Hak ve Özgürlükler Partisi(HAK-PAR) Diyarbakır il örgütü Şêx Said ve birlikte idam edilen arkadaşlarının gömüldükleri yer olarak iddia edilen yerde basın açıklaması yaptı.
26 Mart 2014 Çarşamba günü Diyarbakır Dağkapı meydanında, Alman Hastanesi önünde yapılan açıklamaya Hak ve Özgürlükler Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Dağtekin, Parti Meclis üyeleri Ramazan Moray, Sidar Avcı, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkan adayı Sevgi Çelik Moray, Yenişehir Belediye Başkan adayı Vasıf Kahraman, Bağlar Belediye Başkan adayı Vedat Dede, Sur Belediye Başkan adayı Hasan Barak, Kayapınar Belediye Başkan adayı Ali Kızılay, Dicle Fırat Diyalog Grubu sözcüsü Muhittin Batmanlı ve çok sayıda partili katıldı.
Açıklamaya katılanlar Kürdistan Bayrağı , Kürtçe “Şehîdê Azadiyê Şêx Saidê Pîranê” yazan pankart ile Şêx Said’in dava arkadaşlarının isimlerinin yazıldığı dövizler taşıdı.
Açıklama yapılan alanda partiye ait anons aracından Şêx Said ve dava arkadaşlarının idam edilişlerini anlatan ağıtlar çalındı.
Hak ve Özgürlükler Partisi(HAK-PAR) tarafından yapılan açıklamanın Kürtçe metnini Yenişehir Belediye Başkan adayı Vasıf Kahraman, Türkçesini ise Büyükşehir Belediye Başkan adayı Sevgi Çelik Moray okudu.
Sevgi Çelik Moray tarafından yapılan açıklamayı aşağıda veriyoruz.
TARİHSEL HAKİKATLE YÜZLEŞME ZAMANI
Değerli Basın Emekçileri,
Saygıdeğer Halkımız,
Bugün, tarihi bir hakikatin üzerindeki kapağı kaldırmak üzere buradayız.
Yüzyıla yakın bir zaman önce, burada, Şeyh Sait ve arkadaşları şahsında, Kürt ulusuna karşı başlatılan bir soykırım sürecini teşhir etmek üzere buraya geldik.
Türk devletinin, Kürt liderlerinin mezarlarını ortadan kaldırarak gerçekleştirdiği insanlık dışı duruma ve utanca dur demek için bugün birlikteyiz.
Artık bir sır değil.
Geçen yüzyılın başında yeni bir dünya kurulurken, Kürtler Kemalistlerin büyük ihanetine uğradı.
1920’li yılların başında Kürtlere kardeşlik mesajları verildi, güya kurulacak yeni devleti Kürtler ve Türkler olarak birlikte kuracaktık.
Ama 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, Lozan Anlaşmasıyla kendilerini uluslararası güvenceye bağlayınca ne kardeşlik kaldı ne de birlikte bir devlet kurma sözü.
Onların gözünde artık Kürt yoktu ya da yok edilmeliydi.
Bu ihanete ve inkâr anlayışına karşı itiraz edenlere devlet en vahşi yöntemlerle karşılık verdi.
Bundan 89 yıl önce, şu yanı başımızdaki alanda Kürt halkını boğmak üzere cellâtlar iş tuttular.
Devlet, bir takım çetecilerinden oluşmuş korsan ‘İstiklal Mahkemeleri’ kurdu.
Sözde bu mahkemelerin verdiği uyduruk kararlar sonucunda olanları biliyorsunuz.
Kürt halkının güzide önderlerinden Şeyh Sait ve 47 arkadaşı şu alanda haksız ve yargısız bir biçimde, bütün uluslar arası hukuk kuralları çiğnenerek idam edildi.
Onların şahsında aslında boğdurulmak istenen Kürt halkının özgürlük iradesiydi. Kürt halkının eşit, özgür ve onurlu bir biçimde yaşama talebi darağacına çekilmişti.
Sömürgeci Türk devleti, Kürtlerin özgürlük talebinden o kadar korkuyordu ki, liderlerinin bir mezarının olmasını bile istemedi. Türk devleti Kürt liderlerinin mezarlarından bile korkar hale geldi.
Bölge halklarının bin yıllık gelenekleri, Müslümanların kutsal inançları çiğnenerek Şeyh Sait ve arkadaşlarının mezarları yok edildi. Bilindiği gibi, söz konusu barbar ve gayri insani gelenek daha sonraki yıllarda da devam ettirildi. Dersim Hareketi’nin lideri Seyid Rıza ile Saidê Nursi’nin mezarları da benzer barbar yöntemlerle yok edildi. 1990’lı yıllarda mezarları yok edilen Kürtlerin ise haddi hesabı yok.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların Kürtlere karşı güttüğü düşmanlık ve nefret hiç bir sınır tanımıyordu. Öyle ki, Kürtlere, katledilen yakınlarının yasını tutmasını bile çok görüyor, ziyaret edip dua edebilecekleri liderlerinin bir mezarı bile olsun istemiyorlardı.
Peki, ama Türk devleti Kürtlerin mezarlarından neden bu kadar korkuyordu?
Çünkü devlet, Kürt liderlerinin mezarlarını yok ederek Kürtleri ulusal bir hafızadan yoksun bırakmayı, onları köklerinden kopartmayı istiyordu. Kürt liderlerinin mezarlarını yok ederek Kürtleri bir ulusal bilinç kaynağından yoksun bırakmayı amaçlıyordu. Böylece Kürt kimliğinin oluşumunun önüne bir bariyer ördüğünü düşünüyordu.
Sömürgeci devletin kirli hesabı şuydu; ağacın kökünü yok edersen gövdesini daha kolay devirirsin. Bir ulusun tarihini yok edersen, onun bir gelecek kurma imkânını da elinden alırsın. Böylece Kürtleri ebediyete kadar kölelik zincirlerine mahkûm etmiş olursun.
Aradan yüzyıla yakın bir zaman geçti.
Tek partili sistem son buldu, sözde çok partili demokrasiye geçildi. Geçen zaman içinde nice hükümetler geldi geçti. Ama Türk devletinin Şeyh Sait ve arkadaşlarının idamından başlayarak devam eden inkâr, katliam ve yok sayma politikası değişmedi. Geçen dönemde edilen onca söylemlere ve verilen vaatlere karşın, Kürt gerçeği ile ciddi bir yüzleşme yaşanmadı. Mevcut hükümet dâhil hiçbiri, Kürt liderlerine yapılan tarihi haksızlıktan dolayı özür dilemedi. Kürt liderlerinin mezarlarının ortaya çıkartılması için hiçbir girişimde bulunmadı.
Değerli dostlar,
Değerli arkadaşlar,
Genç İttihat ve Terakki’ciler 1920’li yıllarda, şurada, Şeyh Sait ve arkadaşlarını idam etmekle kalmadılar, aynı zamanda mezarlarının olduğu tahmin edilen söz konu yerin üzerine kalın bir beton örtüsü örtüler.
Bunun nedenlerini kısaca açıkladık.
Ama daha trajik olanı, yakın bir zamanda, yani 2000’li yıllarda Şeyh Sait ve arkadaşlarının mezarının bulunduğu yere, bu kez çok katlı bir beton yığınının dökülmesi oldu. Üstelik Kürtleri temsil ettiğini iddia eden bir belediye yönetiminin izni ve siyasi iddia sahibi bir müteahhit tarafından. Kürt kamuoyu bu gerçeğin çok iyi farkındadır.
Peki, bir milleti millet yapanların kemiklerinin üzerini, birkaç kuruş için, beton yığını ile örtmek hangi vicdana sığar?
Tek kelime ile ayıptır, günahtır. Bu işi yapanlar haramzadelerdir.
Değerli arkadaşlar,
Artık bu utanca son verme zamanı.
Değerli Diyarbakır Halkı,
Şimdi köklerimizle buluşma zamanı
Baş aşağı edilmek istenen tarihimizi yeniden ayakları üzerine oturtma zamanı,
Üzerine güçlü ve aydınlık bir geleceği kurmak için geçmişimizi yeniden inşa etme zamanı
Ulusal tarihimize ilişkin karartma ve çarpıtma girişimlerine kararlılıkla dur diyeceğiz.
Bu çerçevede, 30 Mart’ta yönetime gelelim ya da gelmeyelim, ilk önceliğimiz, geçmişimizin üzerine dikilen şu Alman Hastanesi’ni yıkmak olacak.
Söz veriyoruz, şu utanç tablosunu yerle bir edeceğiz.
Ardından söz konusu alanı dedelerimizin anısına uygun yeniden dizayn edeceğiz
Kürt Halkının onurlu savunucuları olan ve bu uğurda canlarını feda eden Şeyh Sait ve 47 arkadaşı için bu alanda bir Anıt Mezar yapacağız.
Bu bizim boynumuzun borcu olsun.
Üstelik bu sorun sadece partimizin değil bütün Kürdistanlıların ortak sorunudur.
Bunun için Başta Diyarbakırlılar olmak üzere bütün halkımızı el ele vermeye çağırıyoruz.
Devleti de bu konuda ciddi ve samimi bir yüzleşmeye davet ediyoruz. 26.03.2014
Yaşasın Şehitlerimizin ruhu
Yaşasın Kahraman Şeyh Sait ve dava arkadaşları
Yaşasın Kürdistan’ın Özgürlüğü
Yaşasın Kürt ve Kürdistan