TÜRKİYE’NİN SURİYE İLE İLGİLİ DIŞ POLİTİKASININ KÜRT BOYUTU
Türkiye’nin Suriye ile ilgili dış politikasında 2011 yılından bu yana birkaç kez değişiklik yaşandı. İlk başta hedef Esad yönetiminin devrilmesi amacı vardı. Bu amaca ulaşmak için silahlı fanatik dinci örgütler bile desteklendi. Zaman içeresinde İşid gibi vahşi bir örgüt meydana çıkınca, hükümet bu konuda geri adım attı. ABD ile birlikte “Eğit Donat” projesine yöneldi.
Bu proje için ortaya konulan çabalarda sonuç vermedi.
Gelişmeler sonucu sürece direk olarak müdahil olmayı tercih etti. PKK, PYD ilişkilerinden kaynaklı beka sorunu yaratarak, sınır güvenliğini sağlama adına “mızrak operasyonu” ile Suriye topraklarına girdi. Daha sonra Rusya ile uzlaştıktan sonra Efrin operasyonunu yaptı. Suriye topraklarında gözetleme noktaları adı altında askeri güç yerleştirmeye başladı.
Fırat’ın doğusuna müdahale amacıyla da Türkiye – Suriye sınırına büyük askeri güç konuşlandırdı. Amerika’nın karşı çıkması nedeniyle henüz Fırat’ın doğusuna Operasyon, yapamıyor, ancak bu emellerinden vazgeçmiş de değil. Bu amaca ulaşmak için ABD ile ilişki kurdu. ABD -Türkiye diyalogları sonucu ortak güvenli bölge projesi devreye sokulmuş durumdadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM – 74. Genel kurulunda güvenli bölgeyle ilgili yaptığı önerisinin son derece Kürtler (Rojava) açısından tehlikeli olduğunu görmemiz gerekir. Cumhurbaşkanı bu güvenli bölgeye 2, hatta 3 milyon Suriyelinin iskân edilebileceğini söylüyor ve öneriyor. Bu önerinin tamamen Kürt karşıtı iç ve dış politikanın gerçekleşmesi için yapıldığını görmek gerekir. Çünkü bu bölgeye yerleştirilmesi istenen göçmenler bu bölgenin (Rojava Kürdistan’ın) insanları değildir. Bu arada amaç, Rojava’nın demografik yapısını değiştirmektir. Kürdistan’ın Rojava parçasında, Kürtlerden daha çok başka halktan insanları yerleşik kılmak ve bu şekilde siyasi sonuçlar ortaya çıkarmak peşindedir.
Özellikle Suriye Kürt partilerinin bu konuda duyarlılık göstererek tehlikeyi görmesi gerekir. Bu günler içindir ki biz Suriye iç savaşı başladığından beri, Kürtlerin ortak tavır almalarını ve ortak taleplerle davalarını sürdürmeleri gerekiyor dedik. Önce Hevlér, daha sonra Duhok illerinde Sayın Mesut Barzani’nin girişimi ile yapılan anlaşmaların önemi şimdi daha net bir şekilde görülüyor.
Ne yazık ki PYD bu konuda yanlış siyaset izleyerek bu anlaşmalara uygun siyaset üretemedi. Kürt partileri birlikte tavır almadılar. Bu günlerde Suriye anayasası için kurulan komisyona, Kürtler yeterli sayıda temsilci bulunduramamaktadır. Komisyonun 50 üyesi Birleşmiş Milletlerden, 50 üyesi Suriye rejiminden, 50 üyesi Suriye muhalefetinden oluşmaktadır. Suriye muhalefeti içinde yer alan ENKS sadece 2 üye ile Kürtleri temsil edecektir. Bu şekilde temsil Rojava Kürt halkının karşılığı olamaz.
Rojava Kürt partilerinin en kısa sürede Duhok anlaşmasına sahip çıkarak, ortak statü taleplerini, anayasa oluşturma sürecinde gündemde tutmalıdır. Rojava halkı için Suriye’nin idari yapısı için federal bir çözümde ısrar etmelidir. Rojava’nın demografik yapısını değiştirmeye yönelik adım ve tasarruflara karşı çıkmalıdırlar. Suriye’nin bütün komşu ülkelere dağılan halkı, Suriye ye dönmeli ama herkes kendi bölgesine gitmelidir. Anayasa yapma sürecinde hak kazanma, ancak Kürtlerin birliği ile mümkündür.27.09.2019
Refik KARAKOÇ
Hak ve Özgürlükler Partisi
(HAK-PAR) Gnl. Bşk.