Türkiye, AK Parti Hükümeti sayesinde yeni bir siyaset tarzıyla tanıştı. Bu siyaset tarzı ülkenin temel sorunlarını paketlerle çözmeyi öngörüyor. İşin başında Avrupa Birliği’ne uyum sürecinin bir parçası olarak gündeme giren paket ihtiyacı, giderek AK Parti bakımında bir sorun çözme tarzına dönüştü.
AK Parti iktidarı geçen 11 yıllık dönemde birçok reform paketine imza attı. Söz konusu paketlerin vesayet sisteminin geriletilmesi ve ülkenin demokratikleşmesindeki etkileri küçümsenemez. Ancak Türkiye’nin yaşadığı sorunların boyutlarıyla kıyaslandığında açılan paketlerin devede kulak kaldıkları ortada.
Başbakan Erdoğan’ın 30 Eylül’de açıkladığı son paket de esas itibariyle daha önceki paketlerin bir benzeri. Tek tek ele alındığında küçümsenmeyecek değişiklikler içeriyor. Daha ileri adımların zeminini hazırlar nitelikte.
Pakette karşı çıkılacak hiçbir madde yok. Aksine birçoğu geçmiş ya da mevcut düzenlemelerden daha iyi. Ancak paketin Kürt sorununu ve öteki temel problemleri çözmekten uzak olduğu da bir gerçek. Başbakan Erdoğan da bu gerçeğin farkında olmalı ki açılan paketin son olmadığına ve başka paketlerin gelebileceğine işaret etti.
Paketin esas zaafı
Son paketin zaafı sadece Kürtlerin, Alevilerin, Gayri Müslimlerin temel taleplerini karşılayamamış olması değil. Paketin temel eksikliği şiddet zeminini ortadan kaldıracak ve normalleşmeyi sağlayacak bir içerikten yoksun olması.
Anadilde eğitim Kürtlerin temel ve vazgeçilmez bir talebi. Bu talebin karşılanması belli bir hazırlık gerektirebilir. Özerklik ya da federasyon talebi için de benzer bir durum geçerli. Ne var ki çatışma zeminini ortadan kaldırmak için Türkiye’nin kaybedecek zamanı yok. Demokrasi yolunda emin adımlarla ilerlemek için öncelikli olarak yapılması gereken şey silahları devreden çıkartmaktır. Şiddet ve çatışma tehdidi demoklesin kılıcı gibi orada durdukça ne Kürt sorununda ne de demokrasi alanında sağlıklı bir yol alınabilir.
Bu yılın başında silahların susturulması ile başlayan süreç kırılganlığını koruyor. PKK’nin geri çekilmeyi durdurması ile birlikte çatışma dönemine dönme riski arttı. Elbette son açılan paket çözüm sürecinin diri kalmasına katkı sunabilir. Oysa yakıcı olan, dağdakilere, silahlarını bırakarak siyasal sürece özgürce katılmalarına imkan sağlayan adımların atılmasıdır.
Bunun için atılacak adımlardan birisi siyasal partiler yasasını bu ihtiyaca uygun hale getirmek, eksiksiz bir ifade ve örgütlenme zeminini oluşturmaktır. Siyasal partilerle ilgili kimi olumlu adımlara rağmen, paket söz konusu beklentiye ilişkin herhangi bir düzenleme içermiyor.
Bu kapsamda diğer bir ihtiyaç da kapsamlı bir af konusudur. Öyle ki dağdakiler, cezaevindekiler ve Avrupa’da sürgün yaşayanlar ceza tehdidi olmadan özgürce siyaset yapabilsinler. Daha önce yapılan kimi açıklamalara rağmen, KCK davasında rahatlamaya yol açacak düzenlemelerin pakette yer almaması ise başka bir eksiklik.
Pakette seçim barajının tartışılmaya açılması önemli. Ancak iktidar partisi olası düzenlemeleri kendine yontacak tutumlardan uzak durmalı. Eğer sandık demokrasilerde olması gereken işleve kavuşacaksa siyasal partiler ile sandık arasında hiçbir baraj/engel bulunmamalı.
Cepheden karşı çıkanlar ve olağanüstü övgüler dizenler bir yana bırakıldığında, Türkiye’deki genel algı paketin olumlu ama yetersiz olduğu yönündedir. Öte yandan paket, sağlıklı ve umut verici bir tartışmayı tetiklemiş durumda. Toplumsal talepler bir kez daha kristalize olmakta, gerçek bir demokrasi ve çözüm konusunda giderek güçlenen bir irade oluşmaktadır. Bu durumda yapılacak şey, paketin olumlu noktalarını esas alarak, buradan Kürt sorunun çözümü ile ülkenin demokratikleşmesine giden yolun üzerinde kafa yormak olabilir.
AK Parti’nin siyaset tarzına artık yabancı sayılmayız. Onun Kürt sorununun çözümü ve çağdaş bir demokrasi konusunda net bir vizyona sahip olmadığını biliyoruz. Böyle olunca da kendini çözüm bakımından her hangi bir takvimle sınırlamıyor ve zamana oynamak onun için bir tercihe dönüşebiliyor. AK Parti iktidarı koşulların dayattığı oranda harekete geçiyor, görmezlikten gelinemeyecek noktaya ulaştıklarında belli toplumsal taleplere ve o da en az kaydıyla karşılık verme yoluna gidiyor, reform çabalarında kendi geleceğini gözeten bir çizgide ilerliyor.
Madalyonun öteki yüzü
Madalyonun bir de öteki yüzü var.
Özgül ağırlığı ne denli düşük olursa olsun demokrasi ve Kürt sorununda atılan her adım bir sonraki adımı kolaylaştırıyor ve daha ileriye gitmek için koşulların olgunlaşmasına katkıda bulunuyor. Bu arada toplum yeni kazanımlara ilişkin aşinalık edinirken geçmişten gelen korku ve tabulların etkisi azalıyor. Geçen 11 yıllık deneyimler, attığı her adımla AK Parti’nin de değişip dönüştüğünü ve kendisine olan güveninin artığını bize gösterdi.
Ancak AK Parti’yi yönetenlere, Kürt sorunu ve benzeri karmaşık sorunların toplumsal mühendislik yöntemleriyle yönetilemeyecek sorunlar olduğunu hatırlatmamız lazım. Daha somut olarak Kürt sorununu zamana yayarak öteleme anlayışı hem rasyonel değil hem de demokratik olmaktan uzak. Bütün toplumsal desteğine ve pragmatik yönetme becerisine rağmen AK Parti’nin bütün toplumsal dinamikleri kontrol etmesi ne mümkün ve de arzu edilebilir bir şeydir. Kürtlerin oturup on yıllar boyu hükümetin açacağı paketleri bekleyeceklerini düşünmek saflık olur. Kürt sorununda çözümsüzlük olarak geçen her günün, sorunu kangrenleştirmek ve farklı etkenlerin devreye girmesine kapı aralamak dışında bir işe yaramayacağı bilinmeli.
Bunun için daha kapsamlı, köklü ve etkili çözüm önerileriyle ortaya çıkmak kaçınılmaz. Türkiye bakımından barışçıl bir devrime ihtiyaç olduğu ortada. Çünkü Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu şey bir sistem değişikliğidir. Bu ise ülkenin etnik ve dini çoğulcu yapısına uygun yeni bir anayasa ile mümkün olabilir.
Bu konuda esas görev demokrasi ve değişimden yana olan güçlere düşmektedir. İktidarı çözüm yönünde daha etkili adımlar atması için zorlamaya devam edelim. Ama bu günün Türkiye’sinde topluma mal olmuş demokrasi ve eşitlik talebi karşısında hiçbir gücün duramayacağını unutmayalım. 05.10.2013
Bayram Bozyel
b.bozyel@hotmail.com