de hak ihlalleri vardır. Artık insan hakları mücadelesi ,devlet dışı güç odaklarının hak ihlallerine karşı da geliştirilmelidir. Toplumun belirli kesim yada kişilerince yapılan hak ihlallerine karşı da duyarlı olmalıyız. Kadına karşı şiddet kullanan erkeğin , Çocuğa karşı şiddet kullanan yetişkinin cezalandırılması yetmiyor. İnsan hakları aktivistleri de bu şahısları kınamalı, bu ihlallere karşı duyarlılık geliştirmelidirler. Elbette ki tüm haklar için bu duyarlılığı geliştirmek durumundayız.
İnsan Haklarının Korunmasının önemli sonuçlarından biri de güvenli ortam ve toplumsal barıştır. Ne var ki Türkiye’de başta siyasi iktidar olmak üzere hem kamu yönetimi hem de siyasal muhalefet toplum güvenliğini ve toplumsal barışı tehlikeye koymaktan beis görmüyor. Gerilim bu toplumda sıradanlaştı. Toplumsal kutuplaşma son hız devam ediyor. Hükümet siyasetini gerilim üzerine oturtmuştur. Daha açlık grevlerinin yaratmış olduğu gerilim boşalmadan, hükümet BDP Millet Vekillerinin dokunulmazlığını kaldırmayı gündeme getirerek, siyasal havanın zehirlenmesine zemin hazırladı.Sağır sultan da bilir ki PKK’nin desteği olmadan BDP kendi başına siyaset yapamaz. BDP’nin siyasal gündemini bile PKK tayin eder. Buna rağmen BDP milyonlarca seçmenin desteğini alıyor. BDP’’li Millet Vekilleri de diğer vekiller gibi halkın iradesiyle seçildiler. Demokrasilerde halkın iradesi esastır. Hükümetin, yolları militanlarca kesilmiş Millet Vekillerini sanki bir randevuya gitmişler gibi gösterip alelacele dokunulmazlıklarının kaldırılması için harekete geçmesi toplumsal barış için hayra alamet değildir. Ümit ediyoruz ki, Meclis Genel Kurulu dokunulmazlıkları kaldırmaz. En azından bu sefer yeni toplumsal olaylara kapıyı aralamaz.
Hak-Par olarak ,programımız İnsan Haklarına dayalı ve tüm STK’larını doğal dostlarımız olarak kabul ediyoruz. Gerek devlet tarafından, gerekse bireyler ve örgütler tarafından yapılan hak ihlallerini kabul edilmez buluyoruz. İnsanın insanca yaşaması, tüm haklarının korunup geliştirilmesi hususunda azimle mücadele edeceğiz.
İnsan Hakları Haftasını, hak ihlallerinin olmadığı, farklılıkların zenginlik olarak kabul edildiği, bireysel ve kollektif hakların yaşam bulduğu,Kürt Halkına karşı ayrımcı politikanın son bulduğu bir ülke dileği ile kutluyoruz. 06.12.2012
Abdulmenaf KIRAN
Hak-Par Gn.Bşk. Yardımcıs