Daha önce çeşitli açıklamalarımda da değindiğim gibi 30 Mart seçimleri Partimiz açısından eşitsiz koşullarda gerçekleşti. Bir kere hazineden yardım alan bir parti değiliz. Bu başlı başına bir haksızlık. İkinci olarak, hazineden yardım alan partilerin arkasında büyük medya desteği, onlarca TV ve gazete var. Üstelik, benimle söyleşi yapmak için daha önce adeta yarışan televizyon ve gazeteler tam da seçim dönemine girerken, son 3 aydan bu yana, tümü birden sözleşmiş gibi bize kapılarını kapadılar. TRT dahil, bir tek ulusal kanal beni ve arkadaşlarımı davet edip söz hakkı tanımadı. Bu çok açık bir ambargo idi. Belli ki HAK-PAR’ın görüşlerinin kitlelere ulaşmasını istemediler. Böylece sistemin gerçekte kimden, hangi partiden çekindiği, hangi görüşlerden korktuğu bir kez daha açık olarak görüldü; ak koyun kara koyun belli oldu. (Öteden beri bize bühtanda bulunanlar ise seçim boyunca kanal kanal konuk edilip bol bol konuşabildiler).
Biz de seçim otobüsümüzle, kiraladığımız az sayıda seçim aracıyla, seçim bildirgemiz, el ilanları ve afişlerle sesimizi kitlelere duyurmaya çalıştık. Bu sınırlı olanaklara rağmen kanımca iyi bir seçim çalışması yaptık. Bizim açımızdan olumsuzluk bu yarışın son derece eşitsiz koşullarda cereyan etmesinden ibaret değildi. Seçimin daha başlarında AK Parti ile ana muhalefet arasında yaşanan gerilim ülkede zaten var olan kutuplaşmayı akıl almaz biçimde büyüttü. AK Parti bu gerilimle seçmenin büyükçe bir bölümünü kendi çevresinde kilitlerken, diğer bölümü de, yere ve duruma göre onun karşısındaki en güçlü partiye yöneldi. Bu parti pek çok yerde CHP ve MHP, Kürt illerinin bir bölümünde ise BDP oldu. Seçmen bu psikoloji ile oy verdi: “AK Parti kazansın” ya da tam tersine, “AK Parti gitsin!” Söz konusu kutuplaşma nedeniyle bize sempati duyan, programımızı beğenen, normal koşullarda bize oy verebilecek pek çok insan, tercihini kazanma şansı olan partilerden birinden yana yaptı; yani doğruya değil, güçlüye oy verdi. Engeller bundan da ibaret değildi. BDP, bizi engellemek için baskı, tehdit ve saldırının yanı sıra, etik olmayan diğer birçok yönteme, yalana ve iftiraya başvurdu. Son olarak, sandıktan çıkan oyların önemli bir kesimi ya tutanaklara yansımadı, keyfi biçimde iptal edildi veya sandık başındaki görevlilerin siyasal tercihine uygun olarak başkasının hanesine yazıldı, ya da daha sonraki sürçlerde (il ve ilçe seçim kurullarında, hatta YSK’da) iç edildi. Örneğin benim oy kullandığım sandıkta (Mamak, 29 Ekim Ortaokulu, 1089 nolu sandık) HAK-PAR’a hiçbir oy çıkmamış görünüyor… Doğubeyazıt ilçesinde Belediye Meclisi Üyemiz birleştirme tutanağında 461 oy almış görünürken, daha sonra ne olduysa 282 oy birden yok oluvermiş ve bu sayı 179’a düşmüş! Özet olarak seçimler bu koşullarda gerçekleşti ve bu ülkede “demokratik seçimler”in ne menem bir şey olduğu bir kez daha görüldü. Öte yandan, sandıktan Yüksek Seçim Kurulu’na uzanan süreç içinde birhayli budanmış da olsa, YSK’ya yansıyan sonuçları aldık. Bazı yerlerdeki itirazlar üzerine sonuçlar değişse bile bu, partilerin aldığı oy yüzdelerinde fazla bir değişiklik yaratmaz. Biz de bu sonuçlara bakarak aldığımız oyu değerlendirebiliriz. Daha önceki seçimlerde partilerin aldıkları oylar, il genel meclisi için aldıkları oyların toplamına göre hesaplanıyordu. Ancak bu seçimlerden önce büyükşehir sayılan 30 büyük ilde (ki bu illerde 59 milyon kişi, yani ülke nüfusunun ezici çoğunluğu, beşte dördü yaşıyor) il genel meclisi kaldırıldı. Öyle olunca yeni sistemde partilerin aldıkları oylar farklı biçimde hesaplanacak. Örneğin büyükşehir sayılan iller bakımından, büyükşehir belediye başkanına veya belediye meclisine verilen oylar hesaba katılacaktır. YSK’nın bu konuda nasıl bir yöntem izleyeceği önümüzdeki günlerde netleşecek. Partimiz 2014 yerel seçimlerine 55 ilde girdi. Bunların 27’si büyükşehir idi. Büyükşehir belediye başkanlıkları ve belediye meclisleri için aldığımız oylar şöyledir: Bu sonuçlara göre partimizin aldığı oy miktarı, 27 ildeki büyükşehir belediye başkan adaylarının aldığı oylarla diğer 28 ildeki il genel meclisi adaylarının aldığı oyların toplamı hesaba katıldığında 43 957 ediyor. 27 Büyükşehirdeki belediye meclisi adaylarının aldıkları oylar ile diğer 28 ildeki il genel meclisi adaylarının aldığı toplam oy hesaplandığında ise 44.485 ediyor. Görüldüğü üzere, her iki biçimde de sonuçlar birbirine çok yakın. Öte yandan, birçok ilde (özellikle büyükşehir olanlarda) belediye başkan adayımızın aldığı oy o ildeki il genel meclisi oylarımızın toplamından fazladır. Bazı seçim çevrelerinde bunun tersi de söz konusu; yani il genel meclisi oylarının başkan adayının oylarından yüksek olduğu durumlar da var. Böyle durumlarda hangi oy yüzdesi yüksekse onu esas almak doğru olanıdır. Bu yöntem izlendiğinde partimizin aldığı oyların toplamı 52.000 ediyor. (Bu toplama bile bir bölüm seçmen oyu yansımayabilir. Örneğin ilgili büyükşehrin tüm ilçe ve beldelerinde seçime katılınmamış ise, katılınmayan ilçe ve beldelerde büyükşehir belediye başkanı için kullanılan oylar belediye meclisi oylarına yansımaz. Ki hiçbir büyükşehirde tüm beldeler için aday gösteremedik. Ancak bu türden oyların hesabı mümkün değil, bu belki tahmin edilip toplama eklenebilir. Bir başka deyişle, Partimizin aldığı oyların 52.000 rakamının üstünde olduğunu söyleyebiliriz.) Partimizin 2009 seçimlerinde 26.400 oy aldığı (farklı kaynaklara göre ise 29.000) düşünülürse bu seçimde partimizin oyları yaklaşık iki misli artmıştır. 2009 seçimlerinde 33 ilden seçime katılmıştık. Söz konusu 33 ilin oyları bu seçimde 44.450’dir. Yani yarı yarıya artmıştır. Yeni katıldığımız 22 ilin oyları da eklendiğinde artış iki mislidir. 2014 yerel seçimlerindeki kutuplaşmanın çok büyük olduğu, bundan dört partinin (AK Parti, CHP, MHP ve BDP) kazançlı çıktığı, onların dışındaki partilerin toplam olarak büyük oy kaybına uğradıkları düşünülürse, bu artışın partimiz açısından küçümsenmeyecek bir başarı olduğu açıktır. (Araştırmacı Tarhan Erdem’in yaptığı hesaplara göre 30 büyükşehirde AK Parti % 6,9, CHP % 5,4 oranında oy arttırmış, MHP yüzde % 1,5 oy kaybetmiş, BDP ise bu illerdeki oylarını korumuş; buna karşılık diğer partiler toplam olarak % 11’den fazla oy kaybetmişler, yine toplam olarak oyların ancak % 5’ini almışlardır. Bakınız: Radikal Gazetesi, 3 Nisan 2014). Buna rağmen birçok üye ve taraftarımız gibi ben de bu oy oranını partimiz açısından düşük buluyorum. Öte yandan daha iyi sonuçlar almak sadece iyi bir programa ve dürüst bir söyleme sahip olmakla olmuyor. Bu konjonktüre ve diğer birçok etkene bağlı. Bu etkenlerden biri parti olarak kitleler içinde sistemli, kararlı çalışma, örgütlenme, insanları partimize kazanmadır. Bir başka deyişle daha iyi bir çalışma ve daha yaygın bir örgüt. Başarı istiyorsak bunu hedeflemeliyiz. Kemal Burkay 5 Nisan 2014 |