BASINA VE KAMUOYUNA
“Artık yeter! Elinizi tetikten çekin.”
01.08.2015 cumartesi günü Ankara’da toplanan Hak ve Özgürlükler Partisi Başkanlık Kurulu (BK) görüş ve temennilerini aşağıdaki sonuç bildirisi ile kamuoyu ile paylaşmayı uygun görmüştür.
Son aylarda Türkiye’de ve Ortadoğu’da kartların yeniden karılmasına neden olan önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi 5 ülke ve Almanya ile İran arasında sürdürülen nükleer müzakereler anlaşma ile sonuçlandı.
1979’dan bu yana İran ile ABD arasında var olan gerilimin diyaloga ve nihayetinde anlaşmaya evirilmesi, İsrail ve Suudi Arabistan başta olmak üzere pek çok ülkeyi rahatsız etse de önemlidir ve bölgedeki mevcut durumu değiştirebilme potansiyeli taşıyan “tarihi” bir gelişme olduğuna kuşku yoktur.
İran’ın nükleer silah yapmayacağını taahhüt etmesi ve Batının İran’a yönelik ağır yaptırımları kaldırması bölgede tansiyonun düşmesine, Ortadoğu’da hemen her alanda kıran kırana süren gerilimin ivme kaybetmesine ve kronikleşen sorunların da çözümüne kapı aralanmasına zemin olabilir.
Nitekim, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, yaptığı açıklamada, anlaşmanın “İslam Devleti’ne ve diğer terörist gruplara karşı geniş koalisyonun önünde bulunan çoğunlukla yapay olan bariyerleri kaldırıyor” sözleri dikkat çekicidir.
Bu antlaşmayı ABD ile Türkiye arasında İncirlik Üssü´nün koalisyon güçlerinin kullanımına açılması konusunda yapılan anlaşma izledi, ardından da Türkiye İŞİD’e karşı sert bir tutum almaya başlayarak hava operasyonlarına girişti.
Bilindiği gibi, Irak ve Suriye’yi kana bulayan, tüm bölge için ciddi bir tehlike potansiyeli taşıyan, karanlık terör örgütü İŞİD, Güney ve Batı Kürdistan’da da giriştiği kanlı katliamlarını son aylarda Kuzey Kürdistan’a taşımış, Diyarbakır’da, HDP mitingini bombalamış en son olarak da Suruç’ta 40’a yakın gencin yaşamını yitirdiği canlı bomba eylemini gerçekleştirmişti.
Türkiye’nin İŞİD terör örgütüne karşı açık ve net bir tutum almasını önemli ve olumlu buluyoruz. Bu vesile ile bir kez daha bu karanlık, taşeronlaşmış olan çağ dışı kanlı terör örgütünü lanetliyoruz.
Türkiye’nin ABD ile anlaşmasından hemen sonra – Batın’ın Türkiye’nin İŞİD ile olan ilişkilerine yönelik kuşkularını bertaraf etmek için bile olsa- İŞİD mevzilerini bombalaması, İŞİD’e yönelik Türkiye içinde operasyonlara girişmesi genel bir memnuniyet yaratmıştır, Devletin, aynı zamanda ülke içinde ve dışında PKK nin şiddet eylemlerini gerekçe yaparak PKK’ye yönelik de çeşitli operasyonlar düzenlemesi, PKK’nin Güney Kürdistan sınırları içindeki üslerini ve barınaklarını bombalaması iç barışı yeniden ortadan kaldırmış, tıpkı 90 lı yılların güvenlikçi çizgisine geri dönme eğilimi toplumun büyük kısmını kaygılandırmıştır.
“Barış” beklentisi içinde olan Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının,“öldürmekten”, “bombalamaktan” başka seçenek üretemeyen siyasetleri, ciddiyetle değerlendireceğine, barış ve yumuşama yönünde bir eğilimi işaretleyeceğine ve ilk fırsatta şiddetten beslenerek şiddet üreten siyasetlere gereken yanıtı vereceğinden kuşkumuz yoktur.
Türkiye halklarının “artık yeter!” dediği, “savaşa karşı” olduğunu her vesileyle gösterdiği, 7 Haziran seçimlerinde barışçıl çözüm çabalarını desteklemek için yüzde 13 oyla HDP’yi parlamentoya 80 vekil ile gönderdiği ortadayken, PKK nin tüm alanları tıkayan, militarist kesimin elini güçlendiren, partimizce de defalarca kınanan “kör” şiddet eylemlerinde ısrar etmesi ile neyi hedeflediği sorgulanmaktadır.30 yıldan fazla bir zamandır süren ve öncelikle Kürt halkına zarar veren bu kanlı kapışmaların hangi “yeni” sonuçları doğuracağı merak konusudur.
Yüzlerce asker, sivil ve gerilla öldükten sonra yeniden masaya oturacaksanız, bu arada analara döktürdüğünüz gözyaşlarının hesabını nasıl vereceksiniz?
HAK-PAR olarak her iki tarafa da sesleniyoruz: Artık yeter ! Elinizi tetikten çekin.
Partimiz Hak ve Özgürlükler Partisi / HAK-PAR başından beri şiddet dışı çözümlerden yana oldu, silahların konuşması yerine siyasetin konuşmasını savundu; barış ve diyalogdan yana oldu. Savaş ve şiddetin karşısında saf tutmuş olan partimiz, savaş ve şiddetin yeniden tırmanması karşısında Devlet’e de PKK’ya da “haklı-haksız” aramadan, “kim önce başladı” demeden derhal silahları susturmaları çağrısını yapmaktadır. Zira iki taraf da haksız, iki taraf da bir dizi yanlışın vebalini taşıyor.
PKK, hem halka, hem de “irade” olarak ilan ettikleri Öcalan’ın çağrılarına kulak vermeli, derhal silah bırakmalıdır. Silahlar susmadan, tümden devreden çıkmadan “barış” gerçekleşerek kalıcı hale gelemez. Silahlı mücadele ve şiddet hem Kürt halkının hem de Türk halkının geleceğini karartmaktadır ve her iki halkın da çıkarı siyasetin ve yaşamın normalleşmesinde, silahların ebediyen gömülmesinden geçmektedir.
Keza Ortadoğu’daki bu şiddet sarmalı içinde Batı ve Güney Kürdistan’daki halkımızın demokratik ve ulusal kazanımlarının korunarak genişletilmesi ve bu yönde özellikle de Güney Kürdistan’daki bağımsızlık eğilim ve girişimlerinin başarı ile sonuçlanması için sıcak bir dayanışma içinde olduğumuzu belirtiriz. Son dönemlerde Kürt Federe Devleti başkanı sayın Mesut Barzani ve PDK-Irak üzerinde oluşturulmak istenen yıpratmaların, itibarsızlaştırma ve kuşatma girişimlerinin Kürt ulusal çıkarları ile bağdaşmadığı ve Kürtlerin bölgede geleceği inşa etme düşlerine zarar vereceği inancındayız. Bu nedenle sayın Barzani’nin yıpratılmasına ve bu yolla Kürdistani kazanımların harcanmasına asla rıza göstermeyeceğimizi hatırlatırız.
Öte yandan, partimiz Ak Parti hükümetine, demokratik hak ve özgürlüklerin “terörle mücadele” bahanesi ile kesintiye uğratılmaması, PKK silah bırakmıyor diye Kürt halkının ulusal demokratik haklarının “ipotek” altına alınmaması gerektiğini hatırlatır, hükümetin Kürt sorununun çözümü konusunda, başlangıçtaki heves ve isteğinin kesintiye uğramadan yeniden ve daha cesurca gerekli adımları atarak sorunun kalıcı bir biçimde çözülmesi için daha geniş kesimleri de sürece dahil etmesi gerektiğini önemle belirtiriz.
Şiddet olaylarının tırmanması, barış ve çatışmasızlık ortamının sonlandırılmasının ardından ırkçı-şoven kamuoyunun parti kapatma ya da dokunulmazlıkların kaldırılması yönündeki tartışmalarının demokratik sivil yaşam bakımından son derece zararlı sonuçlar doğuracağına inanmaktayız. Partimiz HAK-PAR, asla bu eğilimleri doğru görmez ve bu eğilimlerin daha vahim sonuçlar doğuracağına işaret eder. Tersine parti kapatmayı kesin olarak olanaksız hale getirecek anayasal önlemlerin bir an önce alınmasını savunur.
Diğer yandan, başkanlık kurulumuz, başından beri “çözüm süreci” olarak lanse edilen ve ama Kürt sorunun çözümünden çok “ PKK’nin silah bırakarak sınır ötesine çekilmesi”ni esas aldığı bilinmesine karşılık, yine de diyalogun önemli ve cesurca bir tutum olduğunu ve her koşulda geliştirilmesi gerektiğini vurgular.
Uzunca bir süredir PKK ve çevresi tarafından Türkiye’de ve kuzey Kürdistan’da gerçekleştirilen ve özünde MİT ve PKK lideri Öcalan’ın diyalogları üzerinden şekillenen “çözüm süreci”nin ruhuna da ters provokatif eylem ve söylemler, İŞİD tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen Suruç’taki bombalı eylemin hemen ardından 2 polisin PKK tarafından öldürülmesi hangi olumlu sonuca hizmet etmektedir. Bu durumun ciddiyetle sorgulanması gerekir.
Partimiz öteden beri gerçek çözüm yolunun, Türkiye’de yapısal bir değişimle demokratik-federal bir yapıya kavuşmaktan geçtiğini ve bunun için de güvenlikçi ve militarist yöntemler yerine, siyasal diyalog ve demokratik yöntemlerin denenmesi gerektiğini ısrarla savunmaktadır.
Şiddet, karşı şiddeti meşrulaştıran kısır bir döngü yaratmaktadır, şiddet ve gerilimin toplumu etkisi altına aldığı bir ortamda barış içinde bir arada yaşama iradesi, demokrasi ve özgürlükler kısıtlanmakta; buna karşılık, etnik kin, çatışma ruhu, ırkçılık, şovenizm ve anti demokratik zihniyetler yaygınlaşarak kökleşmeye doğru yol almaktadır.
Şiddet ve gerilim kimden gelirse gelsin ve hangi gerekçe ile olursa olsun asla hoş görülemez ve tasvip edilemez. Bu bakımdan gerçek barışsever güçler şiddet ile demokratik direnme hakkını birbirinden ayırmalı ve her ikisinin arasına mesafe koymalıdır. Bu sağlanmadan barışın kalıcı hale gelmesi mümkün olmaz.
Demokrasiden barıştan, özgürlüklerden yana olan herkes bu çatışmacı, savaştan beslenen kesimlere karşı bir araya gelmeli el ele vermelidir. Çatışma, silahlı mücadele ve gerilim kimseye yarar getirmez, tersine başta Kürt halkı olmak üzere her kese zarar verir.
Biz HAK-PAR olarak, ne yazık ki, ne Hükümetin, ne de PKK’nin barış ve çözüm konusunda samimi olmadığı yönünde bir kanaate sahibiz. Barış ve çözümün siyasal hesaplara heba edildiği inancındayız.
Bu günkü iktidar, hem içte hem dışta, savaşın girdabına girmiş, giderek daha çok kan ve acı üretmeye zemin yaratmaya hizmet edecek yönelimlere girişmiştir. Hükümetin savaş naraları atması, sert ırkçı söylemlerle mevcut atmosferi daha çok zehirleyecek ve ortamı gerecek tutum ve davranışlardan uzak durması gerektiği kanısındayız. Hükümet bu tutumundan vaz geçmeli ve demokrasi ve hukuktan ayrılmamalıdır.
Buna karşılık, PKK derhal silah bırakmalıdır. Silahlar susmadan, barış kalıcı hale gelmez, silahlı mücadele ve şiddet hem Kürt halkının hem de Türk halkının geleceğini karartmaktadır ve her iki halkın da çıkarı siyasetin ve yaşamın normalleşmesinde, silahların ebediyen gömülmesinden geçmektedir.
Savaş, bombalar, ölümler, kan ve gözyaşı; sorunların çözümünü için gerekli yol değildir. Tersine bu yol sorunları daha da büyüterek onarılması olanaksız sonuçlar doğurur.
Sonuç olarak barış ve çatışmasızlık ortamının yeniden kurulması ve diyalogların yeniden başlatılması için; hükümet bir an önce operasyonları durdurmalı, PKK de silahlı mücadeleyi terk etme konusunda samimi adımlar atmalıdır. 03.08.2015
Hak ve Özgürlükler Partisi/HAK-PAR
Başkanlık Kurulu