Hak-Par Genel Başkanı Kemal Burkay, “Çatışma ortamının sona ermesi savaştan beslenenlerin, şovenlerin ekmeğini kesecek, varlık nedenleri ortadan kalkacak” dedi.
HÜLYA ÖZKAN/ HABER10
Haber10’nun sorularını cevaplandıran Hak-Par Genel Başkanı Kemal Burkay, çözüm sürecine yönelik önemli açıklamalarda bulundu.
İşte Burkay’ın açıklamalarından satır başları:
· Gerek içerde, gerek dışarı da çatışma ortamından rant sağlayan, yarar bekleyen çevreler var ve bunlar silahların susmasını istemiyorlar.
· Hükümet silahları susturup ülkeyi çatışma ortamından çıkarmaya çalışmakla doğru bir iş yapıyor.
· CHP statüko bekçiliği yapıyor.
· Çatışma ortamının sona ermesi savaştan beslenenlerin, şovenlerin ekmeğini kesecek, varlık nedenleri ortadan kalkacak.
· Ergenekoncular, Kürt halkını, ne de Türk halkını düşünürler. İnsan hayatının bunlar için değeri yok.
· Suça batmış örgütlerin, JİTEM ve ötekilerin yaptıkları açığa çıkarılmadan, hesabı sorulmadan bu ülke bağırsaklarını temizleyemez.
İşte arkadaşımız Hülya Özkan’ın Kemal Burkay ile gerçekleştirdiği söyleşi:
-PKK’nın çekileceğini açıklamasıyla yeni bir sürece girildi. Yeni dönem de riskler nelerdir?
Hükümet bu sürecin amacının PKK’ye silah bıraktırma olduğunu açıkladı. Öcalan da örgütüne artık silahlı mücadele döneminin kapandığını söyledi ve silahları bırakmalarını istedi. Silahlar şu anda susmuş durumda ve PKK’nin yurt içindeki silahlı unsurlarının yurt dışına çekilmesi kendi açıklamalarına göre 8 Mayıs’tan itibaren başlayacak. Hatta bazı bilgilere göre çekilme şimdiden başladı bile. Bu elbette olumlu. Ama silahları tümüyle bırakma, belli ki çekilmeden sonra gündeme gelecek. Bu konuda bir netlik yok. KCK’nın başındaki adam, Murat Karayılan, hem liderleri Öcalan’ın talimatlarına uyacaklarına söylüyor, hem de silah bırakmak için bazı aşamalardan ve koşullardan söz ediyor. Örneğin Parlamento’nun ve hükümetin atması gereken bazı adımlar olduğunu söylüyor ve son aşamayı da silahların bırakılacağı “normalleşme aşaması” diye niteliyor, Öcalan’ın serbest bırakılması gereğini dile getiriyor. Öyle olunca çekilmeden sonrası biraz belirsiz.
Silahları susturmaya ve bırakmaya yönelik bu süreçte, onu kesintiye uğratabilecek riskler başından beri vardı. Gerek içerde, gerek dışarı da çatışma ortamından rant sağlayan, yarar bekleyen çevreler var ve bunlar silahların susmasını istemiyorlar. Ama şimdiye kadar süreci provoke etmeyi başaramadılar. Kamuoyu sürece önemli destek veriyor, öyle olunca sabote etmeleri ihtimali çok zayıf. Yine de tedbiri ve uyanıklığı elden bırakmamalı.
BARIŞ İÇİN ÖNEMLİ ADIM
-Son süreçte atılan adımları ve gelen açıklamaları değerlendirdiğinizde sürece dair umutlarınız nedir?
Bazıları, zaman zaman da hükümet sözcüleri bu süreci barış ve çözüm süreci diye niteliyorlar. Ancak şu aşamada, silahları susturmuş olmadan ve PKK’nin tümüyle silah bırakma beklentisinden öte bir proje ve bu kapsamda atılmış adım henüz yok.
Bu süreçten amaç eğer salt PKK’ye silah bıraktırmaksa, açık ki bu bir çözüm süreci olmaz. Elbet, silahların bırakılması önemlidir, bir eşiğin aşılmasıdır, bunu destekliyoruz. Ama bu bir başına çözüm değildir. Çözüm Kürt halkının tüm temel haklarının tanınması ve devletin buna uygun biçimde yeniden yapılanmasıdır. Kürt sorunu böyle çözülür, her iki halkın barış içinde bir arada yaşamasını sağlayacak bir ortam böyle gerçekleşir. Bu ise kapsamlı, cesur projeler gerektiriyor. Ne yazık ki ne hükümetin ne muhalefetin henüz soruna böyle baktığına dair bir emare yok. Geleceğe yönelik olarak elbet iyimserim. Tarihsel ve sosyal gelişme bu sorununun çözümü gereğini Türkiye’nin önüne koydu. Ama siyaset kurumu ne yazık ki bunu gereği gibi kavramış değil ve kapsamlı çözüm projeleri henüz görünürde yok.
CHP VE MHP’YE ELEŞTİRİ
-Alınan riskler ortada iken muhalefet partilerinin sergilediği tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bazıları bu süreci başlatmakla hükümetin büyük risk aldığını söylüyor. Buna katılmıyorum. Hükümet silahları susturup ülkeyi çatışma ortamından çıkarmaya çalışmakla doğru bir iş yapıyor. Kamuoyu da ezici çoğunluğuyla buna destek veriyor. Bu neden risk gibi algılansın? Bazı kesimler bu nedenle hükümeti ağır biçimde suçlasalar da bu suçlamaların haklı yanı yok.
Ana Muhalefet Partisi CHP’nin hem çözüme ilişkin bir projesi yok, hem de hükümetin attığı her olumlu adıma şiddetle karşı çıkıyor. Belli ki CHP statüko bekçiliği yapıyor. Bu anlayışla sorunlar çözülmez. MHP ise sorunun çözüm bulma ihtimalinden çok rahatsız görünüyor. MHP ülkede barış istiyor mu? Bu soruya evet demek mümkün değil. Belli ki çatışma ortamının sona ermesi savaştan beslenenlerin, şovenlerin ekmeğini kesecek, varlık nedenleri ortadan kalkacak.
CİDDİ PROJELERE İHTİYAÇ VAR
-Bugün sürece topyekün karşı olan yapılar aslında neyin/kimin tarafında
İran, Suriye ve Irak’taki Maliki yönetimi gibi, bu çatışmadan yarar bekleyen dış güçler bir yana, içerde de çatışmaya koşullanmış, bundan rant sağlayan, Ergenekon türü illegal yapılar var. Bunlar ne Kürt halkını, ne de Türk halkını düşünürler. İnsan hayatının bunlar için değeri yok. Bunlar çözüm karşıtları ve savaş yanlıları. Ortak bir cephe içinde oldukları gözden kaçmıyor ve işin kötüsü CHP ve MHP de malum tutumlarıyla bu cepheye tam destek veriyorlar.
Öte yandan, bunların dışında da süreçten kaygı duyan başka kesimler var, hem Türkler hem Kürtler arasında. Bunların durumu farklı. Türklerin bir bölümü, “PKK’ya ne tavizler verildi ki silah bırakıyor?” diye düşünüyorlar. Kürtler arasında da “Acaba bir kez daha aldatılıyor muyuz?” diye düşünenler var. Oysa silahların susma aşamasına gelmesi ve iki tarafın da (hem devletin, hem PKK’nin) buna evet demesi bence doğal. Çünkü silahlar 30 yıldır konuşuyor ve bunun bir çözüm getirmediği ortada. Ne devlet yasak ve baskıyla, şiddet yoluyla amacına ulaştı, ne PKK. Neyin olamayacağını herkes gördü. Evet, bir Kürt halkı ve –hakları tanınmadığı için- Kürt sorunu var. Ama sorunun şiddetle çözülemeyeceği görüldü. Sağduyu her iki kesimde de uç verdi ve gelişiyor. Sorun uygarca yöntemlerle, adil biçimde çözülmeli. Dünyanın başka yerlerinde benzer sorunlar nasıl çözülmüşse… Bu tür kaygıları gidermek için kitlelere gerçekler anlatılmalı. Onlara doğruları anlatırsak ikna olurlar. Kürtlere, çözümden anlaşılanın salt PKK’ye silah bıraktırma olmadığı anlatılmalı. Bunun için de çözüm yanlılarının ortada ciddi projeleri olmalı. Türk tarafına ise, Kürt halkının haklarına kavuşmasının onlara bir zarar vermeyeceği, bunun bölünme olmadığı, tam tersine ülkenin barışa ve demokrasiye böyle ulaşacağı anlatılmalı. Bunu yapacak olan da en başta hükümet ve Türk aydınlarıdır.
AKİL İNSANLARIN ÇABALARI ÖNEMLİ
-Akil İnsanlar heyetinin çalışmaları devam ediyor. Heyet sizi de ziyaret etti. Ziyaret nasıl geçti, çalışmaları nasıl yorumluyorsunuz?
Akil insanlar süreçle ilgili olarak halkla, sivil toplum örgütleriyle doğrudan diyalog kuruyor ve kitlelerin nabzını tutmaya çalışıyorlar. Bu olumludur. Kitlelerin aydınlatılmasına, bazı kaygıların giderilmesine de katkıları olacaktır.
Ben Diyarbakır’dayken Partimizi de ziyaret ettiler ve görüştük. Olumlu bir görüşmeydi. Akil insanların çabalarını yararlı buluyorum. Ama toplumu barış ve çözüm için hazırlamak işi salt bu bir avuç “akil insan”ın değil, hepimizindir. Siyaset kurumunun ve tüm aydınların. Bazı partiler, siyasetçiler ve aydınlar ne yazık ki olumsuz bir tutum içindeler. Ama barışa ve çözüme yönelik tarihsel ve toplumsal dalganın onların direncini de kıracağı kanısındayım.
MEDYA SORUMLU DAVRANMALI
-Medya bugün süreçte iyi bir sınav veriyor mu? Yeteri derece de sorumluluk üstlendiklerini söyleyebilir miyiz?
Bu konuda toplumdaki ve siyaset kurumundaki yarılma medyaya da yansıyor. Olumlu bir rol oynayan da var, olumsuz yaklaşan da. Elbet medyanın görevi ille de hükümete alkış çalmak değildir. Medya habercilikte objektif olmalı. Öte yandan, medyanın sorumluluğu da vardır. Tarihi ve toplumsal değişimin gereğini kavrayıp ona destek vermek, toplumun sorunlarını çözmesine yardımcı olur.
GEÇMİŞLE HESAPLAŞILMALI
-Fırat’ın ötesindeki derin yapılanma bugünler de yeniden gündeme getiriliyor. 90’lı yıllarla yüzleşme mümkün mü?
1990’lı yıllarda bu ülkede, özellikle de “Fırat’ın Ötesi”nde çok acı şeyler yaşandı. Binlerce köyün yakılıp yıkılması, milyonların sürülmesi, binlerce faili meçhul cinayet… Ama sadece 90’lı yıllar değil, aynı zamanda 80’li yıllar. Örneğin bu dönemde yaşanan işkence çarkını unutmamak lazım. Tüm bu pervasızca uygulamalar insanlarımıza ve ülkeye çok pahalıya mal oldu.
Bu dönemde devlet içinde yuvalanmış, suça batmış örgütlerin, JİTEM ve ötekilerin yaptıkları açığa çıkarılmadan, hesabı sorulmadan bu ülke bağırsaklarını temizleyemez, barış ve demokrasi sağlam temeller üzerinde kurulamaz. Bu bir öç alma olayı değil, toplumun geçmişiyle hesaplaşması, arınması olacaktır. Bu nedenle daha fazla gecikilmeden bu dönem ciddi biçimde ele alınmalı, aydınlatılmalı, suçlular cezalandırılmalı ve hala varlığını sürdürdüğüne kuşku olmayan derin yapı dağıtılmalı.