Latif EPÖZDEMİR
Hiç kuşku yok ki, Dersim olayına ilişkin olarak bir çok araştırmacı bugüne dek bir takım bilgi ve belgeler yayınlamıştır. Bu bilgi ve belgeleri kamuoyu ile paylaştı diye bir çoğumuz geçmişte yargılandık, cezalar aldık. Bu çalışmalar bugüne dek halka yeter derecede ulaşamadı. Aslında bu olaya ilişkin en temel bilgi ve belgeler Genelkurmay’ın arşivlerinde saklıdır.
Bu sürecin aydınlanması ve Dersim halkının vicdanının rahatlaması bakımından Genelkurmay’ın arşivlerinin de paylaşılması gerekmektedir. Belki gerçekler o zaman daha bir doğru ve güzel olarak açığa çıkar. En azından Seyîd Rıza’nın mezarına dair bir belge de bulunur ve mezar yakınlarınca ziyarete açılır.
Bilindiği gibi 1920 ve 1940 yılları arasındaki Kürd coğrafyasında ciddi hareketlenmeler gözlenmektedir. Buna karşılık olarak da ‘Genç Cumhuriyet’ önemli kararlar alarak bölgedeki hareketliliğin önünü almaya çalışmıştır. Bu uygulamalardan en göze çarpanları şöyledir:
*Takriri Sükun Kanunu,
*Tunceli Kanunu,
*Mecburi İskan Kanunu
*İstiklal Mahkemelerine dair yasa ve yarattığı kurumlaşmalar,
*Şark İslahat Planı ve Genel Müfettişlikleri ve onlara bağlı özel yönetmelikler
CHP hükümetinin çıkardığı bu yasaların ve bu yasaların yarattığı sonuçların tümünden Mustafa Kemal’in ve İsmet Paşa’nın haberdar olmamış olmasına olanak yok gibi görünüyor. Bu uygulamalarla kuşkusuz ki bölgede Tedip ve Tenkil operasyonlarının gerçekleştirildiği tarihsel belgelerle kanıtlanmaktadır. 1937 Dersim isyanı ve sonrasında ki sert ve acımasız tutum uzun yıllar belleklerden silinememiştir.
Yeni yönetim özellikle de 1930’dan sonra bir yandan tedip konusunda şiddet ve askersel yöntem içeren bir dizi planlı uygulama gerçekleştirirken, diğer yandan da asimilasyon, boyun eğdirme ve entegrasyon amaçlı sürgün ve tenkil alanında da ciddi atılımlar gerçekleştirmiştir..
Alevi Kürdler rejime tehdit algısı oluşturduğundan sindirme ve bertaraf etme, etkisiz hale getirme, tabi kılma gibi projeler ve planlamalara ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle bölgeye “uzmanlar” gönderilerek raporlar istenmiştir. Bu raporların hemen tümünde öne çıkan olgu Tedip, Tenkil Entegrasyon ve Asimilasyondur.
Bu raporlar geleneği Bülent Ecevit’e dek uzanmaktadır.
O dönemlerde Kürd coğrafyasına ilişkin olarak Sıdıka Avarın “Eğitim ve Terbiye” konusundaki feveranları, tek parti yönetiminin (CHP’nin) acımasız yaptırımları, İsmet İnönü ve Şükrü Kaya’nın fermanları, Türk Ocakları ve Halk Evleri aracılığı ile yapılan dezenformasyon çalışmaları ve daha bir dizi diğer uygulama ve yaptırımlar; hala belleklerden silinmiş değildir.
Bölgede incelemeler yaptıktan sonra görüş ve izlenimlerini rapor olarak yönetime sunmuş olan kişilerden önemli bulduğumuz, özünde birbirinin tamamlayıcısı ve benzer tedbirler içermesi bakımından birbirinin devamı şeklinde olan en önemli kimi raporlar şunlardır:
– Ziya Gökalp’ın “Kürt Aşiretleri Hakkında Tetkikler” adlı Araştırma Raporu.
– Hamdi Bey’in 2 Şubat 1926 yılında İçişleri Bakanlığına verdiği Rapor,
– Diyarbakır Valisi Cemal Bardakçı’nın Raporu,
– İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın 1931 yılında Başbakanlığa sunduğu Rapor,
– 1. Umumi Müfettiş İbrahim Tali Öngören’in 1932 yılında verdiği Rapor,
– Korgeneral Ömer Halis Bıyıktay’ın Raporu,
– 1935 yılında Başbakanı İsmet İnönü’nün Atatürk’e sunduğu Kürt Raporu,
– 1936 yılında Abidin Özmen tarafından hazırlanan Doğu Sorunu ile ilgili Rapor,
– 1936 yılında İktisat Vekili Celal Bayar tarafından hazırlanan “Şark Raporu”
Bu raporlardan özelikle yeminli bir “anti-Kürt” olduğu bilinen, Şükrü Kaya’nın Raporunda üzerinde önemle durulan ve merkezi hükümete sunulan kimi “ırkçı-şöven” öneriler dikkat çekicidir.
“ASKERİ TEDİBİ TAKİBEN YENİ BİR YÖNETİM ŞEKLİ”
Şükrü Kaya’nın önerilerini içeren raporun özeti şöyledir:
1- Dersim’e ‘Cumhuriyet hükümeti’ni ve’ ‘Cumhuriyet kanunlarını’ dayatmak.
2- Yerli memurlar Dersimliler’in casusudur. Onların Dersim’den acilen uzaklaştırılması gereklidir.
3- Ülkücü ve en iyi memurlar, ülkücü öğretmenler tayin ederek, aslen Türk olduklarını öğretmelidir.
4- Mektepler açmak ve Türklük propagandası yapmak gerekir.
5- Okullar aracılığıyla Türk dili Dersim’de sağlanmalıdır.
6- Sağlık hizmetleri için ülkücü doktorlar. tayin edilmelidir.
7- Keza ve nahiyelere ülkücü subaylar atanmalıdır.
8- Dersim’i içinden tanımak, … bu amaçla güvenilir muhbirler bulmak zorunludur. (Daha geniş bilgi için bak.: Dersim Raporları üzerine özet bir analiz (VII), Seyfi Cengiz, yeni ahi sitesi)
GENEL MÜFETTİŞ İBRAHİM TALİ ÖNGÖREN’İN RAPORLARI
İbrahim Tali Öngören, Mustafa Kemal’in takdir ettiği, yakından görüştüğü ve görüşlerini önemseyerek dikkate aldığı güvenilir bir danışmanıdır.
Yeni sistemin Kürd coğrafyasında tesisatı gibi önemli bir görev üstlenmiştir. Bölgedeki “olağanüstü” durumların mimari ve sorumlusudur. Direkt Mustafa Kemal’e bağlı çalışmıştır. Aldığı talimat ve direktiflerin tümü Mustafa Kemal tarafından verilmiştir. Sınırsız yetkilere ve geniş bir bütçeye sahip olan Öngören, Mustafa Kemal’e sık sık icraatlarına ilişkin olarak raporlar vermiştir. İ.Tali Öngören, tıpkı bir eyalet valisi gibi yetkili kılınmıştır.
Bu “zat-ı şahane” 1930’da şu önerileri rapor etmiştir:
“Bütün Dersim’i kuşatmak. Kuşatma çemberini adım adım daraltıp dışarı ile her türlü ilişkisini kesmek (ticaretini engellemek ve ticaret yollarını/geçitlerini askeri güçlerle kapatmak dahil). Böylece aç bırakıp teslime ve itaate zorlamak. Direniş yanlısı reisleri ele geçirip Batı’ya sürgün ederek dağıtmak. Elazığ’da Dersim’i bombalamak üzere bir uçak filosu bulundurmak.”
Özünde “topyekun” bir harekat öneren ve bunda ısrar eden 1.Genel Müfetiş İbrahim Tali Öngören’in hazırladığı raporlar ilgililer tarafından şöyle tanımlanıp yorumlanmıştır.
“1928 raporu, İbrahim Tali’nin Dersim gezisi izlenimleridir. 1928 Temmuz’un da Ovacık’a kadar bir seyahat yaparak bazı aşiret büyükleriyle görüşmüştür. 1929 yılında Karaoğlan’da bazı temaslarda daha bulunmuştur” (Bk. JUK’nın “Dersim” kitabı, s.104).
Öngören 1930 yılında, sorumluluğundaki Birinci Genel Müfettişliğin Dersim hakkındaki görüşlerini ve önerilerini hükümete sunar.
İbrahim Tali’nin “Pülümür Tedibi” adını verdiği rapordan başka, hemen akabinde, 21 Aralık 1931’de hazırladığı başka bir rapor da verdiği, yapılmış araştırmalar ve kayıtlardan anlaşılmaktadır. Söz konusu rapor hem Genelkurmaya ve hem de hükümete sunulmuştur.
İbrahim Tali Öngören bu raporunda önemli kimi “itiraflarda”da bulunmaktadır. Bu itirafları şöyle sıralamak mümkündür:
– İ.Tali Öngören’e göre, söz konusu raporun kaleme alındığı tarihten 20-30 yıl öncesine kadar (yaklaşık olarak 1900/1910 ila 1931 yılları arasında) Dersim bölgesinde “tedip” edilmemiş aşiret kalmamıştır.
– Ayrıca da, bu “tedip” hareketleri esnasında askerlerin aşiret köylerini yaktığına, sürülerini, ürünlerini ve diğer yiyecek maddelerini “ganimet” olarak algılayıp talan ettiğine, bu tür davranışların alışkanlık haline getirildiğine ve her tedip hareketinde tekrarlandığına işaret edilmiştir. Bu durumun “eşkiya” sıfatını yerleştirdiği ve devletin böyle bir sıfatla yüz yüze olduğu önemle belirtilmiştir.
– Diğer yandan devletin uzun erimli bir Dersim siyasetinin ve buna bağlı olarak da, bir programı ve stratejisinin olduğu ve bu programın uzun bir vadeye yayılarak aşama aşama uygulanacağı konusu itiraf edilmiştir.
Rapordaki şu ifadeler öz olarak rejimin geniş kapsamlı politikalarını özetlemektedir:
“Şark vilayetlerinde beş senelik ıslahat ve silah toplama programı tanzim edilmiş olup, Dersim bu programın son safhalarını teşkil etmektedir.
Dersim, diğer yerlere kıyasla daha güçlü ve örgütlü bir direniş sergilese de, hudutlardan uzak olduğu için, Umumi Müfettişlik Dersim işinin (kesin/köklü askeri hareketin), içten ve dıştan kuşatılıncaya kadar ertelenmesini kararlaştırmıştır. Çünkü bu kez Dersim’e girildiğinde, öncekilerden farklı olarak herşeyi bitirip öyle çıkmalıdır. Kesin hareket hasat mevsiminden önce başlatılmalı ki, daha kaldırılmadan hasatı yokedip halkı açlığa mahkum ve teslime mecbur edebilelim. Kesin harekat öncesinde Dersim’de içilecek suyun seviyesi, çeşme ve menbalar, zahire ve öteki iaşe/yiyecek maddeleri, arazi, sığınılacak ormanlar, gizlenilecek mağaraların yerleri ve adedi vs hakkında yeterli bilgi toplanmalıdır. Kesin askeri hareket başladığında tedip olunan kazalarda derhal idare ve adliye teşkilatı oluşturulmalı, idare/hükümet mekanizması askeri kuvvete dayanarak güçlü kaymakamlar, hakimler, müdürler ve jandarma/asker tarafından yürütülmelidir. Derhal okullar açıp ‘Ülkücü’ öğretmenler eliyle etkili bir maarif (eğitim) programı tatbik edilmelidir.
Bir ‘koruculuk teşkilatı’ yapılmalı. Korucular (milis), özellikle Dersim içi ve çevresindeki Türk köylerinden oluşturulmalı.”
Devam edecek…