Kemal Burkay’ın AKŞAM Gazetesi Parlamento Muhabiri Yelda Gökdağ ile yaptığı söyleşi 19 Kasım 2015 tarihli Akşam’da, “Kürt Seçmen Terör İstemiyor” ve “HDP PKK Çıkmazında” başlıkları altında, kısaltılmış olarak verildi. Söyleşinin tamamını aşağıda okurlarımıza sunuyoruz.
Sorular: YELDA GÖKDAĞ
Genel olarak ve elbette HDP özelinde, 7 Haziran’ı baz alarak 1 Kasım seçim sonuçlarını nasıl değerlendirirsiniz? HDP’nin puan kaybının gerekçesi sizce nedir ve bu durum size göre nasıl açıklanabilir?
7 Haziran’da seçmen AK Parti’ye ciddi bir uyarıda bulunmuştu. Ama 1 Kasım’da AK Parti oylarını birhayli yükseltti ve parlamentoda hükümet kuracak çoğunluğu fazlasıyla sağladı. Buna karşılık MHP ve HDP’nin oyları birhayli düştü. Beş ay gibi kısa bir sürede bu değişimi sağlayan kanımca iki etmen var: Birincisi muhalefetteki üç partinin (CHP, MHP ve HDP) ortak bir koalisyon hükümeti kurmak için bir araya gelememeleri ve bunun yarattığı istikrarsız ortam. İkincisi ise seçimden hemen sonra PKK’nin yeniden silahlı eylemlere yönelmesi ve bunun yarattığı çatışma ortamı. Muhalefetin bir araya gelemediğini gören seçmen istikrar arayışına girdi ve yeniden AK Parti’ye yöneldi. Bu konuda en olumsuz davranan parti olarak MHP oy kaybetti. HDP’ye gelince, PKK’nin bölgede yeniden çatışmaya yol açması ve kentleri savaş alanına çevirmesi Kürt seçmeni rahatsız etti ve bu seçmenler HDP’ye oy vermenin bir işe yaramadığını gördüler ve bir bölümünün oylarının HDP’den AK Partiye yönelmesine yol açtı. Aynı nedenlerle HDP’den bir miktar oy da HAK-PAR’a yöneldi.
HDP ÖZGÜRCE VE BARIŞÇI SİYASET YAPSA MEMNUN OLURUM
HDP’nin seçim süresince PKK ile arasına mesafe koyamaması konusunda eleştirileri nasıl yorumluyorsunuz? (Reelde bu durum mümkün müydü?)
HDP eğer PKK ile arasına net bir mesafe koysa, özgürce sivil siyaset yapsa memnun olurum. Bu belki politikalarının da tutarlı olmasını mümkün kılar. Yapılması gereken, PKK’ye hitaben “silahları tümden bırak, barışçı siyaset yapalım” demekti. HDP bunu demez, diyemez; çıkmazı buradadır. HDP, 100’den fazla belediyeyi elinde tuttuğu ve parlamentoya 80 mebus soktuğu halde bunu diyemedi. HDP, BDP ve aynı kulvardan gelen daha önceki partilerin geçmişten beri PKK ile ilişkileri göz önüne alınırsa, onların PKK ile aralarına net bir mesafe koyması mümkün değil. 1990’lı yıllardan bu yana sürüp gelen bu çizgi PKK lideri Öcalan’ı “irademiz, güneşimiz” diyerek putlaştırdı ve PKK ile sökülüp atılması güç bağlara sahip.
PKK “HALK SAVAŞI” FANTAZİLERİYLE TRAJEDİLERE YOL AÇIYOR
Çözüm Süreci’nde gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biliyorsunuz, başlangıçta bu sürece “çözüm ve barış süreci” dendi. Bununla doğal olarak akla gelen Kürt sorununun çözümü sağlanarak ülkeye barış geleceği idi. Ne yazık ki niyet bu değildi. Hükümet bakımından hedeflenen PKK’ye silah bıraktırmaktı. Bu nedenle de çok geçmeden adı değiştirilip “Milli birlik ve kardeşlik süreci” dendi. Oysa Kürt sorunu PKK’nin silahlarından ve silahlı eylemlerinden ibaret değil; bu siyasal, kültürel, ekonomik yönleri olan geniş boyutlu bir sorun. Çözüm de buna uygun kapsamlı bir projeyi gerektiriyor. Ne yazık ki hükümet bakımından böyle bir proje yok. PKK bakımından var mı, onun bakımından da yok. PKK’nin neyi niçin istediği açık değil; ama ortada Kürt halkının temel taleplerini içeren bir çözüm programı olmadığı açık. “Demokratik Özerklik” dedikleri şey içi boş bir yalancı mama. “Özyönetim” dedikleri ise AB’nin Yerel Yönetimler özerklik Şartı’ndan farksız bir şey. Yani Türkiye AB’ye tam üye olsa zaten olacağı budur, PKK’nin ayrıca yorulmasına gerek yoktur. Ama PKK’nin hem Kürt halkı için dişe dokunur bir talebi yok, hem de silah bırakmıyor ve “halk savaşı” fantazileriyle ikide bir trajedilere yol açıyor.
KÜRT HALKININ TEMEL TALEPLERİ KARŞILANIRSA SORUN ÇÖZÜLÜR
Hükümetin sürecin devamında HDP,Kandil ve İmralı değil doğrudan halkı muhatap alacağı iddiaları nasıl değerlendirilebilir?Bu iddialar arasında diğer Kürt partilerinin de muhatap alınacağı yer alıyor. HAK-PAR’ın tutumu ne yönde olur?
Çözüm süreci eğer yeniden başlatılacaksa, bu gerçekten çözüme uygun, ciddi, kapsamlı bir proje olmalı. Biz başından beri söylüyoruz: Kürt sorunu, ne istediği, ne için, kim için savaştığı belli olmayan PKK ve onun legal plandaki uzantısı partilerle çözülemeyecek kadar ciddi, geniş boyutlu bir sorundur. Devlet ve hükümet isterse bu sorunu kimse ile oturmadan, ama Kürt halkının temel haklarını tanıyarak tek yanlı da çözebilir. Ama biz HAK-PAR olarak hükümetle görüşmeye açığız. Zaten taleplerimiz, çözüm önerilerimiz biliniyor. Hükümet Kürt tarafından başka örgütlerle, sivil toplum kuruluşlarıyla da görüşebilir ve bu iyi olur. Kürt halkının temel hakları ve talepleri bellidir: Yerel planda kendi kendisini yönetme, Kürtçenin Türkçenin yanı sıra resmi dil olması, ilkokuldan üniversite kadar anadilde eğitim ve bölgenin ekonomik gelişmesi için yeterli projeler… Bize göre bu federal biçimle, yani federasyonla mümkündür.
Çözüm Süreci konusunda umudunuzu hala koruyor musunuz?
Şu durumda fazla umutlu değilim. Ne yazık ki yıllardır bir fasit dairenin içindeyiz ve AK Parti de bu dairenin kırılması, gerçek bir çözüme ve barışa ulaşmak için gerekli cesur adımları atamadı. Bundan sonra atabilir mi? Henüz görünürde işaretleri yok. Ama atmasını dilerim. Bunu yaparsa kanımca –Kürt ya da Türk- kitlelerden yeter desteği alacaktır. İnsanlar bu sorunun bir an önce çözümünü ve ülkeye barış gelmesini istiyorlar. Yeter ki atılması gereken adımları kitlelere dürüstçe ve cesaretle anlatalım.
FEDERASYON HEM PARLAMENTER SİSTEMLE HEM BAŞKANLIK SİSTEMİYLE BAĞDAŞIR
Seçim propogandasını ‘Başkanlık sistemi tartışmaları karşıtı’ çizgide götüren HDP’nin ‘tartışılabilir’ açıklamasıyla gelen tutum değişikliğini nasıl yorumlarsınız?
HDP’nin başkanlık sistemi konusunda tutumu dün ne idi, yarın ne olur, kendi bilecekleri iş. Başkanlık sistemi bu ülkeye çok mu gerekli, o da ayrı bir konu. Ama bize göre Kürt sorununun çözümü parlamenter sistemde de, başkanlık sisteminde de mümkündür. Başkanlık sistemi ile yönetilen federal ülkeler var, örneğin ABD. Buna karşılık parlamenter sisteme sahip ama federal olan pek çok demokratik ülke de var. Osmanlı bir sultanlıktı, ama o dönemde yarı özerk Kürt beyliklerinin yanı sıra, “Kürt hükümetleri” diye nitelenen muhtar yapılar vardı. Yine Osmanlı döneminde Kürdistan’daki medreseler serbestçe Kürtçe eğitim yapmakta idiler. Cumhuriyet döneminde ise Kürtçe her alanda yasaklandı…
YENİ ANAYASA ADEMİ MERKEZİYETÇİLİĞİ VE LAİKLİĞİ ESAS ALMALI
‘Kürt sorunu’ çerçevesinde Yeni Anayasa hazırlıklarını nasıl değerlendirirsiniz?
Bu işte çok geç kalındı. 1982’den bu yana birçok seçim yapıldığı, birçok sivil hükümet gelip geçtiği halde hâlâ ülkenin cunta anayasası ile yönetilmesi bir ayıptır. Bu aşamada yapılması gereken önemli işlerden biri de çağa uygun demokratik bir anayasa yapıp referanduma sunmaktır. Yeni hükümet isterse bunu yapabilir. Anayasa ademi merkeziyetçi ve gerçekten laik bir sistem getirmeli; böylece Kürt sorununun federal temelde, Alevi sorununun da laik temelde çözümüne zemin hazırlamalı. Ancak böylece bu fasit daire artık kırılabilir ve ülke çağ atlar.