Militanca Umuda Sarılmak
Yaşadığımız coğrafya şiddet ve terör olaylarıyla sarılıp sarmalandı. İnsanlarımız korku girdabına girdi. Her şeyden korkulur, her an şiddete maruz kalma ihtimalinden çekinilir oldu. Yatırım yapma kararından tutun seyahate ve tatile çıkma dahi bu korkudan nasiplendi. Bu tip sıradan kararları bile vermekten artık insanlar ciddi çekinceler yaşamaktadır.
Ortadoğu coğrafyası köklü bir değişim süreci yaşıyorken, uluslararası şiddetin de hesaplaştığı bir alana dönmüş durumda. Özellikle Kürtler açısından bu süreç bir taraftan statüko sorununa çözüm kapılarını aralama potansiyeli taşımakta, diğer taraftan ise şiddetin, terörün her türlüsünün sahnelendiği bir arenaya dönüşmüş durumdadır. Türkiye’nin bu süreçten yalıtık yoluna devam etmesi mümkün değildir. Türkiye’de son dönemlerde artarak tırmanan terör ve şiddet olaylarının bu gelişmelerle doğrudan bağlantısı bulunmaktadır. Son hava alanı saldırısı, şiddettin sınır tanımaz boyutlarını göstermiş, Türkiye’nin çaresizliğini de ortaya koymuştur. Türkiye dünyanın en büyük ordularından birine, en ileri teknolojiyle donatılmış güvenlik güçlerine sahip olsa da bu girdaptan kendisini koruması mümkün değildir. Türkiye Ortadoğu’daki yanlış hesap ve girişimlerinin karşılığını her gün adım adım şiddete çekilerek almaktadır. Zararı ise bir bütün olarak Kürtler, Türkler ve diğer halklar çekmektedir.
Seçilmiş siyasetçiler yanlış ve halk düşmanı politikaları ile ülkeyi bir uçurumun kıyısına sürüklemektedir.
Oysa iktidarda veya muhalefette olan tüm siyasetçilerin temel görevi ülke sorunlarına çözüm üretmek, ülkeyi dar boğazdan kurtaracak aklıselim politikalar örmektir. Mecliste gurubu bulunan 4 siyasi partinin hepsi bırakın bu sorunlara karşı çözüm üretmeyi; siyasetsizlik üretmekte, kısır döngüler içinde cebelleşmekte, birbirlerini hakarete varır ölçülerde eleştirmekte, suçlamaktalar. Kendilerine yapılan milyarlarca liranın tek kuruşunu siyaset üretmek için seferber etmemekte, halkın üstüne bir karabasan gibi çöreklenmekteler. Gerek iç gerekse de dış siyasette durum farklılık arz etmemektedir. İç sorunlara çözüm üretilemediği gibi, dış siyasette de amiyane bir tabirle çuvallamış durumdalar.
Oysa ülkenin acilen çözüm bekleyen diz boyu sorunları bulunmaktadır. Her şeyden önce, yıllardır gündemde bir kangren gibi duran Kürt sorunu, azınlıklar sorunu, kadın sorunu gibi yapısal sorunlar çözüm beklemektedir. Hala demokratik bir Anayasa yapım sürecine giremeyen siyaset, ülke kaynaklarını da heder etmektedir. Çözüm üretemeyen, aksine sorunun kaynağı haline dönüşen bu siyasetsiz siyaset odakları yanında, özveriyle çırpınan, tüm yoksunluklara rağmen çabalayan çeşitli siyaset odakları da var. HAK-PAR bunlardan biridir.
HAK-PAR bu sorunları çözmek için yola çıktı. Yola çıktığı günden bu yana da ısrarla bu sorunların çözümünü dayatmakta, bu uğurda mücadele etmektedir.
Sayısız engellere rağmen son seçimlerde oylarını iki katına katlayan HAK-PAR toplum için barışçıl ve demokratik politikalar üretmektedir. Ancak bu politikaların etki alanı ne yazık ki sınırlı olmaktadır.
Bunun birçok nedeni var. İlk sıradaki neden HAK-PAR’ın içinde bulunduğu ekonomik darboğaz. Bilindiği gibi antidemokratik yasalar HAK-PAR gibi partilerin Hazine yardımını almasına olanak tanımamaktadır. Sorun üretme merkezleri haline gelen ana akım siyasi partiler milyonlarca liralık hazine yardımı alıyorken HAK-PAR bu olanaktan yoksundur. Kimi zaman kiralarımızı bile ödemekte zorlanmakta, seçim dönemlerinde ciddi maddi zorluklar yaşamaktayız. Maddi kaynaklarımız son derece sınırlıdır. Bu nedenle biz de kendi yağımızda kavrulmak, dost ve partililerimizin destekleriyle bu mücadeleyi sürdürmek zorundayız.
Kısa dönem önce İzmir’de yaptığımız ilk Parti Meclisi toplantısında bu sorunlarımız üzerinde fikir teatilerinde bulunduk. Gördük ki taşın altına herkesin elini koymasından başka çıkar yolumuz yok. İlk çözümü de hemen orada uygulamaya koyduk. Başkanlık Kurulu üyelerinden başlamak üzere tüm yönetici kadroların güçleri oranında bir kereye mahsus olmak üzere maddi destekte bulunması kararına vardık. Hemen o gün de bu kararımızı uygulamaya başladık. Tavsiye kararımızı ilettiğimiz her arkadaşımız, geçim dertlerine, kıt kaynaklarına rağmen bu kararımızı yürekten destekledi. Gerek ülke içinden, gerekse de ülke dışından hepimizin bu konuda seferber olması oldukça önemli. Gönüllülük temelinde ilerleyecek olan bu kampanyaya tüm partililerimizin ve dostlarımızın da omuz vereceğinden kuşkumuz yok.
Bir diğer acil gereklilik ise yeni üye kazandırma ve yeni örgütler kurma ihtiyacı. Bir militan duyarlılığı ve heyecanıyla bu işin de üstesinden gelmemiz gerekmekte. Eş, dost, akraba ve ailelerimizden başlamak üzere yeni üyeler edinme çabasında olmalı, Kürdistan’ın ve Türkiye’nin her ilini, ilçesini, beldesini örgütlemeyi hedeflerimiz arasına almalıyız. Parti binalarımızdan halkın arasına çıkmalı, her bir Kürt bireyini örgütlemeyi, partimize kazandırmayı görev addetmeliyiz. Unutmayalım ki biz gücümüzü halktan ve değişim bekleyen geniş kitlelerden alabiliriz. Ülke sorunlarının çözümüne odaklanmış olan partimiz, değişim bekleyen kitleler için bir alternatif partidir. Bu alternatif gücü büyütmek hepimizin büyük bir enerjiyle sarılması gereken görevidir.
HAK-PAR umudun partisidir. Bu umudu halka aşılamak ise en başta biz partililerin görevidir.
Ülke gündeminden çıkmayan şiddet ve terör politikalarına karşı Partimiz sağduyunun, barışçıl politikaların, demokrasinin ve umutlu bir geleceğin temsilcisidir. Onu halkla buluşturmak, onu büyütmek ve güçlendirmek yurtseverliğimizin bir gereğidir.
HAK-PAR
Başkanlık Kurulu Üyesi
Cafer Sterk