GÜNCEL

Sevgili dostlar

Sevgili dostlar.
Sevgi Tünar Yıldız arkadaşımız bana RojaWelat net üzerinde bir yazı kaleme almıştı ebetteki bu yazıyı dostane kabul edip bende ona bir cevap yazmıştım rojavelat sitesine gönderdim ama sanırım editörleri tarafından yayınlamaya gerek görülmediğini düşünerek bu seferde kendi sayfamda yayınlamayı uygun gurup sizlerle paylaşıyorum.

Sevgili Sevgi Tunar Yıldız

İçinde iğnemeler olsa da seviyeli bir üslupla kaleme aldığın ve “Sayın Abdullah Çelebi’ye” başlığıyla 14 Temmuz 2016 tarihinde yayınladığın yazın için teşekkürler.
Ben de “Karşılıklı polemik ya da cevap olsun diye” yazmıyorum.
Ama neredeyse tüm ömrünü ortak amaçlarla, omuz omuza mücadele eden yoldaşlarımızın sürekli olarak tartıştığı yalan yanlış suçlamalara, karalamalara da dönüşen PSK nin legalleşme kararı ve onu hayata geçirenlerin tutumu ile ve HAK-PAR üzerine birkaç laf etmek isterim.
Legalleşme, illegal çalışmak zorunda kalan her örgüt gibi PSK nin de sürekli olarak gündeminde oldu.
Nihayet koşullar legal çalışmak için uygun hale geldi ve 10. Kongrede buna karar verildi.
İyi de oldu.
Şimdi soru şu; legalleşme kararını hayata geçirecek Merkez Komite nasıl bir yol izledi?
Kongrede alınan kararları hakkıyla yerine getirdi mi?
Kongre kararları “Merkez Komitenin kaleme aldığı haliyle bile olsa” Roja Welat sitesinde duruyor.
İkinci maddesinde şöyle diyor; “Söz konusu legalleşme sürecinin bütünlüklü bir biçimde gerçekleştirilmesine…”
Yine 4. Maddesinde Legalleşme süreci yürütülürken, legal parti somutundaki kazanımlarımızın zarar görmemesi için özen gösterilmesine,
5. Maddesinde ise “Legalleşme kararının hayata geçirilmesi için legal partinin, yurt içi ve dışındaki diğer kurumların uygun hale getirilmesi için gerekli çabanın harcanmasına, ”demektedir
Bu kararlar da Kongre kararlarıdır ve Legalleşmenin nasıl olması gerektiğini gösteren amir hükümleridir.
Yani Merkez Komitesine mutlak bir biçimde “Bütünlüklü olarak” ve “HAK- PAR’a zarar vermeden Legalleşmeyi” emretmektedir.
Bazı PSK liler kongre kararlarına uymadı diye propaganda yapan arkadaşlar dönüp Merkez komitesine “bu ne haldir?” demesi gerekmez mi?
Bu gün bir “bütünlükten” bahsedebilir miyiz?
Örgüt legal ve illegal tüm kurumları ağır bir bölünme içine sürüklenmemiş mi?
Bu beceriksizliğin, ortaya çıkan bölünme manzarasının sorumlusu Merkez Komite değil mi?
Üstelik HAK-PAR içinde kalan ve Merkez Komitenin dezenformasyonunun muhatabı olan PSK li arkadaşlar 10.Kongre kararının hayata geçmesi için samimi bir çaba içinde oldu. Pek çoğuna şahsen tanıklık ettim.
Hak-Par’ın adının değiştirilmesi için henüz koşulların uygun olmadığını ifade ettiler HAK-PAR 6. Kongresinde Kemal Burkay bu konudaki görüşü özetledi ve şöyle dedi;
“Bildiğiniz gibi, son denemde, HAK-PAR’ın adında bir değişiklik önerisi gündeme geldi. Bu konuda önce Parti tabanının görüşünü aldık, daha sonra Parti Meclisimizde tartıştık. Hem Parti tabanında, hem de Parti Meclisi’nde ağır basan görüş, böyle bir değişikliğin henüz zamansız olduğu, koşulların buna elvermediği, değişikliğin mevcut yasalar karşısında partimizin varlığını riske atacağı, onun gelişmesini olumsuz etkileyeceğidir. Bu nedenle değişiklik önerisi benimsenmedi.

HAK-PAR 12 yıllık, istikrar kazanmış, kamuoyunda az çok tanınmış ve seçimlere katılma hakkı olan bir parti. Demin de söylemiştim, partiler bir fetiş değildir, yeri geldiğinde kendilerine gerek kalmaz ve sonlanırlar. Ama HAK-PAR için şu anda böyle bir durum yok. Ve partiler aynı zamanda yaz-boz tahtası da değildir. Bir parti işlevini yaparken ve belli bir gelişme ivmesi kazanmışken, zamansız bir hevesle onu riske atmak akıllıca bir iş değil.

Usta bir binici, sabırsızlık gösterip bindiği atı çatlatmaz.

Siyasal mücadelede elbet belli simgeler de önemlidir; ama asıl önemli olan partilerin hedefleri, programları, politikaları ve çalışma tarzlarıdır. Bir partinin gelişip güçlenmesi isimle, marşla, bayrağının biçimiyle olmaz; sistemli, kararlı, doğru bir çalışma tarzıyla olur.
Siyaset mevsimlik bir heyecan değildir, uzun soluklu bir yürüyüştür.
Partimizin büyümesini, kitlelerle kaynaşmasını istiyorsak ki bunu istemeliyiz, o zaman canla başla çalışalım. “

HAK-PAR’da kalan PSK li kadrolar defalarca kongre kararına uygun olarak “bütünlüklü olarak legalleşme” için çaba harcadılar. “Kürdistan” isminin HAK-PAR’a eklenmesi için henüz erken olduğunu, bu tür bir değişikliğin HAK-PAR’ı hızla küçülteceğini, zaten kısıtlı olan kitlelerle buluşma, örgütlenme ve eylemliliklerinde ek sorunlar yaratacağını anlatmaya çalıştılar. Bu kararın şimdilik ertelenmesi gerektiğini söylediler.
Merkez komite ise ısrarla ve çok bilinçli bir şekilde kongre karalarını sadece “Kürdistan” ismine indirgedi. Dayattı. Kemal Burkay ve PSK tabanının ezici çoğunluğu ile arasına duvarlar ördü Ve bölünmeye yeşil ışık yaktı. Böylece kendi kontrol edeceği istediği gibi yönetebileceği bir yapı oluşturmaya yöneldi,
Bu çabanın da boş olduğunu vurgulamak gerek. Zira PSK kadroları bilinçlidir. Yanlış bilgilendirmelerle varılacak yol ise kısadır.
Şimdi HAK-PAR’ lı kadroların kongre kararına uygun olarak bütünlüklü bir legalleşme için gösterdikleri çabalara birkaç örnek vereyim.
Bir kaçını hatırlatayım,
1-Diyarbakır’da birkaç PSKli kadro HAK-PAR ve PSK merkez yöneticilerini bir araya getirmek için bir lokantada toplantı düzenlemek istediler.
Toplantıya HAK-PAR yöneticileri ve içinde benimde olduğum birkaç arkadaş da gözlemci olarak hazır bulundu.
Ancak daha önce “geleceğiz” demelerine rağmen hiçbir MK üyesi o toplantıya gelmedi. Onlara güvenerek toplantıyı organize eden PSK li kadrolar bu tutumlarını protesto edip yollarını ayırdı.
2-Fehmi Demir’in aday olduğu Kongre de yaşananları, onun karşısına başka bir arkadaşı aday çıkardıklarını, kaybedince toplu olarak çekildiklerini, Van il örgütünün de hemen toplu olarak istifa ettirildiğini biliyorsunuz.
3 Yurt dışında “HAK-PAR bizim önerimizi tartışmaya bile yanaşmıyor” diyerek arkadaşları yanlış bilgilendiren Merkez komiteye tutum alarak, bütünlüğü sağlamak üzere harekete geçen arkadaşlar, bir ortak komisyon oluşturdular ve Türkiye’ye gelerek HAK-PAR ve MK den kadroları buluşturdular. Bu toplantıda bir protokol de hazırlandı. Protokolün espirisi şuydu; Seçimler dolayısıyla her kes el ele verecek, aday olacak, canla başla çalışacak HAK-PAR da seçim sonrası ilk toplantısında bu konuyu gündemine alacak, tartışacak, çıkacak sonuca herkes saygılı olacaktı.
Merkez komite ve aktif kadrolar seçimlerde HAK-Par’ı yalnız bıraktı.Aday olmadı.çalışmadı.hele Kasım seçimlerinde PSK tarihinde ilk kez seçimlerle ilgili bir bildiri yayınlamaya bile gerek duymadı.
HAK-PAR ise sözünde durdu. İlk toplantısında konuyu tartıştı ve Bu önerileri ciddiyetine yakışır bir tarzda yeniden tüm örgütte tartışmaya ve gerekirse bir konferansla sonuçlandırmaya karar verdi.
4- Yine Yurt dışından arkadaşların öneri ve talebi üzerine HAK-PAR Genel başkanı Fehmi Demir ve Necati Bayram Mesud Tek’i ziyaret için Almanya’ya gittiler. Avrupadan kimi arkadaşların da katılımıyla uzun uzun görüştüler,öneriler sundular. Buradan da bir sonuç çıkmadı.
5-Mesud Tek ülkeye döndüğünde karşılama sürecine dahil edilmememize rağmen, HAK-PAR başkanlık kurulu Diyarbakır’da toplandı. Bizzat benimde içinde olduğum bir heyet onu çiçekle karşıladık.Basın toplantısına iştirak ettik.
Akşam da yine değer verdiğimiz kimi arkadaşların arabuluculuğuyla kendisi ve MK üyeleri ile görüşmek kongre kararı gereği “bütünlüklü olarak legalleşmeyi gerçekleştirme”yi görüşmek üzere oteline gittik. Çok kırıcı ve gayri ciddi yaklaşımlarına rağmen önerilerde bulunduk.
“PSK Kongre kararını sadece Hak-PAR’ın isim değişikliğine indirgemeniz yanlıştır. Gelin HAK HAK-PAR’a zarar vermeden PSK yi birlikte kuralım. Bir grup arkadaş ayıralım el birliğiyle PSK’yi kuralım. Tabelasını asalım. Şayet kitleler PSK ye akarsa HAK-PAR’ı kapatalım yok eğer PSK marjinal kalırsa o zaman HAK PAR da bütünleşip yola devam edelim.” dedik Böylece Hem HAK-PAR kalacak, hem de PSK legal kuruluşunu tamamlayacaktı.
“Biz hala üyeyiz, bir gün sonra yapılacak toplantıya da katılmak istiyoruz” diyen Fehmi Demir, Arif Sevinç, Necati Bayram dâhil HAK-PAR’lı arkadaşlara Mesud Tek’in yanında oturan bir MK üyesi “biz sizi toplantıya almak zorunda değiliz.” “ahan da sizi ihraç ettik! “ dedi.
Kesinlikle ve ısrarla yollarını ayırmak isteyen bu arkadaşlarla yaptığımız bu toplantıdan da sonuç çıkmadı.
Bu somut, anlarca şahidin önünde cereyan eden olaylar dizisini uzatmak mümkün. Ancak gerek yok.
Her şey orta da:
Kovan elini vicdanına koysun derken bu gelişmeleri bildiğini söylemek istiyorum

Biz, Merkez Komitenin, hepimizin ortak emeğiyle bu güne taşınan PSK’yi legalleştireceğini sanıyorduk.
Oysa arkadaşlar PSK ismini alıp kendilerine yeni bir parti kurmayı seçtiler.
Evet sevgili Sevgi,

“Mademki isim değişikliği talebine bahaneydi diyorsunuz, burda sorarlar insana, neden partinin birliğini korumak için bahaneyi çökertecek siyaset üretemediniz” diye soruyorsunuz?
Ben sorunuza cevap verdiğimi, bu konuda elimizden geleni yaptığımızı anlattığımı sanıyorum ancak altını bir kez daha çizeyim;
Biz tam da sizin bahsetiğininiz nedenlerle, makul bir yol bulmak için sizlerin de yani yurt dışındaki kadroların da katılabileceği bir konferans toplanmasını Mesud Tek’e Almanya görüşmesinde önerdik. Hatta gerekirse kongre de toplanabilir dedik. Yine PSK’nin hep birlikte kurulması için de önerici olduk.

Ama Mesud Tek ve arkadaşları hiçbir makul öneriye yanaşmadı.
Çünkü ne yapılırsa yapılsın bu klik ayrı bir merkez oluşturma,Kemal Burkay başta olmak üzere yönetemeyeceklerini düşündükleri PSK li kadrolarla yollarını ayırma kararını çoktan vermişti.

Üstelik engelleri aşmak, bahaneleri ortadan kaldırmak ve “bütünlüklü olarak” legalleşmeyi gerçekleştirme görevi bize değil MERKEZ KOMİTESİNE verilmişti.

Bu soruları, eleştirileri onlara yöneltmeniz gerekmez mi?

PSK’yi sadece son kongrede görev verilen birkaç karodan ibaret sanmak büyük yanılgı değil midir?
Kendi aramızdan 2 yıllığına yönetici olarak seçtiğimiz kişiler, tabanın, kurucu ve aktif kadroların, kurumlarını tüm eleştiri ve uyarılarına kulak tıkayıp, 40 yıllık emeğimizi istedikleri gibi tarumar edebilirler mi?
Ne yazık ki bizler Ortadoğu insanlarıyız.
Seçilen kişilerin, görev verilenlerin bir süre sonra kendilerini her şeyin üstünde, her şeye kadir, partinin sahibi gibi görme hastalığı çok yaygındır.
Bu günlerde yaşadığımız, biraz da budur diye düşünüyorum.
Öyle olmasa Sayın Mesud Tek, Deng Dergisi’nin son sayısında kendisi gibi düşünmeyen kongre kararlarını kendisi gibi yorumlamayanları “MANKAFA”lıkla suçlar mıydı?
Başkalarını beyinsizlikle kalın kafalı olmakla suçlayan sayın TEK’in üstün beyni bu güne dek PSK ye, kurumlarına, kadrolarına çok büyük erozyonlar yarattı.
Her şey ortada… Nihayet kırk yıl, en çetrefilli koşullarda bile birlikte çalışan özverili, kadrolar da bir birine yabancılaştı. Bu durum, bu bölük pörçük yapı ince zekalı, üstün zekalı Tek’in ürünüdür.

Siz bu son Merkez Komitenin ve sayın TEK’in ortaya çıkardığı bu manzaradan memnun musunuz?
Memnunsanız yolunuz açık olsun demekten başka diyecek bir şey yok…
Ayrıca PSK’ye HAK-PAR’a ve ya diğer parti ve şahsiyetlere yönelik amacını aşan, eleştiri yerine hakareti, bilgilendirme yerine çarpıtmayı seçen, bilinçli bilinçsiz yazıları rahatsızlık duyarak okuyor ve izliyoruz.

Sosyal medya kontrol edilmesi mümkün bir alan değil. İnsanlar özgürce hiçbir kısıtlama ile karşılaşmadan klavye başına oturuyor ve içini döküyor. Çoğu zaman da bilinçli bir dezenformasyon yapılıyor.
Yanlışlara olumsuz tutumlara ancak gerçeği ortaya koyarak, olumlu tutumları öne çıkararak karşı koya biliriz.

Sevgili Sevgi aslında yazılacak çok sey var.
Örneğin, sürecin bitmesine aylar kala şu an PSKde yetkili bir arkadaş işyerime, yani Çay bahçesine geldi. Konuştuk. Aynen kullandığı kelime şu idi. “Biz HAK-PAR lı arkadaşları serbest bıraktık PSK’yi kuruyoruz” dedi. Eminim ki bu arkadaş söylediklerini inkâr etmez. Ben “isim bahaneydi” dediğimde yoların daha önce ayrıldığını ve bu planın çok önceden tezgâhlandığını” ifade etmek istedim. “Kovan elini vicdanına koysun” dedim çünkü Kovan’la o süreçte bunları paylaştık. O zaman da ona sorunun isim olmadığını bir takım olayları anlatarak söylemiştim.
Ben bunları yazarken içim acıdığını bilmeni isterim.
İnsanlar 40 yıl her şeyinden fedakarlık yaparak PSKyi bu günlere taşıdı.
Ben şahsen vicdanen rahatım. Hiç bir zaman karar verici olmadım.
HAK-PAR da göreve geldiğimden beri de PSK li arkadaşlar ile samimimi diyalogum sürdü.
Her parti sonuç bildirisinde yer almasını istediklerini gücüm yettiği oranda sonuç bildirisine ekletmeye çalıştım. Yaşadığımız süreci anlatmaya kalkışsam bir kitap olur. Hala bir adım atılabilir mi onu bilemem. Benim şahsen tüm umutlarım tükendi. Bir de bir soru sorarak yazımı sonlandırayım; neden her şey sadece HAK-PAR dan istendi? PSK yöneticilerinin yapacakları bir şey yok muydu? İlla ki isim değişecek demekten başka yapabilecekleri hiç bir şey yok muydu?
Dostça selamlar, çalışmalarınızda başarılar dilerim

Abdullah Çelebi

About Post Author