Üniter yapı darbelere kaynaklık etmektedir
Yakın tarihin, tüm karanlık olaylarının arkasındaki örgüt ve kadroların önemli bir kesiminin kökeninin “Komünizmle Mücadele Dernekleri’ne ve MİT’e uzandığı bir kez daha görüldü.
Sağ veya “sol” ayrımı yapmaksızın tüm hükümetlerin desteğini alarak, devletin tüm stratejik kurumlarında, legal ve illegal zeminde pek çok örgütlenmede kök salan Fetullahçı yapılanma, soğuk savaş döneminde, yeşil kuşak projesi kapsamında ABD istihbarat teşkilatı CİA ve Türk istihbarat teşkilatı MİT tarafından örgütlenmiş, sürekli olarak desteklenmişti…
Sosyalist sistemin yıkılmasının ardından, okullar kanalıyla başta Türki cumhuriyetler olmak üzere tüm Ortadoğu’ya, Afrika’ya, Avrupa’da eski Sovyet nüfuz alanlarına yönelen Fetullahçı yapı, CİA’nın yönlendirmesi Türk devlet adamlarının desteğiyle birer istihbarat teşkilatı gibi faaliyet göstermiş, okulları ile yetiştirdikleri kadrolarla bu ülkelerin devlet yapılanmalarına da nüfus etmişlerdir.
Türkiye’de devletin tüm kurumlarına nüfuz eden Fetullahçı yapılanmanın 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirdiği ve başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimine karşı ABD ve AB ülkelerinin gösterdiği temkinli tutum, demokrasiyi, sivil idareyi değil “istikrar”ı öne çıkaran açıklamaları bu kanlı girişime pek de karşı olmadıklarını göstermesi açısından ilginçtir.
Batı, Mısır’da da benzer bir tutum takınmıştı.
Anlaşılan o ki geçmişte CİA’nın Kemalist “Bizim oğlanlarının’’ yerini bu kez İslamcı Fetullahçılar alsın istenmiştir.
Türkiye’nin son yıllarına damgasını vuran da devletin derin yapılanmasındaki “bu bizim oğlanların” kavgası olmuştur.
Adım adım örgütlenen ve güçlenen Fetullahçı yapı eski Kemalist kadroları çeşitli entrikalarla tasfiye etmeye, boşalan alanlara kendisi yerleşmeye çalışmıştır.
Kitle desteği sağlamak için “demokratikleşme” vesayetçi yapıları tasfiye etme, darbeci cuntaları ortadan kaldırma, statükocu yapıyı değiştirme gibi kulağa hoş gelen söylemlerle devleti ele geçirmekle sınırlı kirli-kanlı kavganın üstü örtülmüştür.
Bu kavgada yılların kanlı kirli olaylarıyla sabıkalı Kemalistler, statükocu bir tutum takınırken, sadece dış desteğin yeterli olmadığını, büyük bir halk desteğinin de zorunlu olduğunu bilen Fetullahçı yapı toplumun değişimden yana kesimleriyle birlikte hareket etmeye özen göstermiştir.
Ancak değişim yüzeysel, reformlar sınırlı tutulmuş, açılan darbe davaları sulandırılmış, devletin yanlışları ile yüzleşmesi, temel sorunların çözümlenerek gerçek anlamda bir demokratikleşme değil de, sadece boşalacak yerlere kendi kadrolarını yerleştirme hedeflenmiştir.
Militarist Kemalist kesimin tasfiyesiyle sınırlı bu çabanın nedeni, dünden bu güne devleti elinde tutan “derin” Kemalist yapının yerine daha işlevsel, daha geniş alana, farklı coğrafyalara da nüfus edebilecek “ılımlı İslam’ı”, Fetullahçı yapıyı yerleştirmek, bu kanalla özellikle Ortadoğu’da Türkiye’ye biçilen role yönelik iç direncin ortadan kaldırılmasıdır.
Ak Parti Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan, toplumu kanlı ve karanlık bir sürece sokacak bu askeri darbe girişiminin başarılı olması halinde Türkiye’nin kanlı bir kaosa belki de bir iç savaşa sürükleneceğine de kuşku yoktur.
Halk sokaklara dökülerek bu darbeyi önledi. Ancak tehlike henüz geçmiş, risk ortadan kalkmış değildir. Darbe üreten mekanizma yerinde duruyor.
Tasfiye edilen Fetullahçıların yerine bu kez daha büyük bir öfke ve kin ile bezenmiş ulusalcı-Kemalist kesim yeniden ikame ediliyor.
Türkiye’nin sürekli gerilim yaratan, Kürt sorunu, Alevi sorunu gibi temel sorunlarını çözüme kavuşturmayı, gerçek anlamda demokratikleşmeyi hedeflemeyen, darbe üreten mekanizmalara dokunmayan AK Parti, iktidarını korumak için zorunlu olarak bir uçtan bir uca savruluyor.
Geçmişte militarist Kemalist tehdidi aşmak için Fetullahçılarla kol kola giren AK Parti bu gün terör örgüt olarak ilan ettiği, “ne istediniz de vermedik” dediği eski müttefiki Fetullahçı yapıya yönelmekte, oradan gelen tehdidi bertaraf etmek için ulusalcı-Kemalistlerle yakınlaşmaktadır.
Çok geçmez bu kesime de “ne istediniz de vermedik” diye serzenişte bulunacağına kuşku olmasın.
Zira darbeler dönemi bitmiştir” diyenlerin yanıldığı görüldü.
Bu tür kalkışmalar, darbe girişimleri sadece polis teşkilatında, ordu da, MİT’te devlet kurumlarındaki darbecilerin temizlenmesi ile önlenemez. Sadece mevcut yakın tehlike ötelenir.
Yeni, daha kanlı girişimlere, darbecilere yer, alan açılır.
Yapılması gereken Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesi ve idari olarak yeniden yapılanmasıdır. Darbeleri önleyecek gerçek çözüm budur.
Çok uluslu, çok renkli bir coğrafyada tekçi ve merkezi Üniter yapılanma darbelere kaynaklık etmektedir.
Aşırı merkezi yapılanmalarda “merkeze’’ nüfuz edilmesi halinde tüm devleti ele geçirmek iyi planlanmış bir darbe girişimi ile mümkün olabilmektedir.
Oysa demokratik bir zemin üzerinde, güç merkezlerinin farklılaştığı-çoğaldığı, federal kurumlaşmaların denge ve denetleme imkanı sağladığı, ademi merkeziyetçi yapılanmalarda darbe yapmak mümkün olmayacaktır.
HAK-PAR Türkiye’nin çok uluslu yapısına uygun federal tarzda yeniden yapılanmasını önermektedir.
Türkiye’nin başta Kürt meselesi olmak üzere tüm temel sorunlarını çözmesinin, demokratikleşmesinin, ekonomik olarak gelişmesinin ve darbelere kaynaklık eden zeminin ortadan kaldırılmasının gerçek çözümü budur.
Türkiye federal bir cumhuriyete dönüşmelidir.
11.08.2016
Arif Sevinç
HAK-PAR Gnl. Bşk. Yrd.