Latif EPÖZDEMİR
O günlerde CHP şeflerine ne demişti?
İsmet İnönü hükümetinin Ankara valisi ve de belediye başkanı Nevzat Tandoğan’ın 1944 yılında söylediği şu cümlede olduğu gibi:
“Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizmle ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa onu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek.”
Tıpkı 19 Eylül 1930 tarihinde İsmet İnönü hükümetinin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un dediği gibi:
“Türk bu memleketin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakkı vardır; hizmetçi olma, köle olma hakkı. Dost ve düşman dağlar bunu böyle bilsinler.’’
MEĞER DERSİM “SÖMÜRGE” İMİŞ
1930’lu yıllarda Ağrı’daki direniş hareketini bastırma konusunda bölgede bulunan Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, Erzincan ilinde dönemin Başbakanı İsmet İnönü’ye sunmuş olduğu öneri paketinde çok ilginç tespitler ve ona göre de tedbirler önermektedir. Genelde Kürdlere özellikle Dersim’lilere TEDİP ve TENKİLİ ön gören önerilerden Fevzi Çakmak şöyle söz ediyor:
“Dersim halkı cahildir. Şaki’lik ruhu bu halka hakimdir.”
Fevzi Çakmak devamla:
1. Erzincan ilindeki incelemelerim sırasında ekonomiyi önemli suretle zarara sokan ve bu il dahilindeki asayişsizliğin en önemli etkenlerinden olan Açkilik, Gürk, Dağbey ve Henzi köylerinin TEDİP ve TENKİL’in de mecburiyet gördüm.
2. Erzincan merkez ilçesinde 10,000 Kürt vardır. Bunlar Alevilikten faydalanarak Türk köylerini Kürtleştirmeye ve Kürt dilini yaymaya çalışmaktadırlar. Örfen Türk lakin Alevi olan birçok Türk köyleri Aleviliğin Kürtlüğü ifade ettiği zihniyetiyle ana lisanlarını terk ederek Kürtçe konuşmaktadırlar. Türk olan Alevi köylerinin Kürtçe konuşmalarına ve Türk dilinin bütün bölgeye yayılması için esaslı tedbirler almaya ihtiyaç vardır.
3. İl bölgesindeki bazı memurların Kürt ırkına mensup oldukları bilinmektedir. Örneğin; Erzincan sorgu hakimi Pülümürlü Şevki Efendi’nin Kürtleri himaye ettiği ve geceleri Kürtleri evinde topladığı gerçekleşmiştir. Bu adamın her ne şekilde olursa olsun il bölgesi nakline ve bu gibi memurlar hakkında aynı işlemin uygulanmasına lüzum vardır. Arz ettiğim bu meselenin en mühimi 1. madde de adı geçen köyleri kesin suretle tedibi ve ırken Kürt olduğu bilinen memurların biran önce yerlerinden alınmasıdır. (Genelkurmay Başkanlığı Dersim Raporları)
Meğer Dersim ve mücavir alanlar “sömürge” imiş de, biz yıllar öncesinden beridir hala sömürge olup olmadığını tartışıp durmuşuz. Oysa Fevzi Çakmak yani Genel Kurmay Başkanı kendi ağzından “sömürge” değildir diyen tezleri çürüterek şöyle diyor:
“a- Yerli memurların bütünüyle çıkarılması Dersime iyi memurların tayini,
b- Yüksek idare memurlarına adeta Koloni (sömürge) idarelerindeki salahiyetlerin verilmesi.
c- Propagandaya ağırlık verilmesi, Türklüğün telkini.
d- Kürtçe yerine Türk dilinin yerleşmesi için idari tedbirlerin alınması kız çocuklarının okutulması,
e- Dersimli okşanmakla kazanılmaz. Silahlı kuvvetin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşhir eder.
f- Dersim evvela koloni (sömürge) gibi dikkate alınmalı. Türklük camiası içerisinde Kürtlük eritilmeli ondan sonra da aşamalı olarak öz Türk hukukuna tabi kılınmalıdır. (M.Kalman belge ve tanıklarıyla Dersim direnişleri)
Dersim’in ve Urartu uygarlığının hüküm sürmüş olduğu bu coğrafyanın 1920’den 1945 yılına kadar 25 yıl süre ile dünyanın öteki sömürgelerine benzer yöntemlerle yönetildiği bilinen bir gerçektir. Geçmişteki uygulamalar ne yazık ki, bizi bu sonuca götürmektedir.
VE SÜRGÜN BAŞLAR…
Bir bilim adamı “eğer gittiğiniz yerde geri dönüşünüzün imkansız olduğu duygusu sizde beliriyorsa, siz sürgünsünüz” diyor. Sürgün hüzünlü bir öykünün ilk adımıdır. Dönüşü giderek imkansız olacak bir serüvenin ilk adımıdır. Siz artık yeni bir yurt edinmek zorundasınız. Sürgün geldiğiniz yerin kültürüne, manevi değerlerine ve etnik yapısına entegre olmak durumundasınız. Bu entegrasyon kaçınılmaz olarak asimilasyonu ve özümlemeyi beraberinde getirir. Dahası kendi kimliğine yabancılaşmış bir neslin doğmasını kaçınılmaz kılar.
27 Haziran 1927 yılında 1164 sayılı kanunla çoğunluk Kürd nüfusun yaşadığı 4 genel müfettişlik kurulmuştur.
1. Diyarbakır, Urfa, Mardin, Siirt, Van, Hakkari, Bitlis, Muş
2. Çanakkale, Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli
3. Ağrı, Kars, Erzurum, Rize, Trabzon, Gümüşhane ve Çorum
4. Tunceli, Bingöl, Elazığ ve Erzincan’dır.
İçişleri Bakanlığı müfettişlerinden Hamdi Bey, daha 1926 yılında Dersimle ilgili şu önerilerde bulunmuştur:
1- Silah toplamak için Askeri harekete devam edilmeli, silahlı halkı bunu zorlamak için, kara hareketiyle yetinilmeyip hava hareketiyle de bu gibiler sıkıştırılmalı.
2- Toprağı bulunmayan geçim için ağalara bağlanan halka arazi yeterince sermaye ve tohumluk dağıtılmalı.
3- Yöredeki madenler işletilmeli.
4- Ulaşımı, haberleşmeyi ve düzeni sağlayabilmek için yol yapımına öncelik verilmeli.
5- Bütün bunlar yapıldıktan sonra bölgedeki Kürtleri Türkleştirmek için en az 25 yıl sürecek bir program izlenmeli. Dersim’e “Misyoner ” ruhu ile çalışacak ülkücü memurlar atamalı.
6- Halka Türklük duygusu aşıladıktan sonra bunun güçlenip yaygınlaşması için okul açmaya hız verilmeli.
1926’da Hamdi Bey’in hazırlamış olduğu raporda 3 öneri dikkat çekmektedir.
Bunlardan:
– İlki, Ağaların ve Şeyhlerin bölgeden uzaklaştırılması,
– İkincisi, askeri harekette bölgenin özelliği gereği uçaklarında kullanılması,
– Üçüncüsü Kürt kökenlilere yeni bir kültürel kimlik yani Türk kimliğinin kazandırılması.
1937 yılına gelinceye dek başta Elazığ, Pülümür ve Dersim dolayları olmak üzere birçok yerel ayaklanma gerçekleşmiştir. Birçok kez aşiretler ayaklanmıştır. Ve o dönemde bu ayaklanmaları bastırmakta Elazığ Bölge Komutanı Orgeneral Mustafa Muğlalı görev almıştır.
Orgeneral Muğlalı daha sonraları da Van’ın Özalp ilçesinde 33 Kürt köylüsünün kurşuna dizilmesi olayında talimatı bizzat verdiğine arşiv kayıtlarında rastlamak mümkündür.
Bugün birçok mahalle ve caddeye bu zatı şerifin adı verilmiştir. Hatta olay yerindeki bir kuruma da onun adı verilmiştir. Tıpkı ilk kadın pilot olan ve Dersim’in havadan bombardımanında başı çeken Ermeni asıllı Sabiha Gökçen’in (Mustafa Kemal’in manevi kızım dediği) uluslar arası statüye sahip olan İstanbul’un Asya yakasındaki bir havaalanına adının verilmesi gibi.
SÜRGÜNÜN YOL HARİTASI
“Bizi bir kamyona doldurdular. Batıya sürgüne götürüyorlardı kamyon Mameki’den yola çıktığında babamın gözleri kutsal Jelê’ye kilitlenmişti. Dağlarımız ve kutsal Jelê görünmez olduğunda babam birden çığlıklar atıp kendini yerlere attı. Saçını sakalını yolmaya, bağırmaya, yüzünü tırmalamaya başladı. Tuhaf sesler çıkarıyordu. Öyle çok acı çekiyordu ki…” (Dersim dergisi )
1935 yılında Dersim bölgesinin toplam nüfusu 101 bin olduğu halde 1940 yılına gelindiğinde bu nüfus 94 bine düşmüştür. Yani o yıllarda, nüfus artışı yerine nüfus azalması gözlemlenmiştir. 7 bin nüfusu kapsayan 300’den fazla ailenin sürgün edilmesi ile bu sonuca varılmıştır.
Bir sürgünzede olan ünlü şair Cemal Süreyya;
“Ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi. Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli 2 erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu’’ diye bahsediyor sürgün serüveninden…
Tedip ve tenkil algısı çerçevesinde 1937 ve 1938 yıllarında Dersim’den 90 aşiretin 347 önde gelen ailesinin Ege illerine ve Trakya’ya sürgünü gerçekleşmiştir. Buna göre;
-72 aile Tekirdağ’a, 38 aile Edirne’ye, 56 aile Kırklareli’ne, 65 aile Balıkesir’e, 73 aile Manisa’ya ve 34 aile de İzmir’de mecburi iskâna tabi tutulmuştur.
Tekirdağ merkez kazasına toplam 16 aile sürgün edildi. Hayrabolu kazasına 14, Malkara kazasına 8, Saray ilçesine 19, Çorlu ilçesine de 15 aile sürülmüştür.
Edirne iline sürgün edilenlerin dağılımı ise şöyledir. Uzunköprü ilçesine 17, Keşan ilçesine 21 aile sürülmüştür.
Kırklareli ilinde de dağılım şöyledir: İl merkezine 11 aile, Pınarhisar ilçesine 6 aile, Vize ilçesine 9 aile, Babaeski ilçesine 11 aile, Lüleburgaz ilçesine ise 18 aile mecburi iskâna tabi tutulmuştur.
Balıkesir ilinde ise tablo şöyledir: İl merkezine 17 aile, Susurluk ilçesine 9 aile, Balya ilçesine 12 aile, Bandırma ilçesine 17 aile, Bigadiç ilçesine ise 8 aile zorunlu ikamete tabi tutulmuştur.
Ege bölgesinde ise sürgün haritası şu dağıtıma göre biçimlenmiştir. Manisa İline sürülmüş olanlar: İl merkezine 14, Akhisar ilçesine 18, Turgutlu ilçesine 6, Salihli ilçesine 13, Kula ilçesine 8, Alaşehir ilçesine ise 11 aile sürgüne gönderilmiştir.
İzmir ilinde de dağılım şöyle olmuştur: İl merkezine 13 aile, Ödemiş’e 8 aile, Bergama’ya 13 aile, Bayındır ilçesine 9 aile mecburi ikamete tabi tutulmuştur.
Bu sürgün yemiş aileler arasında hemen her Dersimlinin aile ve akrabaları (Kılıçdaroğulları da) dahil olmak üzere nasibini almıştır.
Bu bilgilerin daha kapsamlı ve geniş halini Jandarma Genel Komutanlığı’nın arşivlerinde bulmak mümkündür.