GÜNCEL

TÜRKİYEDE EKONOMİ VE DEMOKRASİ ÜZERİNE-II Davut BİLİNMİŞ

Davut BİLİNMİŞ

Bir önceki yazımda Türkiye’de ekonomi politikanın ve vergi sisteminin halkın refah seviyesinin yükselmesi önünde engel olduğunu yazmıştım.

Buna karşın mevcut ekonomi ve vergi politikalarının ve devletin kurumsal yapısının geniş yığınların lehine ve çoğulcu sosyal devlet yapısına dönüşmesi için Türkiye’de siyaseten gerçekten bir demokrasi mücadelesi ve arayışı olup olmadığını, bu yazımda analiz etmeye çalıştım.

Bir ülkede demokrasi denince bütün kural ve kurumların demokrasi gücü olarak tanımlanması gerekir.

Türkiye’de kamu kurum ve sivil örgütlerin demokrasi gücü olarak işlevlerini yerine getirmesi yasalarla sınırlandırılmıştır.

Bununla ilgili bir örnek verecek olursak, ‘’Milli Eğitim Kurumu’’ aynı zamanda demokrasinin bir kurumudur, Kürt çocuklarının kendi ana dilleri ile eğitim almamalarının, Türkiye’nin ekonomisine ve sosyal yaşam biçimine zararlarını söylemeleri gerekir, çünkü bu açıklamayı yapmak, bu kurumun yapısal görevidir, bunu söylemediği zaman demokrasi kurumu olarak görevlerini yerine getirmemiş sayılırlar.

TÜSİAD Türkiye ekonomisinin içinde yer alan, sivil ve demokratik kurumdur, bu kurum geçmişte Kürt sorununun çözümü noktasında bilimsel raporlar hazırladılar ve sundular. TÜSİAD demokratik bir kurum olarak, bir bütün olarak ekonominin zarar görmemesi için görevlerini yerine getirmiş sayılır.

Büyüyen ekonomiler sadece işverene değil herkese katkı sağlar, demokrasiye ulaşmanın da yolunu açar.

Türkiye’de ekonomik büyüme olması durumlarında, ilginç olan yine halk kesimi ekonomik olarak küçülmeye devam etmektedir.

İstisna olarak; 2002 -2012 yılları arasında AB ile sıcak ilişkilerin olduğu dönem, demokrasi yönünden önemli adımların atıldığı dönem ve en önemlisi Kürt sorununun çözüm ‘’vaadi” kişi başına GSMH düşen payında bir yükselme olduğu görüldü.

Bu bize şunu çok net olarak gösteriyor, ekonomik durumun düzelmesi, kendi başına başarılacak durum olamaz, demokrasi ve hukukun gelişmesi ile ekonomik dengelere pozitif olarak yansıdığını görmek lazım.

Demokrasi ve hukukun gelişmesi ise, başta Kürt sorunu olmak üzere temel sorunların çözümünden geçiyor.

Demokrasi gelmeden çalışanların ücretlerinin düzelmesi ve hayat standartlarının insanca yaşamaya kavuşması olanaklı değildir.

Aynı şekilde sanayi üretimi, tarım ve hayvancılık üretiminin gelişmesi, ekonomi politikanın ve vergi sisteminin düzelmesi ile geniş yığınların demokrasi arayışı ve mücadelesi ile mümkündür, bundan nemalananlar kendiliğinden düzeltme yoluna gitmezler.

Türkiye’de STK ve sivil toplum örgütlerinin demokrasi gücü olarak işlevlerini yerine getirmesi sınırlandırılmış olduğu gerçeği var iken, halkın oyları ile temsil edilen siyasi partilerin demokrasi gücü olarak görevlerini bu uğurda verip vermediğini mercek altına aldığımız zaman, çok bariz gerçeklerle karşılaşmak mümkündür.

Türkiye’nin yakın tarihini incelediğimiz zaman, demokrasi gücü ve mücadelesi içinde yer alması gereken, üç kategorik grup altında toplanmış siyasi partiler olduğunu görebilmekteyiz.

İlginç olan bir durum, Türkiye’de demokrasi gücü ve mücadelesi denince ilk akla gelen sınıf mücadelesi veren partiler akla gelmekte iken, yukarıda örneklerle verdiğim gibi bu algı eksik ve tuzaklarla doludur.

Birinci grup siyasi partiler, ağırlıklı olarak, sınıf mücadelesi ekseninde mücadele vererek Türkiye’ye sosyalizm, komünist iktidar hedefleyerek mücadelelerini vermekteler.

Bu yolda bir arpa boyu yol alınmadığı da altı çizilmesi gereken bir gerçekliktir.

Mevcut demokrasi mücadelesi onlar için ‘’Burjuva’’ demokrasi mücadelesi olduğu için, kendilerini ilgilendirmediklerini ve ‘’burjuva” demokrasisine karşı olduklarını söylemekteler.

AB’ye geçmek onlar için karşı durulması gereken bir durum iken, Avrupa Birliği ise, Türkiye’nin AB’ye kabulü için demokrasinin temel standartlarında uyum sağlaması talep edilmektedir.

Türkiye demokrasi standartlara uyum sağlamadığı için AB’ye alınamıyor.

İşin dikkat çeken tarafı sınıf mücadelesi veren partilerin de AB’ye karşı olmaları.

Bu grupta yer alan partiler, dolaylı ve dolaysız yollardan, mevcut düzenin değirmenine su taşımakta ve Kürt potansiyelini de kendi rotalarına çekerek saptırmaya çalışmaktadırlar.

Bu halleriyle, hem demokrasi mücadelesine zarar vermektedirler, aynı zamanda demokrasinin önünde engel olan, Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerinin ötelenmesine yol açmaktadırlar.

Sınıf ekseninde mücadele veren siyasi yapılar, kitleselleşmeleri için, çoğulcu sosyal demokrasiyi savunan ve günümüz gerçeklerine uygun siyasi yapılara dönüşmeleri halinde, geniş yığınlara hizmet etmiş sayılırlar, böyle olması halinde demokrasi mücadelesinin güçleneceğinden kuşkum yoktur.

İkinci grup siyasi partiler; Mevcut sistemin devamı ve güvenlik konseptinin dışına çıkmayan bu siyasi yapılar, esas itibariyle iktidarıyla, muhalefetiyle ülkeyi demokrasiye geçirmek için bir çabaları da yok, gerçek demokrasinin onların siyasi yapılarının taca çıkması demek olduğunu da çok iyi bilmekteler.

Dört yılda bir seçimlerle cilalı bazı söylemlerle, ülkenin bürokratik yönetiminin el değiştirmesini demokrasi mücadelesi olarak sunmaktadırlar, bu döngü 1960’lı yıllardan günümüze kadar devam etmektedir.

Bu grup siyasi partiler iktidarı ile muhalefeti ile aralarında kalın çizgiler olmadığı gibi ‘’güvenlik konseptinin’’ dışına çıkmaya çabaları da yoktur.

Aralarında ortak konsensüs tekçi sistem olup, bu konudaki farklı arayışları hep beraber dışlayarak ve terörize ederek, halk nezdinde ülkeye zarar veren kesimler olarak göstererek, halkın aleyhindeki politikalarını bu şekilde örtmeye çalışırlar.

Sınıf mücadelesi veren, birinci grup partilere gelince, ne sosyalizmin iktidarını gerçekleştiriyorlar, ne de geniş yığınların ve çalışanların derdine derman olabilecek ileri çoğulcu demokrasi için bir çabaları yoktur.

Birinci grupta siyaset yapanlarda bu döngünün ömrünü uzatmaya çalışarak, sınıf mücadelesine de zarar vermektedirler.

Bu iki siyasi grubun, AB/Avrupa Birliği’ne geçiş konusunda karşı duruşlarını zımnen birbirlerini destekleyerek ve geniş yığınların demokrasi talebi ve mücadelesini de kendi potalarında eritme başarısını göstererek, ülkeye demokrasinin gelmesinin önünde engel birer siyasi yapı olduklarını görebilmekteyiz.

Devam edecek…

About Post Author