Diyalektiğin bir kuralı var. O da her yeninin zaman karşısında eskimesi kuralıdır. AKP hükümeti, AB müktesebatını da gözeterek iktidarının ilk yıllarında, müthiş değişimlerin altına imza attı. Pek çoğumuzun hayal edemeyeceği yenilikleri hayata geçirdi. Bürokratik vesayeti cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar geriletti. Sosyal demokrat bir hükümetten beklenecek sosyal projeleri muhafazakar bir parti olarak gerçekleştirdi. Bu çerçevede Türkiye’de sosyal demokrat, liberal, muhafazakar, değişim yanlısı kesimlerin, hatta pek çok komünistten bile oy aldı.
Ne var ki, AKP hükümeti, özgürlükçü, değişimci yüzünü yitirdi. Sandıkta başarı üstüne başarı ekledikçe, kendisine olan güveni pekişti. Başarı Sayın Başbakan ve hükümetini iktidar tutsağı haline getirdi. İktidara olan tutku AKP’yi ülke gerçeklerinden uzaklaştırdı. Her şeye müdahil olma, her konuda kendisine rol biçme bir hastalık gibi AKP’nin bünyesine musallat oldu. Bu aşırı iktidar düşkünlüğü ve ben merkeziyetçilik, kendisinden olamayan her şeyi yadsıma oktasına hızla ilerlemeye başladı. İnsanların yaşam tarzından tutun, insanların ekmek kavgasında hükümet başat rol almaya başladı.
Hükümet alkole savaş açtı. Bunu yaparken alkolün sağlığa zararları ve toplumda sebep olduğu sosyal meseleleri vitrine taşıdı. Ama esas olarak İslami yaşayışı tarzını dayatmaya çalıştı. Alkole karşı açtığı savaşı yasaklamak ve kullanım alanını daraltmakla kalmadı. Alkole yüklediği ağır vergilerle, alkol tüketimini bir lüks haline getirdi. Buna paralel ülkede sahte alkol tüketimi aldı başını gitti. Üretilen sahte alkolün tüketimi nedeniyle pek çok yurttaşımız canından oldu, bir kısmı da kalıcı sakatlıklar geçirdi. İnsanımızı koruması gereken mücadele,temelli insanımızı riske attı. Bu sayede de kayıt dışı alkol tüketimi aldı başını götürdü. Oysa alkolün zararları ilmi olarak eğitim yoluyla anlatılmakla toplumu alkolün zararlı etkisinden koruyabilirdi. Son olaylarda bizzat şahit oldum, onlarca genç ellerinde bira kutularıyla “Bira Bira Bira “ diye slogan atarak protestolarını dile getiriyordu. Oysa bu gün balyciler diye bilinen ve baly çekerek kafa bulmaya çalışan çok ciddi bir kitle oluştu. Üstelik bu işi gruplar halinde parklarda, bahçelerde yapıp, yurttaşlara saldıran ve geleceğimizi tehdit eden kitleler oluştu. Bunlar, alkol alanlardan çok daha tehlikeli. Alkol almak bir kültürdür. Alkol alanlardan çok düşük bir yüzde, nahoş davranışlarda bulunurken, balyci, tinerci kesimin tamamı nahoş davranışlarda bulunuyor, gruplar halinde insanlara saldırıyorlar.
Hükümet sigaraya karşı açtığı savaşı da aynı şekilde sürdürdü. Sigara gerçekten sağlığa zararlıdır. Fakat onun zararlarını yine eğitim yoluyla anlatılacakken sigaraya da yüklenen ağır vergilerle sigara da lüks tüketim maddesi oldu. Bunun sonucu olarak tekelden sigara alamayanlar, işlenmemiş tütün ve kaçak sigaraya yöneldiler. Kaçak sigara bu gün yeni mafyalar yarattı. Oysa sigara tiryakilerinin büyük bir kısmı eğitimsiz ve yoksul kesimdir. Yüklenen vergilerle daha da yoksullaştıkları gibi, denetimsiz kaçak sigara ile sağlıkları büsbütün tehlikeye atıldı.
Hükümet kamu ihalelerinin tamamına yakınını yandaşlarına peşkeş çekti. Yandaş olmayanlar ihale alamaz hale geldi. Ehliyet ve yeterliliğin ölçüsü yandaşlık oldu. Kamu hizmetlerine alımlarda kendi yandaşlarına öncelik tanıdı. Defalarca KPS sınav soruları yandaşlara servis edildi. Yandaş olmayanın kamu hizmetinde görev alması hayal oldu. Olay o kadar ileri götürüldü ki, hizmet ihalelerini alan şirketlerin çalışanları bile AKP yöneticilerince tespit edildi. Yüklenici firmalar AKP yöneticilerinin onaylamadığı bir kimseyi istihdam edemez oldu. Bu durumdan şikayetçi olanlar da sokaklardaydı.
Hükümet özelleştirme çerçevesinde pek çok insanı işinden etti. Kamu hizmetini taşeronlaştırdı. Taşeronlar da çalışanları sosyal haklardan arındırdı, düşük ücretlerle sefalete mahkum etti. Sendikalar işlevsiz hale geldi. Devlet kar amacıyla faaliyet gösteren ticarethaneye dönüştürüldü. Bu durumun mağduriyeti, sokağa taştı.
Yeni bir yerleşim yeri yapılırken, Cami ve mescitler alt yapı hizmetlerinden önce yapıldı. Başbakanlığa bağlı TOKİ nerede konut yaptıysa, en başta cami yaptı. Hatta nüfusun ihtiyacının çok üzerinde cami yapıldı. Hemen her siteye Kur’an kursu yerleştirildi. Yetmedi, cami yapma dernekleri bir sektör haline geldi. Cami yapmak için insanlar makbuz basıp ev ev dolaşmaya, her iş yerine para toplamaya gitti. Diyanetin bütçesi hizmetçi bakanlıkları geçti. Bu da laik kesimi ürküttü.
Alevi kesimin hassasiyetleri dikkate alınmadı. Her sokağa bir cami dikilirken, Alevilerin cem evleri ibadethane statüsünde bile görülmedi. Yapılacak yeni köprüye Yavuz Sultan Selim ismi bu işin tuzu biberi haline geldi.
Bay ve bayanın el ele tutması ayıplanır oldu. Sokakta öpmek ahlaksızlık sayılmakla, töre cinayetleri sıradan hal aldı. İnsanların giyim tarzları sorgulanır oldu. Kadına karşı şiddet, yasaklamalara rağmen içselleşti. Kadın erkek eşitliği pratikte yaşam bulmadı. Hükümet bu konuda etkili hiçbir proje geliştirmediği gibi, istenmeyen gebelikleri sonlandırmayı yasakladı. Dahası işsizlik ve yoksulluk bu toplumda ciddi bir sorun iken, başbakan her evli çifte en az üç çocuk siparişini günlük siyaset malzemesi haline getirdi.
Üniversiteye giriş sınavları bile adaletli yapılmadı. Sorular ve yanıtlar yandaşlara servis edildi. KPS’de defalarca organize kopya yakalandı.
11 yıllık hükümet ülkenin en temel sorunlarından biri olan Kürt sorununu çözmede isteksiz davrandı. Sicili Kürt Katliamlarıyla kabarık cumhuriyete bir de Roboski katliamını ilave etti. Tüm beklentilere rağmen bu katliamın katillerini de ustalıkla korudu. Nicel birikimler, nitel dönüşümleri getirir. Bu sorunların birikimi sokağı, işgal altına almıştır.
Demokrasilerde halkın tercihleri ön plandadır. Ama tercih demek sandık demek değildir. Sandık sonuçları tek başına toplumu yönetmek için yeterli değildir. Seçim dışında da katılımcılığı her zaman sağlamak önemlidir. Hükümetin bir şehrin sakinlerine sormadan, şehri kendine göre biçimlendirmeğe kalkışması, sosyal patlamalara neden olabiliyor.
Peki, sokağa yansıyan sadece toplumsal memnuniyetsizlik midir? Görüldüğü kadarıyla bundan fazlası da vardır. Elbette ki eski statükocu güçler de fırsattan istifade etmeğe çalışıyorlar. Farklı dış güçler de bu ateşe benzin taşıyorlar. Fakat mesele tamamen kötü adamların, çekemeyenlerin sinsi çabası olarak da izah edilemiyor.
AKP de, her yeninin eskimesi gibi eskidi. O da tutuculaştı. Dün değişimin bir dinamiği iken bu gün, değişimin önündeki duvar olmuştur. Sorun çözecek durumda iken kendisi sorun olmuştur. Ya kendini yeniden gözden geçirerek, öz
07.06.2013
Av. Abdulmenaf KIRAN
HAK-PAR Genel Başkan Yardımcısı