GÜNCEL

SUNUŞ

Türkiye 7 Haziran seçimlerinden krizle çıktı. İktidarıyla muhalefetiyle parlamentoda bulunan partiler toplumun verdiği mesajın gereğini yapmak, uzlaşarak sorunları çözmek yerine kutuplaşmayı sürdürdüler. Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunlarını çözmek üzere işbirliği yapmak yerine küçük hesaplar ve aşamadıkları önyargılarla çatışmayı krizi seçtiler.

Bu tutumlarıyla bir kez daha “çözüm” partileri olmadıklarını gösterdiler.

Türkiye 1 Kasım 2015 tarihinde yeniden sandığa giderken bu partilere gerekli dersi vermelidir.

Türkiye’ye ağır bedellere mal olan bu siyasi tıkanıklık ve yönetim krizi, çözümsüzlükten beslenen, ön yargıların kurbanı, beceriksiz, siyasetçilerle aşılamaz.

Seçim öncesi “barış”, “özgürlük”, “demokrasi”, ”refah” gibi bir birinden güzel sloganlarla, sorunların çözümüne yönelik çağdaş seçim bildirgeleriyle toplumdan oy isteyen bu partiler, parlamentoya geldikten sonra söylem ve vaatlerini unutmakta, tam tersi tutumlar içine girmekte, merkezi ve yerel rantları paylaşmaktan, toplumun ürettiği zenginlikleri talan etmekten başka bir iş yapmamaktadırlar. Bu talanı bir biriyle giriştikleri “sözde” kavganın tozu dumanı ile örtmektedirler.

  

Siyasi partilerin görevi toplumun temel sorunlarına çağdaş, siyasi çözümler üretmek olmalıdır.

Seçmen, yıllardır sahnelenen bu kirli, “çözümsüzlük” oyununu bozmalıdır.  Arkalarında yıkım, gözyaşı ve ölümler bırakan bu siyasi tezgâhı dağıtmalıdır.

Seçmen Türkiye’yi sürekli bir kriz ve kaos içinde tutan, neredeyse iç çatışmaların eşiğine getiren temel sorunların neden çözülemediğini sorgulamalıdır.

Kürt sorununun, Alevi sorununun çözümünün, gerçek bir laiklik ve demokratikleşmenin neden hep ertelendiğinin hesabı sorulmalıdır.

Bu sorunların çözümü partilerin oy devşirme alanları olmaktan çıkarılmalı, bir devlet politikasına dönüştürülmelidir.

Aksi halde geçici, dönemsel tedbirlerle sorunların çözümü ertelendikçe gerilim artmakta, çözümsüzlük Türkiye’ye çok daha ağır bedellere mal olmaktadır.

7 Haziran seçimleri sonrası oluşan mevcut yönetim krizine yeniden tırmanan şiddet olaylarının eşlik etmesi bu nedenledir.

Şiddet ise çıkmaz bir sokaktır. Ürettiği acı, kan ve gözyaşı, yıkım bir yana sorunların çözümünün önünü de tıkamakta, daha da ağırlaştırmaktadır.

Sorunların çözümü için samimi,  cesaretli siyasetçiler ve adil, gerçekçi, uygulanabilir, toplumun geniş kesimlerinin dahil edildiği demokratik, şeffaf bir proje gereklidir.

Ne yazık ki ortada bu türden bir proje bulunmamaktadır.

Bugün patlayan bombaların, mayınların, kan kusan silah seslerinin yükselmesi, ırkçılığın, şovenizmin tırmanması, körüklenen Kürt düşmanlığının büyük kentlerde linç kampanyalarına dönüşmesi bu çözümsüzlük politikalarının sonuçlarıdır.  

Siyasetçiler, akan kanı, dökülen gözyaşlarını, anaların babaların feryatlarını, yaşamını yitiren gencecik insanlarımızın acı görüntülerini izlemekle yetiniyor, hamasi söylemleri tekrarlamakla, suçlu aramakla vakit geçiriyor ve çözüm üretemiyor.

Savaş politikaları, Türkiye’yi istikrarsızlığa, ekonomik olarak gerilemeye, asker ve polis ölümlerine yol açsa da asıl ağır faturasını Kürt halkına çıkarıyor.

Ölümler anaların yüreğini dağlıyor. Kürt yurtseverliğine kaynaklık eden kentler kasabalar çatışmalar nedeniyle boşalıyor. Kürt halkı yeniden göçe zorlanıyor.

Araçları, şantiyeleri yakılan, vergilendirme, cezalandırma adıyla baskılara maruz kalan Kürt iş adamları bölgeden kaçıyor. Ticari hayat durma noktasına geliyor.

Metropollerde Kürt mahallelerinde hemen her gün gerçekleştirilen, yol kesme, molotoflu, havai fişekli eylemler halkı canından bezdiriyor. Kepenk kapatmak zorunda kalan küçük esnaf çek ve senetlerini ödeyemez duruma geliyor, iflasa sürükleniyor.

Kürt siyaset alanı çoraklaştırılıyor, farklı düşünen siyasetçilere, partilere yapılan baskılar ve tehditlerle siyaset alanı tek sesli hale getiriyor

Bir avuç insan tarafından kumanda edilen silahlı güçlerin vesayeti politika üretimini kısırlaştırıyor. Yaşam silahların gölgesinde sürdürülmeye zorlanıyor.

Bu durum sürdürülemez.

Bu savaş anlamsız ve kirli bir savaştır, hiç kimseye yararı yoktur, hiçbir gerekçeyle meşru gösterilemez ve derhal sonlandırılmalıdır.

Devlet operasyonları durdurmalı, PKK de silahlı mücadeleye nokta koymalıdır.

Hiçbir proje silah zoruyla, savaşla, zorla bir topluma dayatılamaz.

Bir arada, barış ve refah içinde yaşamak için geliştirilen projeler kan ve gözyaşı üzerine inşa edilemez.

Barışçıl demokratik yollar esas alınmadan, Türk ve Kürt halkı ikna edilmeden zorla dayatılan hiçbir proje meşru olmayacaktır.

Biz Türkiye’nin sorunlarının yapısal olduğunu ve ancak idari olarak yeniden yapılanmayla gerçek anlamda adil bir çözüme kavuşturulabileceğini düşünüyoruz.

Bunun için Federasyonu savunuyoruz.

Hak ve Özgürlükler Partisi olarak 1 Kasım 2015 seçimlerine katılıyor, halkımıza temiz, uygar, sorunları siyasetle, diyalogla çözmeyi hedefleyen barışçıl ve demokratik bir seçenek sunuyoruz.

Bu seçeneğin güçlendirilmesinin tarih bir sorumluluk olduğunu düşünüyor, barıştan demokrasiden, çok seslilikten yana olan tüm kesimleri HAK-PAR’a destek olmaya ve iş birliği yapmaya çağırıyoruz.

About Post Author