Bayram Bozyel
Irak başbakanı Nuri El Maliki’nin mutlak iktidar hevesi, pamuk ipliği ile bağlı Irak’ı belirsiz bir yöne doğru hızla sürüklüyor. Kendisine bağlı oluşturduğu Dicle Operasyon Gücü’nü, Kürdistan’ın ‘tartışmalı’ (gerçekte ise kopartılmış) bölgelerinden Kerkük/Tuzhurmatu’ya doğru sürerek vahim sonuçlar doğurabilecek bir Kürt Arap savaşının fitilini ateşledi. Kürdistan Bölge Yönetimi, zaman kaybetmeksizin Maliki’nin bu mütecaviz güç gösterisine karşı peşmerge birlikleri ile set çekti. 16 Kasımdan bu yana tarafların sürdürdükleri askeri yığınak ve söz düellosu, geçen zaman içinde tansiyonu düşürme yönünde yapılan çağrı ve girişimlere rağmen etkisinden bir şey yitirmiş değil.
Maliki bundan birkaç ay önce de Irak Suriye sınır bölgesinde benzer bir girişimde bulunarak gücünü test etmeye yeltenmiş, Kürdistan Bölge Yönetimi’nin kararlı duruşu karşısında geri adım atmıştı.
Maliki’nin Tuzhurmatu bölgesine silahlı güç göndermesinin birden çok nedeni var.
Bunlardan birincisi, onun Bağdat’ta mutlak iktidar kurma hedefi geliyor. Başka bir ifade ile Maliki, Irak’ı tek başına kontrol etmek istiyor. Geçen zaman içinde bu doğrultuda bir hayli de yol aldı. İçişleri ve savunma bakanlığı yetkilerini kendinde topladı. Merkez Bankası’nı kendisine bağladı. Nuri El Maliki, güvenlik güçleri, enerji, yargı başta olmak üzere bürokraside kendi etkinlik alanını genişletti. ABD’nin çekilmesiyle oluşan boşluğu ustaca kullanarak ülkedeki güvenlik birimlerini kendi kontrolü altına aldı.
Maliki, otoriter bir yönetim çarkı oluşturma yönündeki çabalarına paralel olarak, muhalefeti parçalama ve etkisiz kılmak için her yola başvurdu. 7 Mart 2010 tarihinde yapılan seçimlerde Sünni muhalefeti toparlayarak birinci çıkan El Irakiye listesi, Mailiki’nin izlediği kurnaz siyaset sonucunda etkinliğini büyük oranda kaybetti. Diğer partileri devlet yönetiminden dışlayarak bütün önemli kilit noktaları eline geçirdi. Maliki’nin yargı üzerinden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’yi devre dışı bırakma girişimlerine karşı Sünni cephesinden kayda değer bir tepkinin gelmeyişi bu durumun somut göstergesidir.
Maliki bunla da yetinmedi, zamanla kendisini devlet içinde devlet haline getirdi. Kerkük’ün Kürdistan’a katılmasına kararlılıkla karşı çıktı, Anayasa’nın Kerkük ve diğer ‘tartışmalı bölgelerine’ ilişkin 140. maddesini işletmemek için elinden gelen her şeyi yaptı. Petrol gelirlerinin bölüşümü konusunda bir ilerleme sağlanamadı.
Bağdat’a tek adam olma yolunda bunca mesafe kat eden Maliki, Kürdistan Bölge Yönetimi’ni iki nedenle hedefine yerleştirdi.
Birincisi, kendi otoriter ve keyfi yönetim etkinliğinin Kürdistan Bölgesi’ne erişmesi önünde Kürdistan Bölge Yönetimini bir engel olarak gördü. Merkezi ordundan ayrı, Dicle Operasyon Komutanlığı adında, kendine ‘özel’ yasadışı bir ordu kurdu. Ve bu yasa dışı orduyu, Kürdistan’ın ‘tartışmalı bölgelerine’ yasa dışı bir biçimde soktu. Oysa Irak Anayasası’nın 140. Maddesi, Kerkük dahil söz konusu ‘tartışmalı bölgelerin’ nasıl çözüleceğine dair açık hükümler içeriyor. Ne var ki anayasa Maliki’nin umurunda değil. Şimdiye kadar başvurduğu yasa dışı yöntemlerle, anayasayı çiğneme konusunda hiçbir sınır tanımadığını defalarca gösterdi.
Bugün Kürdistan’ın ‘tartışmalı’ olarak ilan edilen ve henüz statüsü netleşmeyen, başka bir değişle Kürdistan’dan kopartılmış olan Kerkük, Diyala ve Şengal bölgeleri, Kürdistan’ın toplam coğrafyasının % 43’ünü oluşturmaktadır. Bu durum, Kürdistan Federe Bölgesi denilen bölgenin gerçek anlamda ‘eksik bir Kürdistan’ olarak kaldığını gösteriyor. Başbakan Maliki, anayasanın öngördüğü yöntemlerle ‘tartışmalı bölgeler’ sorununu çözmek yerine, buraları işgal ederek hem Irak anayasasını hiçe sayıyor, hem de ‘eksik Kürdistan’ gerçeğini, mevcut bu sakat ve gayri meşru durumu kalıcı kılma hevesini ortaya koymuş oluyor. Bu hesap tutarsa, gününde birinde ‘eksik Kürdistan’ ile baş etmek ve onu boğmak, onun için fazla zor olmaz diye düşünüyor olmalı.
Irak başbakanı Nuri El Maliki’nin Kürdistan’a dönük saldırgan tutumunun bir nedeni de Ortadoğu’da değişim ile statüko ekseninde yaşanan daha kapsamlı mücadele ilgilidir.
Federe Kürdistan Bölgesi, ‘eksik’ ve bölünmüş bu haliyle bile Ortadoğu’da farklı bir model olmaya aday görünüyor. Demokrasiyi kurma ve yaşatma yönünde kat edilenler kıyas kaldırmaz bir seviyede. Kürdistan Bölgesi’nin ekonomik, sosyal, eğitim vb. alanlarda elde ettiği başarılar oldukça dikkat çekicidir. Bütün bu olumlu gelişmeler Federe Kürdistan’ı, doğal olarak bölgenin cazibe merkezi haline getirmekte.
Kürdistan Bölgesi’nin Maliki’nin hışmını çekmesinin nedeni sadece bu da değil.
Kürdistan Bölge Yönetimi, Ortadoğu’da yaşanan köklü alt üst oluşta değişim ve demokrasiden yana tutum alarak safını çok net belirledi.
Kürdistan Bölge Yönetimi, Suriye’de Esat rejiminin yıkılmasını, onun yerine demokratik ve çoğulcu bir rejimin kurulmasını savunuyor. Suriye’de, Kürt halkının temel haklarına kavuşması için ona destek sunuyor. Suriye Kürtlerinin bir araya gelişini teşvik ediyor, onlara ev sahipliği yapıyor.
Kürdistan Bölge Yönetimi’nin Türkiye ile geliştirdiği ilişkiler, Maliki ve arkasındaki güçleri rahatsız eden diğer bir etken. Bölgesel kamplaşma nedeniyle Türkiye’nin Kürdistan Bölge Yönetimi’ne yakınlaşması, onun Bağdat’a olan bağımlılığını azaltarak özerkliğini güçlendiren bir faktör. Bu gün Kürdistan Bölge Yönetimi, ABD’nin başını çektiği değişim cephesinin hatırı sayılır bir aktörü durumunda. Böyle bir gücün bölgedeki statükonun şimşeklerini üzerine çekmesinde anlaşılmayacak bir durum yok.
Bu çerçeveden bakınca, Kerkük’ün önüne dayanan Dicle Operasyon Gücü’nün tek başına Maliki’yi temsil etmediği ortada. Tersine, Maliki ve ordusu, Rusya, Çin ve İran’ı kapsayan etkinlik alanı geniş bir cephenin Truva Atı’nı temsil ediyor.
Amaç belli, Kürdistan Bölgesi’ni istikrarsızlaştırmak, enerjisini içerde tüketerek bölgesel düzeyde oynamakta olduğu role çomak sokmak…
Federe Kürdistan Bölgesi’nin bütün siyasi güçlerinin Maliki’nin işgalci emellerine karşı yekvücut durmaları kayda değer bir gelişmedir. Maliki’yi esas caydırıcı olan da bu iradedir. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Joe Biden’in peşmergeyi ‘kırmızı çizgi’ olarak tanımlaması Maliki’nin heveslerini şimdilik gemlemiş olabilir.
Ancak bütün bunlar, Kürdistan Bölgesi’nin ‘tartışmalı’ bütünlüğünü ve yapımı üzerinden yedi yıl gibi uzun bir süre geçtiği halde Irak anayasasının ‘tartışmalı bölgeler’ ile ilgili olarak neden hayata geçirilmediği gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Kürdistan Bölgesi siyasi güçleri, Maliki’nin saldırganlığına karşı kararlı bir tutum sergilemekle övgüyü hak ediyorlar. Ne var ki bu durum, onların bu ‘kanayan bölgelerin’ Kürdistan’a katılımı için geçen yedi yıl boyunca neler yaptığı sorusunu yeterince açıklığa kavuşturmuyor.
Maliki, yol açtığı son krizle Kürdistan’ın söz konusu ‘kanayan yarasına’ dokunmakla acaba Kürtlere iyilik mi etmiş oldu?
13.12.2012